İman tazelemek
İnsan geçmişi niye özler, eskiyi niye arar?
Yeni güzel olsa, insan maziye dönme ihtiyacı hisseder miydi? Çoğumuzda geçmişin, özlemi, hasreti var. Çünkü yaşadığımız hayat bizi tatmin etmiyor, ya geçmişe kaçıyor, ya geleceğe sığınıyoruz.
Teknolojinin gelişmesi, hayat şartlarının iyileşmesi yetmiyor. Sanki her geçen gün üstümüze biraz daha dünyanın kiri, pası yapışıyor, biraz daha kirleniyoruz.
Eskiler bir problem oldu mu, iç çekerek Allah’tan uzaklaştık bu hale geldik derlerdi. Çok şey bilmezlerdi, ama Allah’tan uzaklaştık derken o kadar çok şey anlatırlardı ki.
Biz Müslüman’ız, hiçbir kimlik, hiçbir değer Müslümanlığın üstüne çıkamaz. Müslüman’sak bu böyledir.
Müslüman’ın Müslümanlıktan daha baskın bir değerler sistemi olamaz.
Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Ona itaat, ona bağlılık, mutlak bilginin, mutlak doğrunun eteklerine tutunmaktır.
Mevlana, akıl insanı ancak tabibe kadar götürür, daha ileri götürmez der.
Hâlbuki bizim tabibe ve onun tedavisine ihtiyacımız var.
Bu hayat ise ondan arındırılmış bir hayat. İnsanoğlu uzun zamandır Allah’ı yeryüzünden silmek için savaşıyor. İdeolojiler, felsefeler, doktrinler bunun için yapılıyor. Allah’ı tahtından indirmek, yerine sahte Tanrılar ikame etmek için.
Her ne kadar tam muvaffak olamadılarsa da her şeyi kirlettiler.
Allah’ın temiz, sade dininin bile -sünnet ve cemaat-yolunun dışında yorumlarını yaptılar. Irkçı Müslüman, solcu Müslüman tabiri böyle ortaya çıktı. Kimse saf, insan zihninin dokunmadığı Müslümanlığın kokusunu veremiyor artık. Hâlbuki Müslümanlık hiçbir ilave sıfata gerek bırakmayacak kadar doyurucudur.
Geçmiş özlemi biraz da bundan.
Eskiden Allah diyen sadece Allah derdi,
İslam diyen sadece İslam derdi. İhlâs, samimiyet, sadakat vardı.
Şimdi öyle mi?
TV ekranlarında magazin programı yapar gibi dini program yapanların hiç biri –bir iki istisna dışında-insana emniyet duygusu vermiyor.
Dinledikleriniz, seyrettikleriniz dini yoğunluğunuzu artırmıyor. Duyarlılıklarınızda, hassasiyetlerinizde bir gelişme olmuyor.
Oysa din biraz da sohbettir.
Bugün tartıştığımız, mesele haline getirdiğimiz sorunların çoğunun ben de Allah’tan uzaklaşmakla alakalı olduğuna inanıyorum. Ruhumuza leddüni rüzgârlar üfleyen –ihlâs abideleri-bir, bir göçüp gitti. Bizi kuşatan, nefeslerinin yerini, dünya için konuşanların gevezelikleri aldı. Sözün yürekten gelenini söyleyenler meclisten çekilince büsbütün yalnızlaştık.
Şimdi onların yaşadığı iklimi arıyoruz. Derin bakışlarıyla içimizin derinliklerine akıttıkları manevi tatları arıyoruz. Dünyanın hiçbir zevki, hiçbir lezzeti bize onların içimize üflediği huzuru vermiyor. Onun için her gün biraz daha yalnızlaşıyor, biraz daha garipleşiyoruz.
Ve biz, tecdid-iman edip, yeni bir başlangıç yapmadığımız takdirde, korkarım ki bu karanlık bizi boğacak, kıyameti beklemekten başka çaremiz kalmayacaktır.