Ermeni meselesi (2)

Ermeni meselesi (2)

1914 Ağustos ayında Türkiye savaş ilan etmeden önce henüz tamamen tarafsız(!) iken çar, bütün Ermenileri, Müslüman boyunduruğundan kurtulmaları için Rus bayrağı altında toplanmaya davet eden bir beyanname yayınlıyordu. Aynı zamanda casuslar da Anadolu’daki Ermenilere silah ve bildiri dağıtıyorlardı.

Tiflis’te çar tarafından kabul edilen Katolikos, çar’a;

Anadolu’daki Ermenilerin kurtuluşunun ancak Türk hâkimiyetinden ayrılarak muhtar bir Ermenistan teşkil etmeleri ve Ermenistan’ın kurtuluşunun ancak Rusya’nın himayesiyle mümkün olabileceğini ifade etmiştir. Rusya’nın politikası ise Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’yu ilhak etmekti.

Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesi üzerine, Taşnak Komitesi, yayın organı olan “Horizon”da şu bildiri yayınlanmıştır:

“Ermeniler en küçük bir tereddüt göstermeden itilaf devletlerinin yanında yer almışlar, bütün güçlerini Rusya’nın emrine vermişler, ayrıca gönüllü alaylar teşkil etmişlerdir.”

Taşnak Komitesi, teşkilatına ayrıca şu talimatı da vermiştir:

“Ruslar sınırı geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında her yerde isyan çıkarılmalı, Osmanlı orduları bu surette iki ateş altına alınmalıdır. Osmanlı ordusunun ilerlemesi halinde ise, Ermeni askerleri silahları ile birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler teşkil edip Ruslarla birleşeceklerdir.”
Ayrıca diğer batılı devletler de Ermenilerden yararlanarak Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışma yolunda geri durmamaktadırlar. çünkü Rusya’nın istekleri yerine kendi istek ve çıkarlarının ön plana çıkmasına gayret göstermektedirler. Bunda Osmanlı Devleti’nin parçalanması esas amaçtı. Batılı devletlerce yapılan çeşitli temaslarda almış oldukları kararlar yanında; Boğazlar, Kafkas ve Hint ticaret yolu ile petrol kaynaklarını ele geçirmeleri ve kontrol altında tutmaları hususunda her türlü yollara başvurdular. Bu amaçlarında en büyük kozları Osmanlı Devleti içersindeki Ermenilerdi.

Oysa ki, Osmanlı topraklarında sosyal, ekonomik, dini, siyasi, idari ve kültürel hürriyetlere sahip olan ve memleketin hiçbir vilayetinde nüfus çoğunluğuna sahip olmayan Ermenileri ayaklanmaya sevk edecek (yönetimden kaynaklanan) herhangi bir baskı mevcut değildi. Bu gerçeklere rağmen Ermenilerin, İngiltere ve Rusya’nın kışkırtmalarına aldanarak çeteler ve dernekler vasıtasıyla, sivil halka yönelik şiddet hareketleri ve katliamlar yapması sonucu Ermeni ve Türk toplumunun arası açıldı.

İlk önemli olaylar 1890 yılında meydana geldi. Bu yılın Haziran ayında Erzurum’da Anavatan Müdafai Cemiyeti üyelerinin Ermenileri kışkırtması sonucu olaylar patlak verdi. Yüzyıllardır barış içersinde kardeşçe yaşayan iki toplum bu olaylar sonucu karşı karşıya geldi. İki taraftan on iki kişinin öldüğü olaylar Avrupa basınında Ermeni katliamı yapılıyormuş gibi yer aldı. Böylece Ermeniler lehine Avrupa’da kamuoyu oluşturmaya çalışıldı. Ermeniler memleketin bir çok yerinde çıkarılan olayların yanı sıra Sasun, Van ve Girit’te isyanlar çıkardılar.

Yabancı devletlerin kendilerine ilgilerinin devamını sağlamak amacıyla Taşnak ve Hınçak komitelerinin 1896’da Van’da çıkardıkları isyanda 418 Müslüman, 1715 Ermeni ölmüştür.

Bu arada Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarında Osmanlı Devleti’nin taahhüt ettiği ıslahat konusunda İngiltere, Rusya, Fransa Osmanlı hükümetine karşı sürekli baskı yapmaya devam etmişlerdir.
Batılı devletlerin Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmak, buradaki çıkarlarını korumak ve birbirlerine karşı olan dengelerini sağlamak için tercih ettikleri usullerin başında, Osmanlı idaresi altında yaşayan Hıristiyan unsurlar adına talep ettikleri ıslahat hareketleri gelmiştir. (Bu usul, maalesef halen geçerli bir yöntem olarak devam ettirilmektedir.)

Bu konjonktür içerisinde, Birinci Dünya Savaşının çıkmasıyla, Ordumuz çanakkale’de, Sarıkamış’ta , Kafkasya’da, Süveyş’te, Galiçya’da yedi düvele karşı savaş verirken, (Ordu içinde Osmanlı askeri olarak düşmana karşı savaşan veya geri hizmetlerde çalışan Ermeniler de olmasına rağmen,) bunların büyük bir kısmı cephelerde düşmanla birlikte Türklere karşı savaşmış ve cephe gerisinde de çeteler halinde örgütlenerek kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliama giriştikleri binlerce Müslüman’ın hayatına kastederek Anadolu’yu harabe haline çevirmişlerdir (Bu öldürmeler o kadar vahşice ve insanlık dışı yöntemlerle yapılmıştı ki, acımasızlığı ile bilinen Rus askerleri bile Ermenilerin bu vahşetine dayanamayıp raporlarında Ermenileri suçlamışlardır.) Savaş halinde olmasına rağmen, 10 aya yakın bir süre aldığı mahalli tedbirlerle, olayların yatışmayacağını gören Osmanlı Hükümeti, kendisini kalleşçe arkadan vuran isyancı Ermenileri savaş bölgesinden alıp ülkenin güvenli bölgelerine “Sevk ve İskan”a veya “Tehcire” tabi tutmak zorunda kalmıştır.

İşte bu tehcir uygulaması nedeniyledir ki, Ermeni Diasporası günümüzde bütün dikkatleri ülkemiz üzerine çekmiş, haksız ve dayanaksız olarak ulusumuz ve yurdumuz hedef haline getirilmeye çalışılmıştır.
Hükmettiği her yere medeniyet, adalet ve kardeşlik sevgisi götüren bu millet, ne yazık ki siyasi arenada hedef tahtası haline getirilmiştir. Anadolu'ya hükmettiğimiz bin yıllık tarihimize leke sürmek, insanlığa leke sürmektir. Bugün bizleri suçlamaya çalışan başta Ermeniler olmak üzere pek çok topluluk, varoluşunu bu millete borçludur. Bugün yeryüzünde yaşayan Ermenilerin çoğunluğu, bu ulus sayesinde yaşamaktadır.
Ermeni filozofu Urfalı Matheus, yazmış olduğu Vasiyetname isimli eserinde;

"Ermeni milleti tarih boyunca kadın kılığındaki eteklikli Rum milletinden eziyet çekmiştir. Türkler olmasaydı Rum milleti bize yaşamak şansı vermeyecekti. Melikşah bizim için bir babadır. Onun ölümü, Ermeni halkı için bir matem olmuştur.” der.

Yine, bu konuda Ermeniler adına en yetkin ağızlardan birinin itirafına bakarsak;

1918 – 1919 yıllarında Ermenistan’ın ilk hükümet başkanlığını yapan Katchaznouni, 1923’de Bükreş’teki Taşnak Partisi Kongresinde şunları söylüyordu:

“ Savaştan önce ve savaş sırasında Rus çarlığına kayıtsız şartsız bağlandık. ‘Denizden denize Ermenistan’ hayalinin peşine düştük. Silahlı gönüllü birlikleri oluşturduk. Karşılıklı Müslüman ve Ermeni kırımları oldu. Ancak güç dengesi Türklerin lehineydi. Biz macera yaptık. Bunun yerine Türklerle anlaşsaydık, daha iyi ederdik. Oysa biz ne yaptık, silaha sarıldık, yıktık, katliam yaptık. övünülecek hiçbir işimiz yok. Kendi dışımızda suçlu aramayalım. Evet, intihar etmeyi öneriyorum. Taşnak partisinin artık yapacağı hiçbir şey yok. Partiyi dağıtalım. Bu kararı almazsak, gelecekte bizi onursuzluk bekliyor.”

Bugün dünya kamuoyunda bizleri yargılamakla uğraşan batı dünyası, kendi tarihlerindeki karanlık sayfaları unutturmak için başka milletleri suçlamak çabası içine girmiştir. Belgeden, bilgiden, gerçeklerden uzak bir şekilde suçlanan Türk milletinin tarih önünde veremeyeceği hiçbir hesabı olmamış, olmayacaktır da.
Tarihi bir konuda karar vermek siyasilerin değil, tarihçilerin, araştırmacıların ve bilim adamların işidir. Oy kaygısıyla, siyasi çıkar hesabıyla bir milleti yargılamak, insanlık suçu işlemektir. Bu konuyu tarihçilere bırakmak gerekir.

Asılsız soykırım iddiaları; bu milleti karalamak, dünya kamuoyunda küçük düşürmek ve sinsi Ermeni emellerini gerçekleştirmek için ortaya atılmıştır. Asıl amaç, ölü doğan Sevr'in hortlatılması ve Ermeni Diasporasının hayallerinin gerçekleştirilmesi için ilk etapta Türkiye’nin bütçesini sarsacak yüklü miktarda Tazminat elde etmek, müteakiben de Türkiyenin Doğusunu bölerek Ermeni Kilisesinin yüz yıllık rüyasına kavuşmasıdır. Ancak unutulmasın ki bu millet, en zor zamanında yedi düvele karşı İstiklal Savaşı vermiş bir millettir.

Bugün Ermeni diasporası AB ve Hıristiyan dünyasının da desteklerini yanına alarak “4T” formülünü uygulamaya sokmaya çalışmaktadır. Ancak, kısaca “4 T” olarak bilinen ve özetlenen (Tanınma, Tescil, Tazminat ve Toprak ) olarak ileri sürülen bu istekler, boş bir hayalden öte değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi