Türk bayrağı taşıyan Filistinlilerin anlattığı
Birçok ülkede Müslüman halklar mezbahaya çevrilen Gazze’ye desteklerini açıkca ortaya koymak için sokaklara döküldü ve “Gazze yanıyorsa eğer, yanan yüreğimizdir” diye haykırdı.
Ama gel gör ki, o sokakları temsil iddiasındaki liderler halklarının bu irade beyanını görmezden gelip, onların sesine ses vermediler. Bilakis dar siyasi hesapları yüzünden halklarının iradesinin üstünü çizdiler. Washington’un gazabını çekecek söz ve davranışlardan uzak durmaya itina gösterdiler. Zira, İsrail demek ABD demekti.
Bu kahredici suskunluğun istisnaları yok muydu hiç?
Vardı, elbet. Zulme sessiz desteğin sürdüğü bir atmosferde normal tepki göstermek bile, istisna olmak kabilinden olduğundan, o lideri kahraman yapmaya yeterdi.
Yöneticilerle yönetilenlerin kalplerinin yolları ayrılalı beri, ne Filistin meselesinde ne de ümmeti ilgilendiren diğer meselelerde ortak bir duruş yok coğrafyamızda; halklar bir vâdide, liderler ise bambaşka bir vâdide akıp gitmekte...
“Liderlerin çoğunluğu meşruiyetini halktan almıyor ki, halka kulak versin!” dediğinizi duyar gibiyim. Doğru söze ne demeli! Bu da demokrasi denilen ve özünde halkların iradesinin hakim olduğu siyasi sistem anlamına gelen rejim tarzının, coğrafyamız adına ne büyük bir yalan olduğunu ortaya koyuyor.
Filistin dâvâsı, yüzüne demokrasi maskesi geçirmiş sistemleri, Washington’a medyun kralları ve diktatörleri ele veren turnusol kağıdına dönüşüyor..
Yukarıda bahsettiğim istisnaî ülkelerden birisi, elhak Türkiye. İstisnaî lider de, yüz milyonlarca Müslümanın duygularına lider düzeyinde tercüman olması hasebiyle Tayyip Erdoğan. Bu tesbit bizden çok Müslüman halkların tesbiti.
İsrail’le ilişkilerinde genelde ümmete, özelde de Filistinlilere karşı başımızı hep aşağıya düşürmüş Türkiye, bu sefer eksik de olsa doğru olanı yaptı. Özellikle de kimi Arap liderlerinin içine düştüğü gönüllü işbirlikçi pozisyondan uzak durdu ve cesurca Siyonist İsrail devlet terörünün adını koydu.
Başbakan Tayyip Erdoğan ve ekibinin Gazze’ye gösterdiği duyarlılık; söylem ve kararlılık düzeyinde ülke tarihinde istisnalardandır. Bu, yine altını çizerek söyleyelim; yapılanlar kâfidir anlamına gelmez elbet. Ama, Türkiye’nin içinde bulunduğu uluslararası güç denklemi göz önüne alındığında, yapılanlar da küçümsenemez.
Bunu, Filistinlilerin de takdir ettiğini biliyoruz. Geçen Cuma namazı sonrası sokaklara dökülen Filistinliler, ellerinde pankartlar ve bayraklar, protesto gösterilerinde bulundu. El Cezire’den izlediğim gösterilerde iki bayrak gördüm; birisi Filistin, diğeri de Türk Bayrağı idi. Bu da dünyanın en zâlim kuşatmasına karşı direnen halkın takdirinin bir işareti olsa gerek.
Bu yazıya başlamadan birkaç saat önce siyasi bilimlerde master yapan Filistin asıllı Ürdünlü bir ziyaretçim vardı. Bana; “Erdoğan cesur bir lider. Bizim Arap liderlerin kahir ekseriyetinin sus pus olduğu ve kimisinin de düşmanla işbirliği yaptığı bir demde, Filistin için çırpındı. Yahudi lobilerini karşısına alma pahasına hakkı söylemesi unutulmayacak bir jesttir. Bunu öpüp başımıza koyduğumuzu bildirmek istedim” dedi. Bir nev’i Başbakan adına tebrik kabûlünde bulundum.
Ben de ona; “Eğer sayın Erdoğan gerçek bir halk lideri ise, onun da kalbi halkıyla beraber atmak zorundaydı. 6 yıllık siyasi iktidarı onu halka yabancılaştırmadı. Bunu gören halk da hâlâ siyasi tercihini ondan yana kullanıyor. Ayrıca unutmamak gerekir ki; gençlik yıllarından beri Filistin dâvâsına gönül vermiş bir liderdir, Erdoğan. Filistin meselesinde, Türkiye siyasetinin râkımlarında çoğu zaman reel politik rüzgarları esse de, onun da bir sınırı var” dedim.
Bunları derken de, Türkiye’nin tâ başından beri İsrail’le olan kara sicili aklımdaydı tabiî. Halkın berî olduğu sistem tercihinden bahsediyorum.
En azından 90’lı yılları hatırladım. İsrail’in uluslararası hukuku ayaklar altına alan uygulamalarında Türkiye’nin takınmış olduğu tutum öyle İsrail vâri olurdu ki, üniversitedeki Filistinli öğrenci arkadaşlarımıza karşı yüzümüz kızarır, o coğrafyayı 400 yıl yönetmiş Osmanlı’nın üzerimize yüklediği sorumluluğu taşıyamamanın mahcubiyeti altında ezilirdik.
Ama artık herkes görüyor ki, Türk dış siyasetinin parametreleri değişiyor. Suudi Arabistan ziyaretinde Erdoğan’a kışkırtıcı soruyu soran Arap gazeteci; “Siz Ortadoğu’da yoktunuz, son yıllarda ne değişti ki, buradasınız?” dediğinde, aslında Türkiye’nin İsrail’le halkına rağmen kurmuş olduğu dost ilişkisine telmihde bulunuyordu.
Bu sadette Başbakan’ın tarihe gönderme yaparak, “Git, tarih oku” demesi, Türkiye’nin tarihî sorumluluğuna sahip çıkmaya başladığının bir göstergesidir. Umarım bu kalıcı bir devlet iradesidir. Millî irade hâkim olacaksa, başka yol da yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.