Uslan artık darbecim!
3 Aralık 2008 günü, saat 23 55 de TRT 1’de yayımlanan “Şahların Labirenti” programını izlerken, Dünyada 5000 yıllık bir tarihi olan ve bu tarih diliminde kurulan 5 büyük imparatorluktan 3’ünü kuran Türklerin değil sanki kabile devletinin ve O devletin mensubuyum zehabına kapıldım.
Cuntacılık oynayanları, devlet yönetimini oyuncakları yapanları, darbecileri, bireyi ve milletini hiç mesabesine koyanları bir kez daha zihinlerimize derç ettiği için TRT ye, programın yapımcısı Sait Bey Polat’a, Kağan Daldal’a, Hakkı Öznur’a teşekkürü bir borç biliyorum.
Bu programın Ergenekon davası sürerken yayımlanması da ayrı bir teselli.
Evet, o yıllara şöyle bir baktığımız da;
1968’de Fransa’da ve Dünyanın çeşitli ülkelerinde gençler daha çok özgürlük ve çoğulcu demokrasi talebi ile sokaklara dökülmüşlerdi.
Türkiye Dünyadaki bu gelişmelerden vareste tutulamayacağına göre gençlik hareketi rüzgârlarının Türkiye’ye uğraması, sirayet etmesi kaçınılmazdı.
Problemlerin önünde gitmek öngörüsüyle çözüm üretmek gibi bir alışkanlığı lüks sayan oligarşik yapı, bürokratik devlet zihniyeti her zaman ki gibi hazırlıksız yakalandı.
Üniversiteler, Ordu içindeki cuntacılar ve bazı entelektüel müsveddeleri el ele “Tek Yol Devrim” sloganlarıyla değişimin(!) öncülüğüne soyundular.
Türkiye’de hangi adla olursa olsun tüm illegal örgütlenmelerin mutlaka dış tahrikçileri ve bağlantısı vardır.
Her illegal örgütlenme emperyalist devletlerin kirli emellerine hizmet eder. Onların menfaat ocaklarına odun taşır.
Avrupa da cereyan eden sol-sosyalist gençlik hareketi statükoya, oligark yapıya karşı, Çoğulcu demokrasiyi, özgürlükleri savunurken, Türkiye de ki gençlik hareketi Hasan Cemalin ifadesiyle “çoğulcu demokrasiyi içselleştiremeyerek” darbecilerin oyuncağı oluyordu.
Fransa da ki fikir ve eylemler özgür ve özgündü. Türkiye’deki ise kopyacı, taklitçi ve de en önemlisi ÖZENTİDEN ibaretti. Özenti olduğu içinde kullanılmaya ve istismara açıktı.
“Halka rağmen halk için” sözünü rehber edinenlerin milletine ve değerlerine yabancı, söylem ve davranış sergileyenlerin Asker- Üniversite-Aydın-Gençlik terkibini devreye sokarak darbeden başka çıkar yolları yoktu. Olamazdı da.
Bunlar, çağın ruhu olan demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğünü esas alan Türk Sosyalisti olamadılar. “Go Home Yankee” diye bağırırken, “Welcome to RUSSİA, Welcome to CHİNNE” sözü gönüllerinde, dillerinde pelesenk ve en büyük özlemleriydi.
27 Mayıs 1961 de Başbakan ve arkadaşlarını utanmadan idam edenler parlamentoyu kapatarak, demokrasiyi askıya alanlar hızlarını alamamışlar 1962 ve 1963 de Talat Aydemir, Fethi Gürcan’la darbecilik oynamaya devam etmişlerdi.
Akıbetleri ise herkesçe malumdur.
Darbecilerle birlikte kaybeden Türkiye olmuştur. Darbeciler suya atlıyorlar ıslanan demokrasimiz, geleceğimiz, hukukun üstünlüğü ve itibarımız oluyordu.
12 Mart 1971 e giden yolda Siyasetçi ve dava adamı Ahmet Er’e bir kez daha kulak verelim.
“İhtilal hazırlığı içinde olan bazı emekli subaylar tanıyordum. Parti çalışmaları için zaman zaman Ankara’ya gidiyordum. Eski MBK üyesi, 14’lerden arkadaşım Numan Esin’in bürosunda sivil elbiseli genç subaylar gördüm. Numan bir ihtilal hazırlığı içerisinde olduklarını ima etti. Bende ‘Numan bak yanında Muzaffer ve Ahmet yok bu teşebbüsten vazgeçin’ dedim. Numan ‘bu seferki arkadaşlarım da çok şahsiyetli, mesela General Celil Gürkan çok güvenilir, üstün kişiliğe sahip bir insandır’ dedi.
Baktım ki darbe için kararlılar, ‘Ben size bir hikâye anlatayım’ dedim.
‘Bir ülkenin kralı şehirde dolaşırken bir kadını beğenir fakat kadın evlidir. Kocasının öldürülmesi gerekir. Koca marangozdur. Kocayı saraya çağırırlar ve yarın öğleye kadar 10 adet sandık yapıp saraya teslim edeceksin derler. Koca anlamıştır, ahlaksız kral hanımına göz koymuş ve kendisini de öldürtecektir. Evine gider ve durumu eşine anlatır, helalleşirler. Sabah erkenden kapı çalınır, kadın kapıyı açar ve sorar: Kocamı nereye ve niçin götürüyorsunuz? Cevap verirler, yarım saat önce kralımız öldü. Ona tabut yaptırmaya götürüyoruz. Kime niyet kime kısmet’ dedim hikâyeyi bitirdim ve Numan’a döndüm, ‘Arkadaşlar sakın siz de aynı akıbete uğramayasınız?’ Müsaadelerini aldım ve ayrıldım. 2 ay sonra Ankara da tesadüfen Numan Esinle karşılaştık. Numan; ‘Ahmet dediklerin oldu. Mürted Hava üssü komutanı Tuğgeneral Aydın Kirişçioğlu hastalanarak tedavi için Londra ya gitti. O vurucu gücü kaybetmiş olduk. Hareketin planlayıcısı Orhan Kabibay bel fıtığı oldu acilen Gülhane’ye kaldırıldı. Velhasıl şans yüzümüze gülmedi.’(2)”
Evet, 12 Mart 1971’de muhtıra verildi. Okyanus ötesi Efendiler! Bir kez daha her kesimi kullanarak muratlarına erdiler. Sahi; Denizler, Cemler, Hüseyinler bu darbe girişiminin neresindeydiler? Neresinde olacaklar figürandılar. Kimin? Hem Darbecilerin hem de dış güçlerin. Gençliğim eyvaaah!
68’liler yanlış yere sığınak yaptılar. Dünyada gençlerin iktidar olduğu hiç görülmedi, maalesef iç ve dış güçler onların omuzlarına basarak, samimiyetlerinin üzerinde ya iktidar oldular-ya da iktidarlarını perçinlediler.
Hayatta en iyi ders kazanımdan alınır, yenilgilerden alınmaz. Yenilgiler ümitsizlik doğurur, başarıda ise umuda yelken açarsınız. Yenilen kim? Başaran Kim?
Tecrübelerimiz kazanımımızdır.
Demokrasi yolunda durmaksızın yola devam… Darbeciler uslanır mı, ne dersin ağam!
(1) Uslan Artık Deli Gönlüm şarkısından esinlenilmiştir.
(2)Hatıralarım-Ahmet Er.