Yargıtay’ın “birleştirme” kararı ve “yakınlar
Ve... Yargıtay kararını verdi: “Danıştay ve Ergenekon dâvâları birleşecek!..”
***
Ne günlerdi değil mi?
Danıştay 2. Dairesi, “acayip” bir yaklaşımla, “Bir okul yöneticisi çarşıda pazarda bile örtünemez!..” kararına hükmettiğinde...
Milyonlarca vatan evlâdıyla birlikte VAKİT de küplere binmiş...
Ve tepkisini; “İşte o üyeler!” başlıklı bir haberle dile getirmişti.
Üyelerin öz geçmişleri ile Danıştay albümlerinde mevcut olan kamuya açık fotoğraflarının yer aldığı o haber, VAKİT gazetesinin “güme götürülmesinde” kullanılmak istendi, malûm...
Ne “salakça” bir tezgâh: (Sonradan sıkı bir bar müdavimi olduğu ortaya çıkacak olan) Alparslan Aslan adlı avukat, sıkı bir Vakit okuyucusuymuş!..
Başka bir gazete de okumazmış; televizyon seyrettiği, internete göz attığı filan da yokmuş!..
Bir gün almış eline VAKİT'i...
Bir de ne görsün; Danıştay 2. Dairesi, Aytaç Kılınç adlı bir başörtülü okul müdiresinin “sokakta bile örtünemeyeceğine” hükmetmesin mi?...
“Allahu Ekber!..” diye bağırmış o an!..
Haberdeki fotoğraflara bakıp, “Görürsünüz l.n siz!” demiş!..
Ver elini Ankara!..
Bir gün “etrafı kolaçan etmek için” gitmiş Danıştay'a; ertesi gün de “işi bitirmek” için!..
O an... Geçmiş üyelerin karşısına...
Elinde de VAKİT!..
Bir gazetedeki fotoğrafa bakmış, bir de üyeye...
“Aha tamam, resimdeki adam bu” demiş... Al sana, al sana!..
***
Tam bir avanak senaryosu!..
VAKİT, haberi Şubat'ta; bu haberin “gaza getirdiği” (!) Alparslan ise Danıştay'ı taaa Mayıs'ta basmış...
Adam, üç ay boyunca cebinde gezdirmiş gazeteyi!.. Buruşmamış mı, kağıt!..
Iııh!!!.
Eylem sonrasında, karşımıza çıkartılan gıcır gıcır bir kağıt parçası...
O da, VAKİT değil, internet çıktısı... Üstelik, VAKİT'in internet sitesinden alınma bir çıktı da değil!.. Bir kartel gazetesinin bizim manşet hakkındaki “haberinin” çıktısı!..
Koy gitsin, kartelin haberini!..
***
O gün... O sıcak saatlerde... Hatırlayın lütfen;
En önemli mevkileri işgal eden adamlar, kadınlar...
Kirli adamlarla, kirli kadınlar;
Nasıl da koşmuşlardı Danıştay'ın önüne,
Ve nasıl da VAKİT'i hedef göstermişlerdi!..
Şimdi... Çıkıyor ki ortaya; o gün Vakit'i hedef gösterenler, ülkeyi darbe ortamına sürüklemek isteyen alçak teröristlerdi!..
Anadolu'nun “ruhunu” yansıtan VAKİT, terörün hedefi haline gelmişti!..
***
Biz sürekli olarak, bütün cinayetlerin gerçek faillerinin ortaya çıkartılması için uğraştık... Ve rahatlıkla ifade edebiliriz ki, cinayetlere kurban gidenlerin yakınlarından bile fazla uğraştık!..
En yakınları, “Aman bizi de götürmesinler!..” diye pısarken, sinerken...
Biz, üzerine üzerine gittik...
Yahudi işadamı Üzeyir Garih'in kim tarafından, niçin öldürüldüğünün ortaya çıkmasına hizmet edebilecek en önemli belgeler bu gazetede yayınlandı mesela...
Sabancı'nın “gerçek katillerini” ortaya çıkarma mücadelesi esnasında tehditlere ve dâvâlara muhatap olan da bu gazete oldu.
Mumcu, Kışlalı, Hablemitoğlu cinayetleri ile en fazla ilgilenen ve gerçeklerin ortaya çıkması için çaba sarf eden de bizim ekip.
Danıştay saldırısına gelince... Orada da, Alparslan'ı tetikçi olarak kullananların ortaya çıkması için elinden geleni ardına koymayan da yine VAKİT oldu...
Maktûl ve yaralı yakınlardan ziyade, VAKİT!..
Mesela; “tam da olay arifesinde” bozulan ve saldırı tamamlanıncaya kadar işlevsiz bırakılan “Danıştay kameralarının” hangi “Derin Devlet Oluşumu”na ait “Güvenlik” (!) Şirketi tarafından kontrol edildiğini biz sorguladık da, “yakınlardan” üzerine düşen olmadı!..
Bilemiyorum, nedense!..
***
Efendim; Yargıtay'ın, Danıştay saldırısı ile Ergenekon Terör örgütü dâvâsını birleştiren dünkü kararı, çabalarımızın boşa gitmediğini göstermesi bakımından son derece sevindirici.
O “33 idam kararı”nın çıktığı Sivas dâvâsının da hâkimi olan şahıs, emekliye ayrılışından kısa bir süre önce, alelacele “Danıştay saldırısı ile Ergenekon Terör örgütü arasında bağlantı filan yok” kararına varmıştı, malûm...
Amma ilginç!..
-Ergenekon'un flaş isimlerinden Muzaffer Tekin, Danıştay saldırganı ile “eylem öncesinde” defalarca görüştüğünü itiraf ediyor...
-Alparslan Arslan, ifadesinde Muzaffer Tekin'e defalarca gidip geldiğini, aralarında “Ergenekon yemini ettirmesiyle ünlü” Fikri Karadağ'ın da bulunduğu askerlerle Tekin'in bürosunda tanıştığını ve ilişkilerini sürdürdüğünü açıklıyor...
-Alparslan Arslan, Muzaffer Tekin ve diğer Ergenekoncular arasında “Danıştay saldırısından kısa süre önce” yüzlerce telefon görüşmesinin vuku bulduğu ortaya çıkıyor...
-Alparslan'ın bürosunda yapılan aramalarda, Ergenekon dokümanlarının yakalanması,
-Danıştay eylemi sanıklarından Osman Yıldırım'ın, “Cumhuriyet bombalarını” “JITEM’ci general”den aldıklarını ifşa etmesi,
-Aynı adamın, “500 bin dolar vereceklerdi, onu da alamadık” isyanı,
-Eskişehir’de Ergenekon zanlılarından Fikret Emek’in annesine ait evde bulunan el bombalarıyla Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların aynı kafile numarasını taşıyor oluşu,
-Vesaire...
Daha fazla uzatmak istemiyorum; Danıştay ve Ergenekon Davalarının birlikte yürütülmesi gerektiğini ortaya koyan dünya kadar delil varken, Sivas davasının da hakimi olan şahıs, alelacele “İki mesele arasında bağlantı yok” hükmüne varabilmişti...
Nasıl oluyor da oluyorsa!..
***
Neyse ki, Yargıtay aynı görüşte değil!..
Yargıtay; Danıştay ve Ergenekon davalarının birleştirilmesi gerektiğine hükmetti... Bundan sonrası çok daha çetin, bir o kadar da heyecanlı geçecek demek ki...
Şimdi ben; başta Danıştay saldırısında hayatını kaybeden Mustafa Özbilgin'in yakınları olmak üzere... “Bütün yakınlardan” destek beklediğimi ifade etmek istiyorum...
Artık, bambaşka bir noktadayız...
“Ateş düştüğü yeri yaktığından”, “yakınlar”ın -hiç olmazsa bundan sonra- bizden fazla çaba göstermeleri beklenir!..
Hadi, bu tarafa gelin de...
Çözülsün mesele!..