Uykudan uyandınız…
Güneş her zamanki gibi perde aralarından odanızı aydınlatmış, kuşlar kulağınızın melodi ihtiyacını karşılamak için yuvalarından erken saatlerde havalanmış, arılar ekmeğinizi bala batırmanız için uzak mesafelere kanatlarını açmış, tavuklar yerdeki kırıntıların yumurtaya dönmesi için gagalarını yerden kaldırmamış, denizlerden onlarca çeşitte balıklar sofranıza düşmek için sahile gelmiş, ağaçlar yer altında saklanmış meyveleri sofrana konuk etmek için yaz kış yerlerinden ayrılmamış sabırla dil, kulak, mide ve ruhunuza hitap ediyor…
Sokağa çıkıyorsunuz manav tezgâhları rengârenk… Balıkçı pazarından geçiyorsunuz yanyana dizilmiş balıklar alıcılarını bekliyor… Başınızı göğe kaldırıyorsunuz havada takla atan güvercinler şov yaparak göz zevkinizi gideriyor…
Dağa çıkıyorsunuz yerdeki yeşil otu beyaz süte çeviren inekler, koyunlar ve keçiler çobanlarıyla beraber ressamlara taş çıkartan resimler verirler…
Sonra bir mevsim rüzgârı eser…
Yeşil yapraklar yere bir damla bile boya damlatmadan sararmaya başlar… Her mevsim ayrı bir güzellikle karşında şekilden şekle girer… Güneş batıya doğru giderken usta bir ressamın fırçasından çıkmış gibi bulutları kızıla boyar… Ve gök de renkten renge girer… Hareketsiz hiçbir ortam yoktur…
Güneş batıya doğru yol aldığında batıdan doğuya doğru karanlık bir yorgan gibi şehri örte örte gelmeye başlar… Kuşlar kursaklarını doldurmuş yuvalarına neşe içinde giderken gök de güne veda eder… Artık yer de kararmış, gök de kararmıştır… Tüm güzelliklerini dinlenmeye alır…
Bu kez saklanmış olan yıldızlar tek tek ortaya çıkmaya başlar… Yer, sessizliğini korurken gök aydınlatmaya başlar… Yer ve gök hareket halindedir… Bu büyük organizasyon gözünüzden kaçmaz…
Anlarsınız ki yer ve gök biri tarafından yönetiliyor ve sizin hizmetine verilmiş…
Bunun farkına varırsınız ve içinden bir ses dayanamaz ve dudaklarınıza baskı yapar,
“Ya rabbi!... Bu yoğun ilgiyi hak edecek ben ne yaptım?” dersiniz…
Bu yoğun ilgiyi hak edecek hiçbir şey yapmamışsınızdır oysaki…
Ne insan olarak yaratılmanızda sizin bir katkınız vardı,
Ne doğum tarihinizde sizin katkınız vardı,
Ne cinsiyet belirlemede sizin bir katkınız vardı,
Ne doğacağınız ülkenin belirlenmesinde,
Ne zekâ seviyenizin oluşmasında sizin katkınız vardı,
Ne de yaratılışınızda bir emeğiniz vardı…
Allah dileseydi sizi ormanın derinliklerinde av peşinde olan bir ayının da rahmine gönderir, sizi ayı olarak yaratırdı… Ve siz de itiraz edemezdiniz…
***
Tefekküre devam ediyorsunuz…
Bu kez şehir tüm hareketliliğiyle dikkatleri üzerine çekiyor…
Işıl ışıl caddeler, sokaklar, yüksek yüksek binalar…
Yer ve göğün bu hareketliliğini göremeyen milyonlar… Hepsi amansız bir yarışın ve koşuşturmanın peşindeler…
Ve gece olur…
***
Gecenin en derin bir vaktinde milyonlarca gözkapakları kapanmış, sokak lambaları dışında bütün binalar karanlığa gömülmüş, devasa bir kabristanı andıran bu şehir, bir konuğunun dirilişine şahit olur…
O gece uyku sizi devirememiştir… O güne has bir kararlılık sizi yatağınızdan kaldırmış ve “artık Allah’a dönme vakti geldi!” dedirtmiştir…
Güzel bir abdest aldıktan sonra derdinizi, sevincinizi ve isteklerinizi Allah’u Teâlâ ile paylaşmak ve Allah ile muhabbetinize bazı şahitler edinmek için balkondaki yerinizi alırsınız…
Gecenin sessizliğini yırtan bir kelime dilinizden aniden çıkar;
“Allah’ım!”
Sesiniz beton binalardan yankılanarak arşa kadar yükselir…
Ve başlarsınız içinizi dökmeye;
“Allah’ım!
Beni çok iyi anlayan, seven, kusurlarıma sabreden, beni nefsine tercih eden, mutlu olmamı isteyen, beni üzgün görmek istemeyen, her konuda bana yol haritası veren, dertlerimi dinleyip çözüm üretmek için elinden gelen gayreti yapan, her an telefonun bir ucunda benden haber bekleyen bir dostumun olmasını o kadar çok isterdim ki!”… Ama yok!... Dostluklar menfaat üzerine kurulmuş… Menfaatleri bittiği an yoklar ortalıkta:(
Allah’ım… Ben Seninle konuşmak istiyorum!... Bana akıl vermeni istiyorum…
İnsanların örnek alacağı biri olmak istiyorum!
Aldatmak ve aldatılmak istemiyorum!
Huzur içinde bir ev ve iş hayatı istiyorum!
İnsanlara kul ve köle olmak istemiyorum!
Can, mal, dil, din ve nesil garantisi verecek kanunlar altında yönetilmek istiyorum!
Dünyanın en mutlu insanı olmak istiyorum…
Kabirde ve mahşerde rahat etmek istiyorum!
Ve soluğu cennette almak istiyorum!”
Mutsuz bir insanın mutlu olmasını sağlayacak formüller Sende vardır… O formülleri istiyorum Allah’ım!...
Gecenin en karanlık bir anında dilinizden dökülen bu istekleri Allah’u Teâlâ daha kalbinizde hamurken de biliyordu, cümleler kurulurken de biliyordu, dudaklarınızdan dökülürken de biliyor ve işitiyordu… Böylesine her şeyi kuştan bir ilahla muhabbet etmek, vallahi dünyanın en büyük nimetlerinden bir nimettir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.