Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Lübnan kimin arka bahçesi?

Lübnan kimin arka bahçesi?

Geçen hafta Beyrut’ta idim ve yılan hikâyesine dönen son cumhurbaşkanlığı seçimini “Meselenin aktörleri kimler?” diye kime sorsam hep aynı cevabı aldım: “Bizden başka herkes!” Geçtiğimiz günlerde de Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Lübnan'da bir türlü aşılamayan cumhurbaşkanlığı krizini çözmek için hazırlanan Arap planının ayrıntılarını görüşmek üzere Beyrut'a gitti ve Beyrut havaalanında gazetecilere yaptığı ilk açıklamada, "Lübnan tehlikede. Lübnan'daki durumu kurtarmak istiyoruz" dedi. İşi bilen çevreler kazın ayağı başka olduğu için “İyi kurtarmalar!” diyerek Musa’ya gülüp geçiyorlar! Doğru, iç savaş (1975), işgaller ve suikastlerle yaralı Lübnan’da endişe ve korku var şimdi ama çözüm Arap Birliği’nin elinde değil!
Lübnan'da Emil Lahud'un görev süresinin dolduğu 23 Kasım’dan bu yana cumhurbaşkanlığı makamı boş bulunuyor. Suriye yanlısı muhalefet ve Batının desteklediği çoğunluk, cumhurbaşkanlığına Genelkurmay Başkanı Mişel Süleyman'ın getirilmesini desteklemesine rağmen, taraflar yeni hükümetin listesi ve Süleyman'ın bu göreve getirilmesi için anayasa değişikliği yapılıp yapılmamasına ilişkin görüş ayrılıkları yüzünden nihai anlaşmaya varamıyor.
Arap Birliği, geçen hafta sonunda yaptığı toplantıda, muhalefeti destekleyen Suriye ve iktidarın destekçisi Mısır'ın da onayıyla Lübnan'ın siyasi krizden kurtulmasına yardım için üç aşamalı planı ilke olarak kabul etmiş ve bazı öngörülerde bulunmuştu.
Bu öngörü veya planın bir kıymeti var mı peki? Doğrudan çok yok! çünkü, esas aktörler başkaları: ABD, Fransa, İran ve Suriye hatta Mısır ve Suudi Arabistan. Pazarlık bunlar arasında. Gayet tabii ABD ve Fransa maskesinin arkasında 2006’da dersini almış bir İsrail var.
3 Ocak çarşamba günü Lübnan televizyonuna uzun bir mülakat veren Hasan Nasrallah, “İsrail’le yeni bir savaş olacak mı?” sorusuna “Ona İsrail karar versin ama bilinsin ki yine biz kazanırız!” cevabını verdi. Ancak anlaşılan o ki İsrail ve ‘muhafızları’ 2006 yazında yaşadıkları hezimetin intikamını önce Filistin kamplarına yönelik silahsızlandırma harekâtlarıyla şimdi de masa başında almak istiyorlar. Lübnanlılar da İsrail’in bu oyununu gördüklerinden direnebildileri kadar siyasi komplolara direnmek istiyorlar. Annapolis mizanseninin ardından bir ABD-Suriye anlaşmasının çıktığının alâmetleri de ortadayken Lübnanlıların direnişinin pek bir anlamı olmadığı da ortada. Bakalım, ABD istediğini alıp Suriye’yi uysallaştıracak ve İran’dan uzaklaştıracak mı veya Suriye İsrail’den Golan üzerinden bir taviz koparabilecek mi? İşte Lübnan, tüm bu pazarlıkların öteden beri ilk akla gelen hem sahnesi hem malzemesi. Dört milyonluk Lübnan’da yedi düvelin gizli servis ajanları bu yüzden cirit atıyor…
936’da Hz. ömer zamanında fethedilen, 1514-1918 arasında Osmanlı hakimiyetinde huzur içinde yaşayan Lübnan vilayeti, önce Fransız idaresi, ardından sakat bir bağımsızlıkla (1944) tüm küresel güçlerin nüfuz ve savaş alanı haline geldi. O gün bugün Lübnan’da huzur ve saadet en kıymetli ama en yitik meta!
Bölgeyi çok iyi bilen bir kalem, Ortadoğu’da yeni başlayan dönemi bir yazısında Lübnan Daily Star gazetesi yazarı Rami Khoury’dan şöyle nakletmişti: “Ortadoğu tarihinde ticari ya da siyasi bir anlaşmaya müzakereyle ulaşmanın sanatı ve güzelliği, her vakit, iki yönlü olmuştur: Pazarlık sürecinin kendisi ve her iki tarafı ya da iki oyuncudan fazlası varsa, tüm tarafları tatmin edebilmesi. Suriye, ABD, Lübnan, İsrail, İran, Filistin, Suudi Arabistan, Fransa, Rusya ve birkaç oyuncu daha, modern Ortadoğu tarihinin en büyük anlaşma girişimlerinden birine adım attılar. Şam, bunların en eskilerinden biridir ve bu pazarlarda pazarlık şovmenlik, işleri uçurum kenarına dek tırmandırma politikası, tehditler, kışkırtmalar, direniş gerçekçilik, pragmatizm ve her şeyden önemli karşı tarafın atacağı adımı bekleme sabrının bileşimini içeriyor.” (C. çandar, Referans, 4 Aralık)
Yaklaşık bir asırdır İslâm ülkeleri Batılı devletler tarafından ‘arka bahçe’ler olarak talan ediliyor. Lübnan da aynı şekilde. Adı bağımsız ülke ama sadece adı var orada bağımsızlığın. Bir başka ‘arka bahçe’ ürdün’den Saud Mahfuz bu arka bahçe sefilliğini Beyrut’taki görüşmemizde tek cümleyle şöyle özetledi: “Ne zaman ki Araplarla Türklerin arasını açtılar, böyle rezil ve zelil olduk. Eğer güneşin altında yeniden şerefimizle yaşamak istiyorsak ne yapıp edip Türkiye’yi güçlendirmeliyiz!”
Condoleezza Rice 2005 yılında Fas’tan Pakistan’a kadar yeni sınırların olacağını ve Ortadoğu’da yeni haritaların çiziminin Lübnan’dan başlayacağını söylemişti. öyle de olması için kirli planlarını devreye çoktan soktular. Lübnan, ABD ve müttefikleri için arka bahçeden de öte bir laboratuvar gibi oldu yıllardır.
Bu oyun nasıl kırılır peki? Nasıl döner devran? Cevap açık değil mi? Dünya enerji kaynaklarının % 75’inin bulunduğu İslâm coğrafyası manevî enerji kaynaklarının da şuuruna erer ve maddeten terakkisini, mihver büyük bir devletin liderliğinde güçlü bir birlikle taçlandırdığı vakit!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi