Sohbeti keyifli bir kaymakam
Dursun Ali Şahin.. Şair ruhlu ve güzel sanatlara aşık bir mülki idare amiri..
Bazı vilayetlerde “vali yardımcılığı” yapmış, yine pekçok ilçede “kaymakamlık” görevinde bulunmuş deneyimli bir hizmet erbabı..
Şu anda da Bakırköy Kaymakamı..
Dursun Ali Bey, “Halka hizmet Hakka hizmet” felsefesine inanmış, millete tepeden bakmayan, nazik, tevazu sahibi bir devlet görevlisi.. Yıllar boyu sürüp giden idareciliğinde “Mehmet’in de, Agop’un da, Mişon’un da kaymakamı” olduğunu bir an bile aklından çıkarmayan bir kişi.. Aynı zamanda “Türk tasavvuf müziği” ve “Türk sanat müziği” sevdalısı..
Kaymakam Bey’le zaman zaman bir araya geliriz.. Tecrübe dolu hatıralarını dinleriz.. Bilgileniriz..
Geçenlerde Lalegül FM’de hazırlayıp sunduğum “Hayatın İçinden” programıma misafir olmuştu ve hoş bir programa imza atmıştık.. Neler neler.. Ne hatıralar..
Hele Kaymakam Bey’den Necip Fazıl Kısakürek’le ilgili bir anektod dinledim ki, zannediyorum onu çok kişi bilmez..
Sene 1973.. Dursun Ali Şahin o tarihte hukuk talebesi.. Bir Pazar günü arkadaşlarıyla Erenköy’deki Zihnipaşa Camii’ne sabah namazına gitmeye karar verirler.. Üstad Necip Fazıl, caminin yanındaki kahvehanede namazdan sonra cami cemaatiyle sohbet etmektedir.. Dursun Ali Bey ve arkadaşları da o sohbette yerlerini alırlar..
Kahvehanede herkes çay, kurabiye ve galetayla kahvaltı yapmakta.. Üstad ise elinde sigarası, önünde kallavi kahve fincanıyla sohbete iştirak etmektedir..
Dursun Ali Şahin üstada yakın bir yerde oturuyordur.. Üstadın sabah sabah kahve ve sigara içmesine hayret etmiştir..
İzin istiyerek, üstada; “Efendim, sabahın erken saatlerinde kahveyle sigara içmeniz taaccübüme gitti” der..
Üstad gözlerini kısar ve şu cevabı verir..
“Sabahın kahvesi isneyn..
Olmasın velakin leyn..
Ve inkane hafifeyn,
Döner tiryakinin beyn..”
Dursun Ali Bey yeniden sorar;
“Efendim, müsaade ederseniz sizinle yazışmak istiyorum.. Adres olarak nereyi yazayım?..”
Üstaddan elcevap: “Necip Fazıl-İstanbul” yaz, yeterli..
Evet değerli okuyucularım.. Bakırköy Kaymakamı Dursun Ali Şahin Beyefendi’de daha pekçok anektod var..
Kaymakam Bey’e bu aziz milletin huzuru selameti için harcayacağı nice hayırlı mesailer diliyorum.. ..
Allah güç kuvvet versin..
•
DAVOS’TAN GELEN ERKEK SESİ..
Başbakan Tayyip Erdoğan, Davos’ta tepkisini öyle mertçe, öyle hasbi bir biçimde koydu ki, sadece ülkemiz insanının değil, Alem-i İslâm’ın tüm ezilen halklarının da yüreğini soğuttu..
Tayyip Bey İstanbul çocuğu.. İstanbul kültürü almış, İstanbullu olmanın lezzetine varmış her insan gibi kibarlığı, nezaketi bilir.. Zerafeti de bilir.. Ama yeri geldiğinde taşı gediğine koymasını da bilir..
Ne renkten renge girdi.. Ne ter bastı.. Ne kızardı, ne bozardı.. Delikanlı gibi hareket etti.. Önce Şimon Peres’in soluğunu kesti, ardından da moderatör bozuntusu David İgnatius’un!..
On numara hareket etti..
Helal olsun böyle Başbakana..
TEK KELİMEYLE HEZEYAN..
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın geçtiğimiz ay Sabah Gazetesi’ne verdiği röportajı kaçırmışım.. O röportajda “çarşaf” hakkında önemli sözler söylüyor Bay Günay!..
Bir dost meclisinde olaya muttali oldum.. Geç de olsa öğrendim.. Deniz Baykal’ın yaptığı “çarşaf” açılımına cevap veriyor.. Bunun bir oyun olduğunu, çarşaflıya rozet takma meselesinin kelimenin tam anlamıyla bir sömürü, bir oy avcılığı, bir istismar olduğunu söylüyor..
Derken, madalyonu tersine çevirip çarşafa öyle bir giydiriyor ki o kadar olur.. Hızını alamıyor Bay Günay ve bakın daha neler anlatıyor.. “Çarşaf bu çağda unutulması gereken bir giyim tarzıdır.. Partimde bu söylediklerime dudak bükenler çıkacaktır.. Ancak cesaretle söylüyorum ki çarşaf çağdışıdır.. Çarşaf mı kalmış bu çağda?..”
Evet değerli okuyucularım.. Gerçekten çok yazık!.. Aralarında mutlaka çarşaf giyenlerin de bulunduğu bir kesimin oylarıyla milletvekili seçilmiş, üstelik siyaseten bitmiş bir durumdayken elinden tutulmuş, ardından “bakan” yapılmış olan Ertuğrul Günay’ın bu lafları etmesi anlaşılır gibi değil..
Benim ailemde tesettürlü insanlar var.. Başı açık kimseler de var.. Çarşaf giyen kimse yok!.. Ancak çarşaf giyen kimse yok diye çarşafı yok sayamam, çarşafa saygısızlık edemem.. Çarşaf giyenler benim için şerefli insanlardır.. Mini etek giyip, göbek şov yapanların birinci sınıf vatandaş sayıldığı bu ülkede çarşaflı hanımefediler de elbette birinci sınıftır..
Asıl çağdışılık, dünyanın herkese klavyedeki bir “tık” kadar yakın olduğu şu zamanda hâlâ daha giyime kuşama kafayı takanlardır..
Hülasa; insanlarımızı kılık kıyafetlerinden dolayı aşağılayıcı söylemleriyle rencide edenlerin politika kulvarında yeri olmamalı..
AK Parti’de bile olsalar, durum değişmez!..
RAUF DENKTAŞ ŞAŞIRTTI..
31 Ocak 2009 Cumartesi.. Televizyonda Acun’un Var mısın Yok musun programı bu defa biraz farklı .. Yarışmacı bayan, Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın torununun eşi..
Rauf Denktaş gelin hanımı yalnız bırakmamış, yarışmaya hanımıyla birlikte gelmiş.. Programda esas adı Nihal Munsif olan Kıbrıs’lı sanatçı Nil Burak duygu dolu bir şarkı söylüyor.. Rauf Bey nemli gözlerle şarkıyı dinliyor.. Belli ki o an hatıralarıyla yaşıyor..
Ardından alıyor eline mikrofonu birşeyler anlatıyor..
“6 yaşındaydım.. Babam beni İstanbul-Ortaköy’de bir kiliseye yatılı olarak vermişti.. Orada öğretmenimden vatan sevgisini öğrenmiştim, vs, vs..”
Denktaş konuşmasını sürdürüyor.. Benimse kafam karışıyor..
Rauf Denktaş’ın babası..
Raif Bey!.. Hakim..
Kilise.. Hem de yatılı..
Koskoca İstanbul’da Müslüman okul mu kalmadı?.. Ya da başka okul mu bulamıyor?.. Kilisede herhalde İslâmi kaideler veya Hz.Muhammed sevgisi filan öğretilmez.. Değil mi?..
Enteresan!..
Enteresandan da öte..
Acayip!..