Çarşaf
Olay benim için basit bir çarşaf meselesi değil. Çarşaf simgesi üzerinde dışlaşan zihniyet meselesi…
Bu mesele 1950'li yıllarda da konuşuluyordu. Ve o yıllarda sokaklarda çarşaf giyenlerin vebali iktidar partisi DP'ye yükleniyor ve hesap ondan soruluyordu. Çünkü '40'lı yıllarda çarşafla amansız bir mücadeleye girişilmişti.
Bilmem, olayın vahametini tahayyül etmek mümkün mü? İnsanların üzerinden elbiseleri hoyratça çekilip alınıyor ve bu nasıl bir hınçtır, anlaşılmaz; ele geçirilen çarşaf hoyratça cart cart yırtılıyordu. Vuku bulan hukuk dışı olaya dikkat edin lütfen. Diyelim ki, çarşaf giymek yasak. Bu fiili işleyen kimseye yapılacak işlem onun çarşafını üstünden çıkartıp yırtmak mıdır, yoksa faili mahkeme huzuruna çıkartmak mıdır? Demek ki, o günün yönetiminin bu basit hukuk ilkesinin bile farkında olmadığını söyleyeceğiz. Farkında olduğu ileri sürülüyorsa, o zaman da o hukuk ilkesini umursamadığını kabul etmek gerekecek.
27 Mayıs 1960 hükümet darbesi faillerinden Alpaslan Türkeş, darbeden 2 ay sonra Cumhuriyet gazetesine verdiği mülakatta, darbeye ne zaman, niçin karar verdiğini anlatırken şu iki hususu özenle vurguluyordu: 1. Ezanın Türkçe okunmaktan çıkartılıp Arapça okunmaya başlanması, 2. Kara çarşafın memleket sathını kara bir yangın gibi istila etmesi…
Türkeş'in ileri sürdüğü gerekçeler aynıyla CHP'den tevarüs edilmiştir. Onun gözünde de darbenin meşruiyetinin gerekçesi aynen bunlardır.
İmdi, 1930'lu, 40'lı yıllarda bu ülkenin bazı kadınları için çarşaf, giyimlerden bir giyim konumunda dururken; düzenin bekçiliğine soyunmuş olanlar onu bir tür totem olarak kabul ediyordu. Giyen kadının da çarşafı fetiş haline getirmiş olduğu farz ediliyordu. Ve güya kadını o fetişten kurtarmak için ona saldırıyorlardı.
Günümüzde aynı durum başörtüsü üstünden hortlatıldı. Başörtüsüne veya çarşafa yükledikleri kendi anlamlarını ve yorumlarını onu tasarruf eden kadına izafe etmek suretiyle çıkarımlarda bulunarak onun giyimini yasaklamak istiyorlar. Fakat böyle yapmak suretiyle insanların kişilikleriyle oynamakta olduklarının farkına bile varmıyorlar.
Ve şimdi nereden nereye? 1940'lı yılların CHP hükümetleri sokakta gördükleri çarşaflı kadınların çarşaflarını polis marifetiyle kadının üzerinden çekip alarak yırtarlardı. Çünkü o çarşaf irticaın alametiydi. Kim bilir, belki de CHP'ye göre saltanat özlemini simgeliyordu. Onun için çarşaflar hoyratça çekilip yırtılıyordu. Şimdiyse aynı çarşafların üzerine 6 oklu rozetler takılıyor; hem de CHP'nin genel başkanının eliyle…
CHP'nin gelip dayandığı çarşaflı kadınların çarşafı üzerine 6 oklu rozetleri takarkenki hâlihazır durumunu onun ıslah olduğuna mı yormalı, yoksa 80 yıllık kültür bunalımının yokuş aşağı doludizgin sürüklendiğine mi? Fakat bu soruya CHP'nin cevap verme hakkı yok. Bu sorunun muhatabı CHP olamaz; çünkü o, sorunun konusudur.
CHP'nin mevcut durum muvacehesinde kendi fetişinden mi kurtulduğu, yoksa başkası indinde fetiş olarak kabul edildiğini düşündüğü duruma saygı gösterme pozuna mı girdiği hiç de açık değil çünkü.
Çarşaf ve başörtüsü konusunda 80 yıllık sabıkasını hâlâ uhdesinde tutan bir partinin günübirlik bir siyasal çıkar mülâhazasıyla çarşaf üzerine rozet takması, onun mazisini silip temizlemeye kifayet etmez. O partinin üzerine katran gibi yapışmış olan mahut sabıkanın silinmesi rozet takma geçiştirmesiyle değil; fiilen icra edilmesi gereken tövbe ve istiğfar ile mümkündür; o da sembolik değil, fakat uygulamalı işlemlere müracaat edilmesini gerektirir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.