Serdar Demirel

Serdar Demirel

Kurban, hatırlamaktır...

Kurban, hatırlamaktır...

Kur’an, “Hatırlat, çünkü hatırlatmak mü’minlere fayda verir” (Zariyat: 55) buyurmaktadır. Bu sadette Hanif dininin İbrahimî ve İsmailî teslimiyetini sembolize eden Kurban, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından ihya edilerek nâmütenahî hatırlatıcı bir ibâdete dönüşmüştür..
Her yıl farklı dil, ırk ve coğrafyadan Ümmetce idrak edilen bu kulluk, ihtiva ettiği derûnî anlamlarla, hayatımızda bir hatırlatıcı olarak yerini almıştır.
İnsan nisyanla mâlûldür, hatırlamadan/hatırlatılmadan görevlerini yerine getiremez. Peki, Kurban’ı ibâdet coşkusuyla kutlarken neyi hatırlarız? Kurban bize neyi hatırlatır?
Her müslümanın bilgi düzeyi ve algılama kapasitesi kuşkusuz farklıdır. Bilgi ve algı derinleştikçe Kurban’dan kalbimize tecelli edecek hakikatler de o derinliğe paralel olacaktır. Her dâim hayatımıza rahmet iklimini taşıyan Kurban, hakikatin farklı tezâhürlerine odaklanmaya dâvet eder bizi.
Her şeyden önce bir yakınlık çağrısıdır o. Kurban semantik açıdan “ka-ra-be” fiilinden türetilmiş bir mastar olup; yaklaşmak ve aradaki mesafeyi daraltmak anlamına gelir ve bu bağlamda Allah’a yakınlaşmayı anlatır.
Bu yüzden de diyebiliriz ki, Kurban; Allah’a yakınlığımızı sorgulama fırsatı sunar.. Yakın olan, dost olandır. Hakiki ve samimi dost anlamında “halilullah”, İbrahim peygamberin sıfatıdır. Ve İbrahim (a.s)’a nisbetle yakınlığı, yakîniliği ve aşkı hatırlatır.
Kurban; adanmışlığı, kulluğu, sabrı, samimiyeti, teslimiyeti, vakarı, İbrahim’i, İsmail’i, Cebrail’i ve Allah’a râm olmuş hisseden kalbi işaretler. Reflekslerimizin oluşum noktası şuuraltı müktesebatımız, bu zemine inşa edilmişse eğer, Kurban, o zaman ibâdet aşkıyla ihya edilebilir.
Âdetle ibâdetin tefrik edildiği nirengi noktası da burasıdır. Dünden gelen hoş sedayı sonsuza kanatlandırmayı vaadeden de bu şuurdur.
Burada Kurban’ın bir başka hakikat yüzünü paylaşalım istiyorum. İçinde bulunduğumuz toplumsal realite bunu elzem kılmaktadır. O da; Kurban’a mündemiç uhrevî çağrıdır.
Aslında İslâm’ın her ibâdetinde ukba arayışı vardır. Dünyayı hayatın merkezinden çıkarmayı, ama bunu dünyadan nasibini unutmadan yapmayı öğütlemez mi bu din?
“Allah'ın sana verdiğiyle âhiret yurdunu ara; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et, ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas: 77)
Bu âyeti celîle âhiret yurdunu aramayı öncelikli hedef olarak kor, mü’minlerin önüne. Lâkin, bunu, ruhbanların yaptığı gibi bu dünyadan payına düşene yüz çevirmeden gerçekleştirmeyi öğütleyerek. Vasat ümmet olmak da bir anlamda budur zaten.
Kurban ibâdetinde de bu vasat çizgi öne çıkmaktadır. Şöyle ki; Kurban, adanan hayvanın etinden istifade ederek toplumsal bir paylaşımı bu dünyadaki nasibimiz olarak bize sunarken, bir diğer cihetten de “halil” olmanın önşartı olan Allah’a adanmış samimi niyetlere atıfta bulunarak aslolanın bu olduğunu söyler.
"Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!" (Hac: 37)
Âhiret merkezli bu vurgu, seküler bayramlarla (festivaller) dinî bayramlar arasındaki temel farkı da mimler. Seküler bayramlar ya da metafizik boyutundan uzaklaştırılmış dinî bayramlar, bedenle tüketmeye ayarlıdır. Bayramları, maksimum düzeyde dünyevî haz üretmeye kurgular bu zihin algısı. Çünkü; hazcılıkla mutluluğun aynı olduğu vehmedilmektedir. Bu fark öze aittir; seküler olanla müteâl olanın, adetle ibâdetin ayrıştığı öze..
Yukarıda, Kurban’ın uhrevî çağrısını paylaşalım, dedim. Belki de içinde bulunduğumuz toplumsal realite bunu elzem kılmaktadır inancıyla. Çünkü dünyevîleşme din algımızı, yaşam tarzımızı tehdit eden bir olgudur artık. Bayramlarımız, dünyevîleşmenin zaruri bir sonucu olarak tatile dönüşmektedir. Bunun için bu tehdidi hatırlatmak elzemdir.
Efendimiz (s.a.v) gelecekte ümmetinin içine düşeceği hastalıklı bir durumu izah ederken şöyle der: "Diğer milletler, tıpkı sofraya yemek için üşüşen insanlar gibi sizin üzerinize üşüşecekler".
Bunun üzerine sahabiler şaşkınlıkla sorarlar: “Ya Rasûlallah, o gün sayımız çok mu az olacak?”
Efendimiz: "Hayır. Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat siz -çokluğunuz - bir akıntıya taşınan çerçöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu silecek, sizin kalbinize “vehn” hâkim olacak.." der.
Sahabiler; “Vehn nedir ya Rasûlallah” diye sorduklarında, "Dünya sevgisi ve ölümü sevmemek, ondan nefret etmektir." diye buyurur. (Süneni Ebû Davut: 4/111, hn. 4297; Müsnedi Ahmed: 5/278, hn. 22450)
Kurban’ın mânevî ikliminden istifade ederek bu meyanda bir muhasebeye ne dersiniz?!
Hayırlı bayramlar dileğiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi