Ahmet Varol

Ahmet Varol

Dinler arası diyalog sempozyumu

Dinler arası diyalog sempozyumu

Biz, Allah’ın izniyle hayatımızın çizgisini Yüce Allah’ın vahiyle bildirdiği ilkelere göre belirlediğimiz gibi, dinler arası diyalog konusunda da yüce kitabımızda yer alan mesajlara bakarız. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “De ki: ‘Ey kitap ehli! Aramızda eşit olan bir söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş koşmayalım ve Allah'ı bırakıp birbirlerimizi Rabb edinmeyelim.’ Eğer yüz çevirirlerse: ‘Şahit olun ki, biz Müslümanlarız’ deyin.” (Ali İmrân, 3/64) Bu bizim diyalog konusundaki çağrımızdır.
Başka dinlerin mensuplarıyla ilişkilerimizi kesmemiz istenmiyor. Biz daha önce Kur’an-ı Kerim’in bu konuda koyduğu ölçüler hakkında bilgi veren bir yazı yazdığımız ve bugünkü yazımızda güncel bir konu üzerinde duracağımız için dinler arası diyaloğun genel çerçevesiyle ilgili konulara girmeyeceğiz.
(Konuyla ilgili yazımıza web sitemizde, yani www.vahdet.com.tr adresinde, sırasıyla Dünya Gündemi > Avrupa > Papa’dan Diyalog Çağrısı linklerini tıklayarak ulaşabilirsiniz.)
Geçtiğimiz günlerde BM Genel Merkezi'nde Dinler Arası Diyalog İçin Barış Kültürü Sempozyumu başlıklı bir uluslararası program düzenlendi. Programın ev sahipliğini görünüşte BM yapıyordu. Ama toplantıda en çok öne çıkanlar ABD’nin miadını doldurmak üzere olan başkanı Bush ile Suudi Arabistan Kralı Abdullah ibnu Abdulaziz idi. Biri görünüşte diyaloğun Hıristiyan tarafını, diğeri de Müslüman tarafını temsil ediyordu. El ele tutuşarak poz vermeleri de dikkat çekiciydi.
Meşhur bir Bekri Mustafa hikâyesi vardır. Bir köyde cenazeyi teşyi edecek hoca bulamadıkları için Bekri Mustafa’yı zorla içki masasından kaldırıp götürmüşler. O da ölüyü kabre indirdikten sonra eğilip bir şeyler konuşmuş. Ne konuştuğunu sorduklarında “Melekler öbür tarafta neler olduğunu sorarlarsa, Bekri Mustafa’nın köye imam olduğunu söylersin, gerisini anlarlar” demiş.
“Barış kültürü”, üstelik bunun için “dinler arası diyalog” konusunda konuşma yetkisi ve söz hakkı boğazına kadar kana gömülmüş Bush’a ve onun bu vahşeti icra etmesine yardımcı olan işbirlikçi krala kalmışsa, artık dünyada vaziyetin ne olduğunu anlamak için fazla bir şey sormaya gerek yok. Zaten bugün insanlığın karşı karşıya olduğu durum da bu gerçeği yeterince gözler önüne seriyor.
Yolsuzluklarla ceplerini ve kasalarını dolduranlar dürüstlüğün sözcüsü, kafa kesiciler barış bekçisi, fuhuşun önündeki bütün engellerin kalkması için sokaklara dökülenler namus bayraktarı kesiliyorlar. Yani doğruları kendi çirkin yüzlerini örtmek için maske olarak kullanıyorlar.
Sempozyumun sonunda bir bildiri yayınlandı. Bildirinin ayrıntılarına girmeyeceğiz. Fakat bir konu üzerinde özellikle durmak istiyoruz.
Bildiride dinin şiddet ve terör için istismar edilmesine tepki gösterilerek aslında bütün dinlerin barıştan yana olduğu ifade edildi. Burada da doğrunun, kötü amaç için istismar edildiğini söylememiz mümkündür. Dinin şiddet ve terör için istismar edilmesi elbette onaylanamaz. Ama bunu söyleyenlerin insanların dinlerinden ve inançlarından dolayı şiddete ve teröre maruz kalmaları karşısında da samimiyetlerini ortaya koymaları gerekir.
Ayrıca vatanları gasp edilen, toprakları işgal edilen, insanları tehcire maruz bırakılan toplumların maruz kaldıkları haksızlığa karşı verdikleri haklı mücadele, bu mücadelede onları kararlılığa yönelten itikadî dayanaklarını ortaya koymaları ile dinin terör için istismar edilmesini birbirine karıştırmak hak ile batılın karıştırılmasıdır.
Öte yandan dinin terör ve şiddet amacıyla istismarına tepki gösterenlerin uluslararası siyonizmin işgal ve şiddet konusunda dini istismar etmesini de görebilmesi, buna karşı da tepki göstermesi gerekir. Çünkü siyonizmin temeli gayrimeşru işgal ve haksız gaspta dinin istismarına dayanır. Vatanları işgal edilen insanlara karşı uygulanan Siyonist şiddette, sözde sivil Yahudi göçmenlerin bu şiddet için seferber edilmesinde de din istismarının etkili olduğunu hiç kimse inkâr edemez. BM’nin, insanların inançlarının gereğini yerine getirmelerinden örneğin başörtülerinden dolayı ayrımcılığa tabi tutulmalarına karşı da tavır koyması ve samimiyetini göstermesi gerekir. Sempozyumda ABD Başkanı Bush’un Afganistan, Irak ve Kosova’da işgal güçlerinin Müslümanların haklarını himaye ettiğini iddia etmesi arsızlıkta, yüzsüzlükte ne kadar ileri gittiğini gözler önüne serdi. Bu kadarına da pes demekten başka söyleyeceğimiz bir söz olamaz. Yüzsüzlükte bu kadar ileri giden Bush, katkılarından dolayı Suud Kralı Abdullah’a teşekkürü de ihmal etmedi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi