AK Parti artık ‘üçüncü yol’ değil mi?
Yerel seçimler öncesinde Diyarbakır’ı tartışmaya devam edelim. Cuma günü sorduğumuz soruları kısaca tekrarlayalım.
AK Parti Diyarbakır’da belediye başkanlığını kazanabilir mi?
* * *
Bu soruyu daha anlamlı kılan ve cevabını zorlaştıran bazı tezler var.
Başta yakın geçmişte iktidara destek veren liberal aydınlar olmak üzere kamuoyunda şöyle bir eleştiri öne çıkıyor.
2002-2007 döneminde pekçok demokratik reforma imza atan iktidar partisi, gerek Avrupa Birliği gerekse ülke içi dengelerde ‘farklı’ bir renge büründü.
AB konusu neredeyse gündemden kalktı. Diğer alanlarda benzeri bir durgunluk var.
Daha açıkçası Başbakan Erdoğan, kritik aşamalarda ‘devlet’le ve ‘ordu’yla pazarlık yaparak, bir bakıma bu ‘reform süreci’ni yavaşlattı.
Hatta kimilerine göre bu konudaki öncü rolünü hızla kaybediyor.
* * *
Eğer sıkça dile getirilen bu tezleri doğru kabul edersek, AK Parti’nin Diyarbakır başta olmak üzere güneydoğuda başarı kazanması gerçekten zor görünüyor.
Çünkü iktidar partisinin neredeyse yıllardır PKK ve onun parantezindeki siyasi partilerin egemen olduğu bir bölgede 2004 ve 2007’de elde ettiği başarılar, bir ‘üçüncü yol’ olmasından kaynaklanıyordu.
Yıllar yılı ‘güvenlik’ merkezli devlet politikalarıyla terörün kıskacında sıkışan milyonlarca insan, ilk kez farklı bir çözümü kendisine yakın buldu ve ona destek verdi.
Bu gelişmenin PKK-DTP ve onları inşa eden ‘gizli ittifaklar’ı nasıl çılgına çevirdiğini de unutmayalım.
* * *
Erdoğan’ın reformcu özelliğini yitirdiği ve kendisini ‘sistem’e teslim ettiği tezlerine gelince.
Bazı çevrelerin istediği ve beklediği reform hızıyla, iktidarın bunları yapabilme hızı ve kapasitesi arasında elbette fark olabilir.
Şemdinli’de ortaya çıkan manzaranın üzerine yeterince gidilmediği, ‘canavar’ın kuyruğu tam yakalanmışken bırakıldığı, Ergenekon davasında ortaya çıkan karanlık yapılanmalara gösterilen tepkide Erdoğan’ın geride durduğu tezlerini savunanlar bir noktayı ısrarla gözden kaçırıyorlar.
27 Nisan 2007 gecesi ortaya çıkan e-muhtırada, bugün bu tezleri savunan kimi isimler, ekrana çıkmamak için telefonlarını kapatıyordu.
Oysa eleştirilen iktidar, 28 Nisan günü son derece net ve kıvırmayan bir açıklamayla, yakın tarihin en ciddi siyasi duruşunu ortaya koydu.
Hadi bunu bir kenara bırakalım. Kürtçe televizyon ve Aleviler konusundaki cesur adımları da bir an için unutalım.
Sözgelimi Ergenekon davasında siyasi iktidar hangi konuda kararsızlık gösterdi? CHP’nin öncülük ettiği ve yargının, üniversitenin ‘loca’lı bölümünün açık destek verdiği taarruz karşısında hangi geri adımı attı?
Bu süreç devam ederken, mesela TSK’daki herkesin oturup televizyonlardaki haberleri fındık fıstık yiyerek seyrettiğini mi sanıyoruz?
Alışkanlıklar bir anda değişecek, kurumlar reflekslerini hemen bir kenara bırakacak ve kendisini ‘demokrasi’nin kollarına teslim edecek öyle mi?
Bir macera filmi değil sahnedeki. Hepimizin kaderini etkileyecek bir süreçten geçiyoruz.
Siyasi iktidarın bu süreci dikkatle yönetmek, Türkiye’deki bazı alışkanlıkların sona ermesi için dengeleri gözetmek, her şeyden önce hukuka uygun davranmak ve kimseyi kırıp dökmemek gibi sorumlulukları var.
* * *
Kuşkusuz Diyarbakır’daki seçimlerin sonucunu belirleyecek olan, tüm bu gelişmelerin nasıl algılandığı.
Soru şu: AK Parti hala bir ‘üçüncü yol’ mu?
Sandıktan çıkan sonuçlar, sadece güneydoğuda değil, Türkiye genelinde bu tartışmaların ne kadar sahici olduğunu değerlendirmek için önemli olacak.