İncir gemisi
Hadise 1918'in Kasımı'nda geçiyor; belki de Aralık. Mustafa Kemal Paşa, Suriye cephesi'ndeki Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığı kaldırılınca 7 Kasım itibariyle Harbiye Nezareti emrine alınıp İstanbul'a doğru yola çıkıyor.
13 Kasım'da İstanbul'dadır; tam da işgal gemilerinin Haliç'e demir attığı gün. "Yorgun Savaşçı"lar birer-ikişer pâyitahta dönüş demleri...
Gerisini Falih Rıfkı Bey'in ifadesinden özetleyerek naklediyorum:
Devrin parasıyla üçbin lira kadar tasarrufu birikmiş Paşa'nın. Dostları diyor ki, "Artık bir vazifeniz yok, masrafa böyle dayanılmaz, paranızı bir ticarete koysak!"
"Ben ticaret bilmem, anlamam" dese de arkadaşları, devrin itibarlı tüccarlarından A. Beyefendi'ye bu parayı kabul ettirebilirlerse, onun sermayesi içinde dönüp çoğalacağını, "nemalanacağını" söylüyorlar.
A. Beyefendi her kim ise (F. Rıfkı Atay kimliğini belirtmemiş) Mustafa Kemal Paşa'yı akşam meclisine, konağına davet ediyor. Paşa, yanına yakın arkadaşı Fethi Bey'i de alarak ayaklarına gönderilen atlas döşeli bir kupa arabasına binip A'nın konağına gidiyorlar. Mükellef bir ziyafet sofrası. Sohbette akçalı işler ne kelime; felsefe, politika gibi kibar mevzularda sohbet ediliyor. Bir ara kendilerine aracılık eden şahıs konuya girince A., "Hele kolay, Paşa hazretleri yazıhaneye teşrif etsinler, hallederiz" yollu üst perdeden bir şeyler söylüyor. Davet dönüşü Fethi Bey, A. hakkında şüphe izhar edip, "bilmediğim işe senetsiz-sepetsiz para yatırmam ben" deyince M. Kemal Paşa, yakın dostunun böyle bir fırsatı kaçırdığına esef ediyor; ne var ki Zübeyde Hanım da Fethi Bey'in fikrindedir, "Aman yavrum, sakın paranı elinden kapmasınlar" diye endişelense de Paşa kararlı; hattâ yaveri Cevad'ın (Abbas) birikmiş 150 lirasını da üçbine katarak ertesi gün parayı, A. Beyefendi'nin yazıhanesine götürüp, "ya kabul etmez, parayı azımsarsa" tedirginliği ile zarf içinde takdim ediyor. A. zarfı alıp kasaya atıyor, "bir saysaydınız" teklifine "değer mi?" gibi bir yüz ifadesiyle cevap verince, parayı hangi işe yatırdıkları, kaç para kazanacakları gibi ayrıntıları sormaya bile utanıyor.
Bilahire Paşa'ya akıl verip aracılık eden şahıs, paranın, İzmir'den yüklenecek bir incir gemisi işine yatırıldığından bahsetse de aradan haftalar geçtiği halde gemiden haber çıkmıyor. Nihayet bir gün Fethi Bey, "Ne inciri birader, mükemmel dolandırdılar seni" diye kötü haberi verince Paşa kızıyor, "Sen hep böylesin; işin fena taraflarını bulursun" deyip öfkeyle A. Beyefendi'nin yazıhanesine gidiyor. A.'da, hiç de öyle iflas etmiş, gemileri batmış bir adamın hâli yok. "Böyle muteber bir tüccardan şüphe edilir mi" diye kendini ayıplasa da, "ha geldi gelecek" ümidiyle Sultanahmet meydanının deniz gören bir yerinden, enginde görünecek yelkenliyi bile takib ettiriyorlar: Faydasız. Gemi batmış! Paşa'nın duruma çok üzüldüğü muhakkak, çaresiz, "zarar da kârın kardeşidir" diye meseleyi unutmaya çalışıyor ama yaveri Cevad aynı fikirde değildir. Bir gün A.'yı köprüde sıkıştırıyor, "bana bak, ben paşa değilim, ya şimdi paramı verirsin, ya seni köprüden atarım" diye tehdidle 150 lirasını kurtarıyor.
F. Rıfkı Bey, bu hâtıranın sonunda diyor ki, "Mustafa Kemâl, o güzel tatlı anlatışı ile bu ticaret macerasını ara sıra tekrarladığı zaman, hâlâ maaş artıklarından birikme parasına yanardı."
...
Mustafa Kemal Paşa'nın ticarî konulardaki sâfiyetini anlatan bu bahsin devamını merak edenler, Falih Rıfkı Atay'ın, "Mustafa Kemal, Mütareke Defteri" adıyla yayınlanan (Sel yayınları, İst., 1955, s. 43-48) eserine müracaat edebilirler.
*
Allah rahmet etsin. Minnettârız!