Siyonist Tek Cephede Savaşmıyor
İşgalci Siyonist Gazze’ye her cepheden saldırıyor. Havadan ateş yağdırıyor. Denizden gemilerle kuşatmış durumda ve yoğun bir şekilde saldırıyı sürdürüyor. Kara saldırılarında herhangi bir ilerleme kaydedemedi ve gerçekleştirdiği her atakta önemli kayıplar verdi. Ama sınırlardan çepeçevre kuşatmış durumda ve saldırılarını sürdürüyor. Bütün bu saldırılara, kuşatmaya ve Mısır’daki Firavun rejiminin iğrenç bir şekilde ambargoyu sürdürmesine rağmen Gazze halkının kararlı mücadelesi sürüyor.
Ancak Siyonist işgalci sadece askeri cephelerde savaşmıyor. Dünyanın bütün ileri gelen sömürgeci güçlerini arkasına almış durumda ve onların desteğiyle savaştığı gibi savaşını çok farklı cephelerde sürdürüyor. Bunların en önemlilerinden biri de medya cephesidir. Biz işgalcilerin medya cephesindeki savaşlarına daha önce de değişik vesilelerle temas ettik. İşgalci Siyonistlerin hesabına medya organlarının yürüttüğü savaş Siyonist devletin bu cepheye büyük bir yatırım yaptığını gösteriyor. Fakat medya cephesindeki savaşın sadece işgal devletiyle menfaat bağından kaynaklanmadığını, bir ortak gayenin, hepsini birden rahatsız eden bir gidişatın onları aynı cephede savaşa sevk ettiğini tahmin ediyoruz. Onların tümünü rahatsız eden gidişat İslâmî direniş bayrağının yükselişi ve ortak gaye de bu direnişi ne pahasına olursa olsun çökertmektir.
İşgalci Siyonist devletin Dışişleri Bakanı Bayan Tzipi Livni, Fransa’nın başkenti Paris’e düzenlediği ziyaret esnasında savaşı aynı zamanda Arap ülkelerindeki yönetimler adına sürdürdüklerini, onların da HAMAS’tan rahatsız olduklarını ifade etmişti. Şeytan bazen doğru konuşur. İşgalci Siyonist devletin veya onunla aynı safta yer alanların medya cephesindeki savaşlarında kullandıkları mermilerin büyük çoğunluğu yalanlardan, asılsız haberlerden ve çarpıtmalardan oluşsa da Livni’nin bu sözü doğruydu. Zaten Arap dünyasındaki işbirlikçi, kukla rejimlerin sergilediği tavır da ne yazık ki Livni’nin bu sözlerini doğru çıkardı.
Bu itibarla Siyonist devlet savaşı tek cephede sürdürmediği gibi özgürlük ve bağımsızlık davasında ısrarlı olan Filistin halkının karşısında da sadece Siyonistler savaşmıyor. Yani hem bir cephe çokluğu hem de savaşan çokluğu söz konusu. O sebeple zor ve sıkıntılı bir savaş sürdürülüyor. İşbirlikçi kukla rejimler bu savaşı İsrail’in kazanması ve Filistin direnişinin çökertilmesi gerektiğini düşündüklerinden artık arsızlıkta kırmızıçizgiyi iyice aştılar. Yüzleri kızarmadığı için Siyonist saldırganlara açıktan destek vermekten çekinmiyorlar.
Bundan önceki yazımızda da ifade ettiğimiz üzere, işgalci Siyonistlerin Gazze’ye saldırmalarıyla başlayan savaş bu yönüyle de Furkan savaşı oldu. Şimdiye kadar Filistin sorununu Arap ülkelerinin vesayetindeki bir sorun olarak gösteren kukla rejimlerin gerçekte nerede durduklarını herkes net bir şekilde anladı. Türkiye’de güya bu rejimlere karşı olduklarını ileri süren, kendi laikliklerini kutsallaştırma hesabına Arap dünyasındaki rejimleri hafife alan medya mensuplarının aslında Siyonist işgalci saldırganla işbirliği konusunda onlarla aynı safta yer aldıklarını gördük.
İşbirlikçi kukla rejimlerin Siyonist işgalci saldırgan hesabına medya cephesinde yürüttükleri savaşta yalancılık ve maskaralığın tavan yaptığına şahit olduk. Yani Siyonist saldırgan ve işbirlikçileri medya savaşlarını sadece Türkiye’de ve Batı’da yürütmediler demek istiyoruz. Hatta Arap dünyasında daha gayretli olduklarını söyleyebiliriz. Mısır’daki muhtelif medya organları daha saldırı başlamadan önce kamuoyunu hazırlamak ve işgalcilerin saldırılarına zemin oluşturmak için seferber olmuşlardı. Bizdekiler Siyonist işgalciyi mazur gösterebilmek için “HAMAS ateşkesi bozdu” yalanına sarılırken, onlar daha ateşkes süresi dolmadan kılıçlarını çekmişlerdi.
Geçenlerde Suudi Arabistan’dan bir televizyon kanalından, benim uydu bağlantısıyla bir programa katılmamı istediler. Ben de kabul ettim ve Mısır’ın Rafah sınır kapısını açmaması konusunda da konuşacağımı söyledim. “Çok iyi olur…” dediler. Programa iştirakimizde, “Türkiye, Arap dünyasının oluşturduğu boşluğu doldurabilecek mi? Türkiye ne kadar başarılı olacak?” türünden sorular soruldu. Rafah kapısına gelmeden bağlantıyı tamamladılar.
Dün Kahire’den bir televizyon kanalından aradılar. Türkiye’nin “barış” konusundaki girişimleri hakkında benimle bir canlı bağlantı kurmak istediklerini söylediler. “Bakın, bu fırsatı verirseniz ben de Mısır’ın tutumunu eleştirmek için değerlendiririm. Eğer kabul ediyorsanız olur” dedim. Arayan kişi, “özgürsün, istediğin gibi görüşlerini ortaya koyabileceksin” dedi. Ama daha sonra canlı bağlantı için aramadılar. Belli ki Hüsni gözlerini korkutmuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.