Ahmet Varol

Ahmet Varol

Savaşın Medya Cephesi

Savaşın Medya Cephesi

Hatırlanacağı üzere ABD, Afganistan’ı işgal hazırlıkları başlattığında medyada bir ekip Amerika’yı haklı göstermek için hep bir ağızdan gürültü çıkarmaya başlamıştı. ABD saldırısının ve işgal planının Türkiye’deki medya cephesini oluşturan bu kadro Irak işgali merhalesinde daha da palazlanmış, çok daha cüretkâr konuşur olmuştu. Artık onlara göre ABD kesin haklıydı ve işgal planı gerçekte Irak halkının yararınaydı; ona itiraz edilmesi saçmaydı! İşgallerin ne kadar büyük vahşete yol açtığını, Irak işgali sonrasında bir milyondan fazla insanın katledildiğini, ülkenin atılan bombalarla harabeye çevrildiğini hepimiz biliyoruz.
Şimdi Gazze’de Siyonist vahşetin sürdürdüğü katliam var. Bu, işgal devletinin gerçekleştirdiği ilk katliam değil. Temelinde Siyonist terör örgütleri var ve toplu katliamlar kuruluşu öncesinde onlarla başlamış. Deir Yasin katliamı bunlardan biri. Siyonist devlet, kuruluşundan beri de sürekli katliamlarla ayakta duruyor. Ama ne kadar ilginçtir ki son vahşi katliamında adeta İsrail’i temize çıkaran ve Filistin halkının meşru müdafaa hakkını, varlık mücadelesini suçlu gösteren bir medya kampanyası yürütülüyor. Dün Afganistan ve Irak işgalinin haklı çıkarılması için sürdürülen yayınlarda olduğu gibi bugün de Siyonist işgalin medya cephesini oluşturanların hep bir ağızdan konuşup, aynı davulu çaldıklarını görüyoruz. Okullarından çıkan çocukları kasten hedef alarak topluca katleden Siyonist işgalcileri değil de o çocukları savunan meşru direnişi suçlu gösteren bir yayın yapılıyor.
Bunlar görünüşte nalına da mıhına da vurmakta ve yangını çıkaranlara karşı çıktıkları kadar onları “provoke” edenlere de tepki göstermiş olmaktadır. İşin gerçeğinde ise dediğimiz gibi savaşın medya cephesini oluşturuyorlar. Gerçekte Siyonist işgalciyle aynı hedefi vuruyorlar.
Biz önce İsrail saldırısının medya cephesini oluşturanlar tarafından sürekli gündeme getirilen iddianın bir tahlilini yapmak ve konunun gerçek yönünü ortaya koymak istiyoruz.
Söz konusu iddiada HAMAS’ın ateşkesi bozduğu, ateşkes tarihinin bitmesinden sonra da hemen İsrail hedeflerini vurduğu, onun da işte bu saldırıya misilleme yaptığı ileri sürülüyor. Tabii bu iddianın sürekli işlenmesinde kamuoyunun konuya tam vâkıf olmaması istismar ediliyor. Kalabalık bir grup tarafından hep aynı iddia konuşulunca da söylenenlerin doğru olduğu düşünülüyor. Neticede insanların zihinleri öyle bir yönlendiriliyor ki neredeyse İsrail haklı asıl Filistin tarafı suçlu gibi bir imaj oluşuyor. Zaten Filistin halkı sadece işgalci Siyonistler ve onların arkasında duran emperyalist güçler tarafından mağdur edilmedi. İslâm âleminde de yalnız bırakılmanın, iftiralara maruz kalmanın mağdurudur bu halk. Biz sadece Siyonist işgalcilere ve onların arkasında duran emperyalistlere sessiz kalmadık. Onların içimizdeki sözcülerine, dümbelekçilerine de “Ya öyle mi! Öyleyse hak ediyor bu Filistinliler” diyerek sustuk, hatta destek verdik. Onun için bu halka karşı çok büyük bir sorumluluk taşıyoruz.
Konunun gerçek yönü şudur: Siyonist işgal devletiyle Filistin direnişi arasında 19 Haziran 2008 tarihinden başlamak üzere altı aylık bir ateşkes anlaşması kabul edilmişti. Bu anlaşmanın iki şartı vardı: Karşılıklı olarak saldırıların durdurulması ve Gazze üzerindeki ambargonun kaldırılması. İkinci şart işgal devleti tarafından zaten hiç yerine getirilmedi ve ateşkesin gözlemciliği görevini üstlenen Mısır bunun için işgal devletine herhangi bir baskı yapmadı. Birinci şartı da işgal devleti birçok kez ihlal etti. Ateşkes süresinin bitiş tarihinin yaklaşmasına doğru ihlallerini ve saldırılarını artırdı. Filistin direnişi ise sadece bu ihlallere karşılık verdi; onun dışında son tarihine kadar ateşkese bağlı kaldı. İşgal devletinin bütün bu saldırıları ve şiddetin dozajını artırmasının amacı Filistin tarafını, ambargonun kaldırılması şartını içermeyecek, İsrail saldırılarına da engel oluşturmayacak tek yanlı bir ateşkese razı etmekti. Yani Filistin tarafından istenen ateşkese değil teslimiyete razı olmak, İsrail saldırılarının önünü açık bırakan bir anlaşmayı kabul etmekti. Filistin direnişinin reddettiği işte budur. Yani ateşkesi değil teslimiyeti reddetmiştir.
Ateşkes takviminin dolmasından sonra saldırıyı başlatan da Filistin tarafı değildir. Siyonistler beş mücahidin şehit olmasına yol açan saldırılar gerçekleştirdiler ve Filistin direnişinin füze saldırıları işte bu cinayetlere cevap niteliğindeydi. Yani provoke eden işgal devleti, misillemede bulunan ise Filistin direnişidir.
Durum böyle olmakla birlikte şunu da sormamız gerekiyor: Vatanı işgal edilen, evinden yurdundan çıkarılan, insanları katledilen, aileleri toptan yok edilen ve İsrail işgal devletinin kurulması öncesinde Siyonist terör örgütlerinin kurulmasından bu yana geçen altmış yıldan beridir de sürekli bu devletin saldırılarına maruz kalan bir halkın kendini savunma hakkı yok mudur?
Türkiye gazetesinin dünkü manşetinde “İsrail’i kim durduracak?” diye sorulmuştu. Yerinde bir soru. Ama bugüne kadar dünyada güç ve hâkimiyeti ellerinde bulunduranlar İsrail’i durdurmak için hiçbir şey yapmadı; tam aksine onu cüretlendirdiler. Filistinli yalnız ve kimsesiz kaldı. Ama ne kadar ilginçtir ki İsrail vahşeti karşısında yalnız bırakılan bu halk ve onun haklarını savunan direniş hareketleri Siyonist vahşete “dur” demeye kalkıştığında da “suçlu” ilan ediliyor. Dünya İsrail’i durdurmayıp palazlandırıyor; onun vahşetinin hedefindeki halk ise “dur” dediği zaman suçlu ilan ediliyor.
Değerli kardeşlerim;
İsrail dünya emperyalizminin verdiği destekten ve İslâm âleminin sessizliğinden cesaret alıyor. Onun medya cephesini oluşturanlar ise bizim tepkisizliğimizden, sessizliğimizden bu kadar cesaret alıyorlar. Yakın zamana kadar böylesine arsızca konuşma, açıktan açığa Siyonist vahşeti temize çıkarıp bu vahşetin mağdurlarını suçlu ilan etme cesareti gösteremiyorlardı. Evet, yine meydanlarda toplanıp tepkilerimizi gösterelim. Ama meydanlarda lanetlediğimiz saldırganların içimize sızmış sözcülerine de tepkisiz kalmamalıyız. Lütfen bu bilgileri etrafa yayın. Siyonist saldırganlığın medya cephesinin çıkardığı ses, içi boş bir davulun sesidir. Siz gerçekleri haykırırsanız o davulun sesini bastırabilirsiniz. Bu sorumluluğu sadece medya organlarına da bırakmamalıyız. Bir kişi on kişiyi bilgilendirir ve aydınlatırsa gerçekler dalga dalga yayılacak, yalancıların mumu sönecektir. Ayrıca savaşın medya cephesini oluşturanlara vereceğimiz cevaplar da onları ölçülü hareket etmeye zorlayacaktır. Siyonist devlet ölçüsüz kuvvete başvururken, onun sözcüleri de ölçüsüz yalanla zihinleri işgal operasyonu düzenliyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi