Furkan Savaşı
Furkan kelimesi Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde geçer. Genellikle hak ile batılın ayrışması veya hak ile batılı ayıran anlamında kullanılır. Enfal suresinin 41. âyetinde de Bedir savaşının gerçekleştiği günden Furkan Günü olarak söz edilir. Tefsirlerde bu ibarenin açıklamasında genellikle “hak ile batılın ayrıştığı gün” denmektedir.
Furkan kelime olarak, ayrışma, nerede durduğunun açıklık kazanması, yerinin kesin bir şekilde ortaya çıkması anlamına gelir. Bedir savaşının gerçekleştiği günle ilgili olarak kullanılan furkan kelimesi bu anlama da yakındır. Yani orada hem söylemler, mesajlar; hem de konumlar, kişilerin duruşları arasında bir hak – batıl ayrışması gerçekleşmiştir.
Filistin Başbakanı İsmail Heniyye, işgalci Siyonistlerin son vahşi saldırılarını başlatmaları üzerine yaptığı açıklamada bunun bir Furkan savaşı olduğunu dile getirdi. Bu isimlendirmeyi Kur’an-ı Kerim’de Bedir günüyle ilgili olarak kullanılan “Yevmu’l-Furkan” ibaresine nispetle yapmıştı. Yani bu savaşın bir yol ayrımı, ayrışma mücadelesi olacağını, haklının ve haksızın görüleceğini, bunun yanı sıra safların netleşeceğini, kimin zalimin kimin de mazlumun yanında durduğunun biraz daha belirgin bir şekilde ortaya çıkacağını vurgulamaya çalışmıştı.
Gerçekten de öyle oldu diyebiliriz. Siyonist işgalcinin vahşi saldırısı bu kez bütün dünyada yankılandı. Başlangıçta uluslararası Siyonizm, bir ön cephe olarak kullandığı medya organlarını ve mensuplarını seferber ederek insanlık dışı saldırıya gerekçeler oluşturmaya çalıştı. Söz konusu medya cephesi haklıyı haksız, haksızı ise haklı göstermek; mazlumu suçlu zalimi ise mazur kabul ettirebilmek için bütün imkânlarını seferber etti. Bu amaçla başlatılan kampanyaya bütün imkânlarıyla destek verenlerin başında gelenler ise ülkemizde “kartel medyası” kategorisine giren yayın organlarıydı.
Ancak mızrak çuvala sığmadı. Siyonist saldırganı haklı çıkarabilmek için seferber olanların kendilerinden büyük yalanlar uydurduklarını biraz kafa yorabilen herkes anlıyor, onların yazdıkları ve konuştukları ile gerçeklerin hiç uyuşmadığını çok rahat görebiliyordu.
Ama yürütülen faaliyetlerle kimin nerede durduğunu gördük. Kendilerini “muhafaza-kâr” diye yutturup da Filistin’de kendi öz yurtlarını savunma, haklarına sahip çıkma mücadelesi verenleri “suçlu”, onlara vahşice saldıran Siyonist işgalcileri ise “mazur” göstermeye çalışanların da kimin hesabına yazıp konuştuklarını fark ettik. Bu kişilerin aslında kendi “kâr”larından başka bir şeyi muhafaza etmediklerini, kârlarını muhafaza edebilmek için de kundaktaki bebekleri katleden, aileleri toptan yok eden, anneleri kurşuna dizip cesetlerini dört yaşındaki çocuklarının yanına koyan ve o halde çocukları annelerinin cesetlerinin yanında eve kapatan Siyonist canavarların borazanlığını yapmakta da sakınca görmediklerini anladık.
Evet, bu savaş gerçekten bir furkan savaşı oldu.
Üç kuruşluk dünya hesabına Siyonist vahşetin borazanlığını yapmakta mahzur görmeyen “muhafaza-kâr”ların işbirlikçi ruhları onların konumlarını açığa çıkarırken, vicdanlarından gelen sese kulak verenlerin tümü düşünceleri, inançları ne olursa olsun Siyonist vahşete karşı aynı safta birleşti. Şimdiye kadar güya Filistin davasına sahip çıkıyormuş gibi görünen kukla rejimlerin gerçekte nerede durdukları da net bir şekilde ortaya çıktı.
İnsanlık, Siyonist vahşetin dünden bugüne hiç değişmediğini, işgalci devletin kurulduğu günden bugüne savaşçı – saldırgan tutumunda değişiklik yapmadığını bir kez daha gördü. Bu bize aynı zamanda o saldırgan ruhun hiç değişmeyeceği, asıl meselenin bu canavar ruhta odaklandığı, tarihte pek çok savaşın fitilini çeken bu canavar ruh etkisiz hale getirilmeden insanlığın huzura kavuşamayacağı mesajı vermektedir. Bu mesajı da bütün vicdan sahiplerinin alması ve Siyonist vahşetin canavar ruhunu kontrol altına almak için hep birlikte seferber olmaları gerekir. Son saldırganlığa karşı yükselen sesler bu mesajın alındığını gösteriyor. Ama havanın kızıştığı ortamda mesajı alır da sonra unutursak değişen bir şey olmaz. Vahşi canavar ruhu kesin bir şekilde kontrol altına alıncaya kadar bütün vicdan sahiplerinin ittifakıyla bu mücadeleyi sürdürmek zorundayız.
Bu savaşla birlikte Müslümanlar, tek bir ümmet olduklarını yeniden fark ettiler. Özellikle Türkiye’de yaşanan hareketlilik oldukça ümit vericidir. Bu hareketlilik Filistin’de işgalci canavara karşı kararlılıkla mücadele eden mücahitlere ve onların himaye ettiği mazlum halka da moral kaynağı olmaktadır. O sebeple bu hareketliliği önemsemek, ihlas ve samimiyetle sürdürülen çalışmalara destek vermek gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.