Objektifliğimize maaşallah!..
Objektiflik, her ne olup bitiyorsa, bunlara mümkün olduğu kadar yansız, tarafsız bakabilmek ve medya söz konusu olduğu zaman da, olup bitenleri yine mümkün olduğu kadar tarafsız aktarabilmek demektir.
Hemen her kavram üzerinde olduğu gibi bu kavram üzerinde de tartışmalar sürüp durur.
'Her tanım aslında bir tahriftir' denilir, ne kadar doğru bir söz. Çünkü objektiflik yani tarafsızlık tartışılırken, genelde taraflar arasında kapışmalar olur.
Çünkü her taraf kendi bakışının objektif sayılması gerektiği hususunda ısrarcıdır daima.
Medyamızın, özellikle de belli bir kesiminin, haberciliğinin nasıl olduğunu hepimiz biliriz. Fena halde objektif haberler verirler bunlar: İşlerine gelecek şekilde olması kaydıyla!..
Hele sübjektif olduğunu zaten baştan bildiğimiz yorumlar; onlar, tam bir felakettir. Ne kadar kişiye özel olsalar da yorumların oturması gereken asgari bir objektiflik esası vardır ya, bunlar bu temel kıstasların da kafasını gözünü yarar, canına okurlar.
Bu yorumların sahipleri, mensup oldukları, olduklarını zannettikleri ya da düpedüz olmak için hayal kurdukları kesimlerin sözcülüğünü yapmak gayretini o kadar ileri vardırırlar ki, çoğu zaman kraldan daha fazla kralcı olurlar.
Büyük ihtimalle de, o kesim mensupları tarafından da bıyık altı gülümseme ve 'insaf yahu, bu kadar da olmaz!..' değerlendirmesiyle izlenirler.
Ergenekon gözaltıları, tutuklamaları ve davası, onlara göre yanlıştır.
Bu yanlışlığın temeli de, objektif hukuki kriterlere dayandırılmak yerine, bu kişilerin 'iyi adamlar' olduğuna dair kendi şahsi kanaatlerine dayandırılır.
İyi adamların(!) yapmaya kalkıştıkları her ne varsa bunlar tartışmasız iyi şeyler olarak kabul edilmelidir. Ve bu arada mevcut kanunlar açısından bazı aykırılıklar varsa da, bunlar mümkün mertebe görmezden gelinmeli ve yok sayılmalıdır. Aksi, objektifliğin ihlali olur, onlara göre.
Yani kendi sübjektif görüşlerinin, tarafımızdan objektif kabul edilmesi gerektiğini düşünürler...
Bu konuda ısrarcıdırlar da. Malum, kendileri yine kendileri tarafından kanaat önderi ilan edilmişlerdir.
Bu kesimin çok rağbet ettiği isimlerden birisinin, yasama, yürütme ve yargı temsilcilerinin Cumhurbaşkanı ile biraraya gelmelerini, 'yargının etki altına alınma çabası, dolayısıyla çok yanlış bir iş' şeklinde yorumlamasına bayılırlar mesela.
Ama aynı kişinin, 28 Şubat döneminde yargı üzerinde doğrudan etki oluşturmak için yapıldığı bilinen Genelkurmay birifinglerinde nasıl sus-pus oturduğu sorusu, hiç ama hiç işlerine gelmez.
Verebilecekleri bir cevap yoktur çünkü.
Sadece iç meselelerde değil, dış meselelerde de bu durum aynen geçerlidir.
Sözgelimi İsrail'in Filistinlilere yönelik vahşet ve mezalimini kınar gibi yaparlar. Ama her nedense bağlı bulundukları camianın bu husustaki çekincelerini, bol 'ama'lı cümlelerle ifade etmekten de kesinlikle geri durmazlar.
İsrail'in yapıp ettiklerine karşı olduklarını ama Filistinlilerin yapagelmekte olduklarının da yabana atılmaması gerektiğini söylerlerken, ne kadar da objektif görünmeye gayret ederler!
Çünkü sarfettikleri sözleri duyan bu Milletin her bir ferdinin, kendileri hakkında neler düşündüğünü bilebilecek kadar irfan sahibidirler...
Ama aynı zamanda, eğer bu sözleri sarfetmeyecek olurlarsa; mensup oldukları, olduklarını zannettikleri ya da olmaya çalıştıkları camianın başlarına neler açabileceğini iyi bilecek kadar da, akıl sahibidirler...
Anlayacağınız objektiflik dediğimiz şey aslında bir Anka Kuşu'dur ve o kuşun bizim ülkemizin üzerinde uçmaya hiç niyeti yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.