Son dalga ve sorumlu davranmak, Genelkurmay’ın toplantısı
Ergenekon operasyonunun son dalgası herkes için sürpriz oldu. Gözaltına alınan isimlerin, bir zamanlar, küçük dağları ben yarattım edasında olan kişiler olması operasyonun anlamını büyütüyor.
Bu hem örgütün ne kadar derinlere nüfuz ettiği anlamına geliyor, hem de Ergenekon’un izini sürenlerin kararlılığını gösteriyor.
İtiraf etmek gerekirse, operasyon başladığında göz altıların bu noktaya gelebileceğini hiç kimse tahmin etmiyordu. Gelinen nokta, dönüşü olmayan bir nokta. Bundan sonra hiç kimsenin pardon hata yaptık diyebilme şansı yok. Türkiye bu kadar sallandıktan sonra, bazı yıkıntılar olacaktır. Çünkü bu sarsıntı Richter ölçeğine göre 9 şiddetinde bir depremdir. Ve zamanında tedbir almayanların örselenmeden kurtulma şansı yoktur.
Önceki göz altılarda da olduğu gibi malum medya yine görevini yaptı. Askeri ve yargıyı dikey hale getirecek maksatlı yayınlar yapılarak, bazı refleksler harekete geçirilmek istendi. Genelkurmay’ın geç saatlere kadar devam eden toplantısı baştan sona kadar yanlış olmasına rağmen en azından şimdilik aklıselim galip geldi. Yargı da, Askeri bürokrasi de sorumlu davranarak piyasaları sarsacak, açıklamalardan kaçındılar. Doğrusu buydu, ama en doğrusu gece yarılarına kadar süren toplantılar yapmamak, yargı sürecinin sonucunu beklemekti.
İrfan Sönmez de yazdı.
Türkiye de hiçbir kurumun PKK kamplarında eğitim seminerlerine katılmış, asker- polis katillerine konuşmalar yapmış bir kişiyi savunma hakkı olamaz. Böyle bir teşebbüs, kim yaparsa yapsın itibarını yerin dibine batırır. Yalçın Küçük’ün her gün TV ekranlarına taşan Bekaa kamplarında ki görüntüleri ortada. Küçük, televizyonlarda, boynunda kızıl atkısıyla Atatürkçülük kisvesi altında esip gürleyen, milli reflekslerimizi köreltmek için her türlü atraksiyonu, LAF EBELİĞİNİ yapan. PKK kamplarında seminer veren bu Apo karikatürüne şimdiye kadar kimse ne konuşuyorsun kardeşim diyemiyordu, şimdi gözaltına alınınca birileri! Kıyameti koparıyorlar. Eğer bir tepki göstermek gerekiyorsa, gösterilecek en doğru tepki bu kişinin bugüne kadar niçin sorgulanmadığına dair bir tepki olmalıdır.
Yakalanan silah ve mühimmat operasyonun gerekçesiz, mesnetsiz olmadığını gösteriyor. Türkiye de hiçbir savcı, ortada kuvvetli deliller olmadıkça böyle bir operasyona cüret edemez. Bu çapta bir operasyon ancak çok ciddi suçların varlığı ile mümkündür.
Bazı gazetelerin, Sabih Kanadoğlu’nu odağa alıp bu da yapılır mıydı mealindeki yayınları tam bir çarpıtmadır. Geçmişte önemli bir görevde bulunmak bir masumiyet karinesi olamaz. Kanadoğlu’nun hukuku kenger sakızına çeviren yorumlarını, askeri, Yargıyı kışkırtan açıklamalarını da unutmamak lazım.
Bu ülke Başol’ları, Adasal’ları görmedi mi? Menderes ve arkadaşlarını yargılayan mantık, hangi hukuk mantalitesi ile bağdaşır. Hukukçulukla kasaplığı birbirinden ayıramayan yargı adamlarını bu ülke çok gördü. Bunu elbette Kanadoğlu için söylemiyorum. Ama yakın tarih aynı zamanda siyasallaşmış bir yargının bir ülkeyi ne hale getireceğini gösteren sayısız olaylarla dolu. Onun için operasyonu bir iki kişiyi ön plana çıkararak önlemeye çalışmak doğru bir davranış değil, Askerin kaygı uyandıran uzun toplantısına rağmen sonradan yaptığı kısa açıklama sorumlu davranışın bir örneğidir. Keşke CHP ile medya’da aynı sorumluluğu gösterebilseydi. Bu herkes için daha iyi olurdu. Bir de şu Dalan Türkiye ye gelir mi? Özel sohbetlerinde önemli ve yerli bir siyasetçi için “bazı doğruları dile getirse de İngiltere’nin adamıdır” diyerek ucuz iftira ve dezenformasyon yapan bu zat, İsrail de mi? İngiltere de mi? Yoksa Amerika da mı? Bilenler bilmeyenlere bildirsin!