Serdar Demirel

Serdar Demirel

Gazze'ye siyonist işkence

Gazze'ye siyonist işkence

Amerika’nın Annapolis şehrinde 27 Kasım’da 40’tan fazla ülkenin katılımıyla gerçekleşen uluslararası düzeydeki “Filistin merkezli Ortadoğu konferansı”nın Filistinlilerin lehine olmayacağını yazmıştık.
Bu zirveden sonra Bush’un geçenlerde Ortadoğu’ya yaptığı çıkarmanın anlamını ele alan bir yazı da yazmış, orada, bu çıkarmanın Filistin sorunuyla ilgili cephesinde tehlikeli gelişmelere yol açacağını öngörerek; “Nasıl kirli bir kumpasın kurulduğunu ileride hep beraber göreceğiz”, demiştik. Fazla beklemeye gerek kalmadı, İsrail Gazze Şeridi'nde ölüm kusmaya başladı..
Bunları öngörmek için müneccim olmaya gerek yoktu elbet. Sadece siyonist devletin kimyasını biraz bilmek ve bu korsan devletin kurulduğu günden beri yaptıklarını akılda tutmak yeterdi. Bir de her hâlukârda İsrail’e destek veren dünya egemenlerinin nifak eksenli gayri âdil tavırlarını..
Henüz Bush Ortadoğu ziyaretini tamamlamamıştı ki siyonist İsrail askerleri militan avlama bahanesiyle katliamlara başladı. Bir haftada 40’ın üzerinde Filistinli’yi katletti. Bunların çoğunluğunu ise çocuk ve kadınlar oluşturuyordu. Evet, çocuk ve kadınlar. Ve Amerika her zamanki bilinen argümanla İsrail’i savunarak; “İsrail nefsi müdafaada bulunuyor” diyebildi.
Bu açıklama kuşkusuz kapıda bekleyen diğer katliam ve zulümlerin onayı anlamına geliyor. Yeşil ışık sinyali alan İsrail, Gazze'yi Hamas'ın kontrolünden çıkarmak için yeni katliamlara hazırlanıyor.
Malum, Gazze işgalci siyonist güçler tarafından zaten kuşatma altındaydı. Kontrol altında olan birkaç giriş çıkış-noktası vardı şehrin. Buralardan hayatın iaşesinin devamı için insan giriş-çıkışı, gıda, ilaç vb. hususların akışına gıdım gıdım izin veriliyordu. Küçük düşürmek, maddî ve manevî işkence yapmak ve Filistinlilerin teslim olmayan iradelerini çözmek amacıyla yapılıyordu tüm bunlar.
İsrail, son bir zulüm hamlesi yaparak Gazze’ye giriş-çıkışları tamamen kesti. Bütün dünyanın sessiz bakışları altında bir insan dramı yaşanıyor şimdi orada. Filistinliler haksız ve adil olmayan şartlara teslim olmadıkları için açlıkla terbiye edilmeye çalışılıyor. Hastaların iyileşmemesi, iyileşeceklerin ise önemli bir kısmının ömür boyu kronik rahatsızlıklara müptela olması ve hatta ölmeleri için ne ilaç sokuluyor Gazze’ye, ne de hastaların tedavi görmesi için çıkışlarına izin veriliyor.
Şehre enerji sağlayan tek elektrik santrali daha önceden İsrail tarafından füzelerle vurulduğu için yüzde 35 randımanla çalışabiliyor ve mahalleler elektriği dönüşümlü olarak alabiliyordu. Yakıt sevkiyatını durduran İsrail, onu da böylece kapatmış oldu. Şimdi insanlar karanlıkta; işyerleri, caddeler, hastahaneler elektriksiz. çocuklar korkuyla bekleşmekte...
İnsanların hareket özgürlüğü ise her ân bir İsrail füzesinin gazabına uğrama korkusuyla iyice sınırlanmış. İşte bu zulümler 21. yüzyılda ekranlardan vicdanlarımıza dökülen kara görüntüler eşliğinde yaşanıyor. Bütün dünya hem görüyor, hem duyuyor. İnsan sormadan edemiyor; "İsrail’in zulmüne gelince, dünya neden lâl ü ebkem kesiliyor?" diye.
çifte standart.. Dünya egemenleri ve uluslararası medya, uluslararası bir sorunda çıkarları üzerinden tavır alır, ahlâkî prensiplerle pek işi olmaz. İnsanları da bu minvalde yönlendirirler. Haberler de zulmün dozajını düşürerek, dolaylı legalize ederek sunulur. Filistinli direnişçilerin mukavemet amaçlı kullandıkları mahallî yapım roketler tekrar tekrar gösterilir, yaralanmış İsrailli çocuk ve kadın görüntüleri ekranlardan eksik edilmeyerek İsrail’in nefsi müdafaada bulunduğunun altı çizilir. “Bunlara bakın ve yapılanları mazur görün” niyetiyle tabiî. Bir medya cambazlığıyla yapılanlar perdelenir, oluşacak vicdan patlaması asgarî düzeye çekilir böylece.
Sözün özü, adâlet terazisini elinde tutanların gözü değil, vicdanı bağlı. Bunlar hem mazlumun, hem de zâlimin kimliğine bakıyor; tavrını bu kimlik esasına göre yapıyor. Ondan sonra da soruyorlar, “Bizden niye nefret ediyorlar?” diye.
Bush’un imaj gurusu aklıma geliyor. Karen Hughes’i hatırlayacaksınız. Amerika'nın yerlerde sürünen imajını tekrar ayağa kaldırmak için Eylül 2005 yılında Bush tarafından görevlendirilmişti. Sonunda bir imkânsızı gerçekleştirmeye soyunduğunu o da anladı, “Yeter artık, ben yokum” dedi. çünkü Ortadoğu’daki İsrail zulümlerinde Amerika resmen taraf da, ondan.
Arap Birliği Başkanı Amr Musa lütfedip de konuştu, İsrail’in yukarıda anlatılanları yapmasından dolayı “savaş suçu” işlediğini söyledi. Peki, savaş suçu işleyen bu korsan ülkeye yönelik bir yaptırımda bulunacak mı Arap Birliği? Kimsenin böyle bir beklentisi yok; amaç zevâhiri kurtarmak.
İsrail en büyük cesareti Müslüman ülkelerin bu kahredici sessizliğinden alıyor. Bir avuç insan en olumsuz şartlarda bile Mescid-i Aksâ’yı korumaya devam ediyorsa, bunları yalnız bırakmak, hesabı verilemeyecek bir vebâldir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi