Kerbelâ’dan Gazze’ye Risalet’in davası
Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem ayındayız. Bu ay ilk 10 günü ile bizlere, İslâm medeniyetinin temelleri sayılan Hicret’i hatırlatır. Hicret’in ne kadar önemli bir olay olduğunu biz, takvimin başlangıcı olarak belirlenmesinden anlıyoruz. Günler Muharrem’in 10’unu gösterdiğinde Aşura, gündeme damgasını vurur. Kaynaklarımız bugünün nasıl bir gün olduğuna dair birçok rivayet aktarırlar. Ama İslâm tarihi içerisinde Aşura gününde olan öyle bir olay vardır ki; o tüm rivayetleri adeta gölgede bırakır ve en gür sedası ile “Her gün Aşura, her yer Kerbelâ” feryadını âleme haykırır.
Aşura, cennet gençlerinin efendisi olan Hz. Hüseyin’in Risalet davası uğruna kendini feda ettiği bir gündür. Hz. Peygamber’in (s.a.v) temellerini tevhid, adalet ve şura ile attığı İslâm toplumu, gün geçtikçe bu temellerden sapmış, yine Kutlu Nebi’nin lisanı ile kan emici bir saltanat topluma hâkim olmaya başlamıştı. Hz. Hüseyin “acaba bir daha toplumu saptığı imametin yatağına nasıl döndürebilirim?” ızdırabı ile yanıp tutuştuğu bir zamanda, Kufelilerin gönderdikleri mektuplarla biraz ümitlenmiş ve Medine’den Kufe’ye doğru yola koyulmuştu.
Yolun bir yerinde meşhur Arap şairi Ferezdak, Hz. Hüseyin ile karşılaştığında, O’nu Kufe’ye gitmekten vazgeçirme adına; “Ey İmam! Eğer beni dinlersen gitme Kufe’ye! Çünkü onların kalpleri seninle, ama kılıçları Yezit’ledir” diyecekti. Aslına bakarsanız bu söz Hz. Hüseyin’i geri döndürmesi gereken önemli bir uyarıydı. Ama İmam geri dönmedi, dönemedi. Neden acaba, Hz. Hüseyin başına geleceklerini bile bile yoluna devam etti? Bu sorunun cevabı çok önemlidir ve gerçekten bu soruya vereceğimiz doğru cevaplar, Kerbelâ hadisesini tam anlamı ile kavramamızı sağlayacaktır.
Hz. Hüseyin’i Kufe’ye doğru yürüten tek şey, mensup olduğu Risalet davasının akidesi idi. O sadece ve sadece akide için mücadele verecekti. İmamın karşısındaki güçler ise ya kabile, ya ganimet adına kavga veriyorlardı. Zaten tüm mücadelelerin temelini de bu üç şey oluşturmuyor muydu? Kavga ya akide, ya kabile, ya da ganime adına veriliyordu. Hz. Hüseyin’in safı çok net ve berraktı; o akide adına ve mensup olduğu Risalet davası uğruna yola çıkmıştı. Bu yola revan olan yolcuların çok temel bir özellikleri vardı. Bu özellik ise şu idi: Risalet davasının mensupları arkalarında olanların sayısına değil, önlerinde yürüyen rehberlerin ayak izlerine bakarak yürürlerdi. Yani bu davaya mensup olanlar asla arkalarına bakmazlardı; çünkü onlar çok iyi biliyorlardı ki; arkalarına bakanlar kesinlikle yürümeye kendilerinde takat bulamazlardı.
Şöyle bir hatırlayalım; Hz. Nuh arkasına baksaydı, denizi olmayan bir dağda tahtalara çiviler çakabilir miydi? Hz. İbrahim arkasına baksaydı, ateşe öyle teskin olmuş bir yürek ile atlayabilir miydi? Hz. İsmail arkasına baksaydı, o keskin bıçağın önüne boynunu “kes baba” diyerek uzatabilir miydi? Hz. Hacer arkasına baksaydı, Safa ile Merve arasında koşup da Zemzemi kazanabilir miydi? Hz. Musa arkasına baksaydı, Kızıldeniz’i yarıp da karşıya varabilir miydi? Hz. Yusuf arkasına baksaydı, kuyulardan saraylara, saraylardan zindanlara, zindanlardan iktidarlara yürüyebilir miydi? Hz. Zekeriyya arkasına baksaydı, testerelerle doğranırken bile gönlü gül ve gülistan olabilir miydi? Hz. İsa arkasına baksaydı, elde ettiği o yüce makama erebilir miydi? Hz. Muhammed (s.a.v) arkasına baksaydı, tek başına başladığı bu yolu, 23 yıllık kısa bir zaman zarfında bu denli bir başarıya ulaştırabilir miydi? Arkasına baksaydı; 10 yıl boyunca Mekke’de sadece bir avuç insanı kazanmaya muvaffak olduğunda işi bırakıp, benden bu kadar demez miydi? Arkasına baksaydı, bunca şeye rağmen Taif’e gidebilir miydi? Arkasına baksaydı, Mina’da çadırları o bitimsiz hırsı ile dolaşabilir miydi? Arkasına baksaydı, hicret edebilir miydi? Arkasına baksaydı, 313 kişi ile Bedir’de 1000 kişinin karşısına çıkabilir miydi? Arkasına baksaydı, 1000 kişi ile çıktığı Uhud yolunda, ordusunun üçte birlik kısmı çekip gittiğinde öyle korkusuzca yine yürüyebilir miydi? Eğer arkasına baksaydı, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve onlarca diğer sahabe efendilerimiz, böyle bir hayat ortaya koyabilirler miydi?
İşte Aşura günün kahramanı olan Hz. Hüseyin böyle bir davaya mensup, böyle bir mektepten yetişen birisiydi. O adım adım Kerbela’ya yürürken ne için, ne adına yürüdüğünü çok iyi biliyordu. Hz. Hüseyin, İbn Ziyad’ın gözleri ganimet sevdasından başka bir şey görmeyen zalim askerlerinin ok ve kılıçlarının muhatabı olduğunda, tüm Risalet davasının mensuplarına çok önemli bir şey daha öğretecek ve o gün şöyle haykıracaktı:
“Kanımla yükselecekse ceddim Muhammed’in dini
Ey Kılıçlar! Doğrayın beni, alın bedenimi”
Hz. Hüseyin, cehalet karanlığına saplanmış, ahireti unutup tek dünyalı yaşamaya başlamış, o günün insanını, Kerbelâ’da akıtacağı kanı ile uyandırmak istiyordu. Çünkü bu işin başka bir yolu yoktu. Birileri bu ümmete kefaret ve kurban olmalıydı. Böyle yapmakla kıyamete kadar gelecek olan Müslümanlara, Risalet’in davası nasıl temsil edilecek bunu öğretmeliydi.
Kerbelâ’nın üzerinden tam 1369 yıl geçmiştir. Ama bu ümmetin Kerbelaları hiç bitmemiş, Hüseyinleri hep var olmuş, Hüseyinleri olduğu gibi, karşıda Yezidleri, İbn Ziyadları, İbn Zilcevşenleri, Ömer b. Sa’d’ları da eksik olmamıştır. Değişen sadece ve sadece mekânlar ve isimlerdir. Yoksa dava aynı dava, kavga aynı kavga, kurbanlar aynı kurbanlardır.
Yıl 1430’un Muharrem’idir; Kerbelâ’nın yerini Gazze almış, Hüseyin’in yerini Risalet davasının bugünkü temsilcileri olan bir avuç yiğit almıştır. Yezitlerin yerini ise; siyonist, katil ve terörist sözde devlet olan bir güç almış, o günün ganimet avcılarının yerini ise bugün koltuklarını kaybetmeme adına şereflerini satan yöneticiler almıştır. Dün Kerbelâ’da, cehaletin karanlığı ile bilinçlerini kaybeden toplumu diriltme adına kanını akıtan Hz. Hüseyin, bugün ise 1.5 milyarlık uyuyan ümmeti diriltmek için kendilerini feda eden Gazze’deki yiğitler olmuştur. Sizce Hz. Hüseyin’i unutturmayan Rabbimiz, Gazze’nin yiğit evlatlarını unutturacak mıdır?
Not: 11 Ocak Pazar günü Antalya’da, 12. Ocak Pazartesi günü Alanya’dayız. Dostlara duyurulur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.