Direnişin zaferi
Siyonist işgal güçleri, Gazze’deki Filistinli halkı yıldırabilmek ve saldırı karşısında teslim olmaya zorlamak için önce hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu saldırısında özellikle insanların kalabalık halde bulunduğu noktaları, örneğin polis okulu mezuniyet törenini, okul çıkışlarını, camileri, hastaneleri ve benzeri yerleri hedef alarak karşı tarafa büyük zayiat verdirmeyi amaçladı. Saldırılarında tahrip gücü yüksek ağır bombalar ve füzeler kullandı. Amacı halkı fena halde yıpratmak, yıldırmak, tamamen teslim olmaya zorlamak ve direniş güçlerini kara çarpışmalarında işgal ordusuna karşı duramaz hale getirmekti.
Bir hafta boyunca süren hava saldırılarından sonra Gazze halkını yıpratma ve direnme gücünü kırma konusunda istediği noktaya geldiğini zanneden işgal yönetimi, büyük bir gürültüyle, tüm dünya medyasını harekete geçiren bir şov havasıyla kara saldırısını başlattı.
Artık hesapların tuttuğu, Gazze’nin önce üçe parçalanacağı, sonra da HAMAS’ın tüm teşkilat yapısının dağıtılacağı ve işbirlikçi çetenin bölgede hâkimiyeti ele geçireceği sanılıyordu. Filistin’in Ergenekon Çetesi niteliğindeki Muhammed Dahlan çetesinin elemanları da leş kargaları gibi alarm durumuna geçmiş, işgalcilerin saldırılarının Gazze’de sonuç vermesini bekliyorlardı.
Kara saldırısının birinci haftasında işgalci yönetim vaziyeti gördü ve sonucun Lübnan’dakine benzer bir sonuca doğru gittiğini anladı. Onun hesabına ateşkes için diplomatik ataklar, siyasi girişimler kara saldırısının birinci, savaşın ise ikinci haftasının sonunda başlamıştı. Ama işgalci saldırgan devletin amacı Filistin direnişini, “tamam biz füze saldırısını ve direnmeyi durduruyoruz; işgal devleti de artık saldırılarına son versin” demeye zorlamaktı. Bir ayağı çukurda olan ve muhtelif hastalıklarla boğuşan Firavun Hüsni, Filistin direnişini böyle bir açıklamaya zorlamak için ne kadar uğraştı! Sürekli direnişçileri uyarıyor ve HAMAS’ın füzeleri durmadan İsrail saldırılarının durmayacağını söylüyordu. O, bu tür açıklamalarıyla öncelikle çatışmaların sürmesinden HAMAS’ı sorumlu tutmak için kamuoyunu yönlendirmek istiyordu. Bu arada işgalci Siyonist devlet hesabına aba altından sopa gösteriyor ve direnişçileri tehdit ediyordu. Asıl amacı ise gittikçe köşeye sıkışan işgalci Siyonist devletin imdadına yetişmek ve onu Lübnan’dakine benzer bir sonuçla karşı karşıya gelmekten, böylece iyice rezil olmaktan kurtarmaktı.
İşgalci saldırganların, savaşın üçüncü haftasına girmesiyle birlikte saldırının üçüncü merhalesini başlatacaklarını ve dairesini genişleteceklerini söylemeleri de sadece psikolojik bir ataktan ibaretti. Amaçları yine Filistin direnişinin “tamam, biz artık direnmeye son veriyoruz” demesini sağlamaktı. Bunu gerçekleştirebilmeleri durumunda, bir süre daha havadan ve karadan saldırıya, yıkıma, katliama devam edecek sonra da “amacımıza ulaştık” deyip güya uluslararası alanda sürdürülen diplomatik girişimlere ve yapılan çağrılara cevap vererek saldırıları durduracaklardı. O zaman, hedeflerini tam olarak gerçekleştiremeseler bile bir varoluş savaşını kazanmış olmanın rahatlığını yaşayacaklardı. Aynı zamanda Filistin direnişinin dize getirildiğini dünyaya ilan etmeleri için psikolojik zemin oluşacaktı.
Ama canları dâhil her şeylerini feda eden direnişçiler, işgalci saldırganın tehditlerini nazarı dikkate almadıkları gibi, Firavun Hüsni’nin sözlerine de kulak asmadılar. Yüce Allah’ın emrine kulak verdiler:
“Onlarla savaşın ki; Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size zafer versin ve Mü’minler topluluğunun gönüllerini ferahlandırsın.” (Tevbe, 9/14)
“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın, ancak haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.” (Bakara, 2/190)
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler ise Tağut’un yolunda savaşırlar. Şu halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa, 4/76)
Siyonist işgalci, vahşette bütün sınırları aşmasına ve elindeki tüm imkânları kullanmasına rağmen, askerlerinin birbiri ardından döküldüklerini, daha fazla zorlanmaları durumunda da gerek ordusunda, gerekse yapay göçmen toplumunda ciddi bir patlama yaşanacağını anlayınca, Filistin direnişini “biz bıraktık” demeye zorlamakta ısrarın tüm şartların aleyhlerine dönmesine yol açacağını fark etti. Sonuçta kendileri için yasak gün olan bir Cumartesi başlattığı savaşı, 18 Ocak tarihinde yine bir Cumartesi günü bitirdiğini açıkladı. Dokuz askerini birden kaybettiği o gün güvenlik kabinesini topladı. Meseleyi enine boyuna tartıştı ve tek taraflı ateşkes ilan etmekten başka bir çözüm olmadığını anladı.
Bu da işgalci saldırgan karşısında masabaşı pazarlıklarıyla elde edilemeyenlerin direnişle kazanılabileceğini gösterdi.
Ama direniş bitmiş değil. Bu bir ara zaferdir. Büyük zafer Siyonist tehdidin tümüyle ortadan kalktığı, Müslümanların güven ve huzur içinde Mescid-i Aksa’da namaz kılabildikleri gün kazanılmış olacaktır. Durmak yok, yola devam!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.