Muhammet Raşit Hazretleri
İnsanlığın gönül dünyasını yıllar sonra aydınlatma görevi verildiğini mânâ âlemi biliyor, fakat insanlık henüz bilmiyordu...
Yıllarca hiç bıkmadan zahirî ve batınî ilimlerin müdavimi oldu, her zaman ve zeminde kendisini Allah'a (c.c.) kulluğa ve Allah yolunun yolcuları sadatlara (K.S.) hizmete vakfetti ve ümmet-i Muhammedin dertleriyle inledi, inledi durdu...
Babası S. Abdulhakim El Hüseyni (K.S.) Hazretlerinin dergahında nefis terbiyesi altında iken, herkesin uykuda olduğu zamanlar uyanık durur, sofilerin, müridlerin tuvaletlerini ve avluyu temizlerdi.
Babası Gavs (K.S.) Hazretleri bir gün sohbette şöyle buyurdular ''Keşke Gavslık görevi ile görevlendirilmeseydim de benden sonra gelecek olana mürid olsaydım''. Bu söz gelecek şahsın yani S. Muhammed Raşid Hazretlerinin hizmetinin ve makamının büyüklüğüne işaretti.
Kendileri ile tanışmam 1977 yılında oldu. Gönül dostu, gerçekten bir er olan Ahmet Er ağabey bu mübarek, mübeccel insana intisablı idi, sık sık bizlere bahseder, ''devlet olmak için akıl ve heyecan yetmez gençler, gönül lazım, gönül lazım, gönül lazım'' derdi... 12 Eylül öncesi bir ağaç için koskoca bir ormanın feda edildiği günlerden önce çok çetin şartlar altında mücadele ederken bile Osmanlı'yı, Selçuklu'yu dolaşır, insanlığın gönül dünyasını bir güneş misali aydınlatan Süreyya Yıldızı gibi yön gösteren Allah dostlarına gıbta ederdik. Bediüzzaman Said Nursi,Abdülhakim Arvasi,Süleyman Hilmi Tunahan ,Mehmet zahit kotku ,Gönenli Mehmet Efendi,Mahmut Sami Efendi ,İskilipli Atıf Efendi hep merak ettiklerimiz ve hayatlarını öğrenmek istediklerimizdi.
Uğruna herşeyimizi feda ettiğimiz ceylan gözlünün vefasızlığı neticesi ver elini 12 Eylül zindanları...
Ve... Allah'ın şefkat tokatı, zahiren zulme atıldığımız zindanlardan Allah bir nesli yarınlara hazırlıyordu. üstad cennet mekan Necip Fazıl'ın dediği gibi ''ana rahmi zahir şu bizim koğuş karanlığında nur yeniden doğuş, sesler duymaktayım, davran ve boğuş...'' misali şafak, karanlığın en koyu olduğu yerden doğuyordu.
12 Eylül öncesi şehzadeler şehrinin manevi havasını teneffüs etmemize, Aynalı Camiinde Nûri Efendinin sohbetlerini dinlememize, Şekerci Dedenin zaman zaman dualarını alarak mübarek ellerini öpmemize rağmen Tasavvufun ne olduğunu bilmiyorduk. Herkes idraki oranında nasiplenirmiş ve bir gece Medrese-i Yusufiyede (Buca Cezaevi 13. koğuş)üç dört arkadaşın gördüğü aynı rüya... Gönüller sultanı... Sultanlar sultanı efendimiz, kurtarıcımız Buca cezaevinin 13. koğuşunda rüyalarındaydı... Sonra Ahmet Er ağabeye mektuplarla rüyamızı Muhammed Raşid Hazretlerine sorduk ve gelen cevap: ''Allah rûyâlarınızı makbul eylesin, Menzil İslam'ın lekesiz, gölgesiz, tertemiz uygulandığı bir yer ve o zât'da Mürşid'i Kamildir. Yolunuz ve haliniz mübarek olsun.''
O günden itibaren binlerce kerametine şahid olduğumuz tasavvuf ve istikamet ehli M. Raşid (K.S.) Hazretleri efendimiz, yol göstericimiz, kurtarıcımızdı.
Medrese-i Yusufiyede iken Adıyaman'da öğretmenlik yapan akademiden mezun olan bir arkadaşıma mektup yazdım. ''Sen Menzil'e yakınsın, oradaki mübarek insanı ziyaret et, durumumuzu anlat ve bize dua iste...'' Arkadaşım gitmişti Menzil'e... Yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu: ''Menzil'e gittim kendisine ulaşamadım, çok kalabaktı fakat kardeşi Seyyid Abdülbaki Hazretlerine sizleri sordum. Bana dedi ki: Onlar günü geldiğinde çıkacaklar ve buraya gelecekler. üzülmesinler Allahın ipine sarılsınlar..''
Ve zulmen atıldığımız zindanlarda zahiri hürriyete adım attık ve de hakikaten Menzil'e ulaştık. Murad-ı İlahiyi öğrenmek istiyorduk... Dünyanın en güçlü istihbarat sistemine sahip olduğumuz idrakı ile Allah'tan, Resulullah'tan haber alan Allah dostlarının Allahın önlerine koyduğu kader aynasına bakarak, Allah'ın izniyle gösterilenleri işitmek, duymak, gönül dünyamıza nakşetmek istiyorduk. Mübarek (K.S.) bize gülümsedi, sorular sorduk, ülkemizle, insanımızla ilgili çok az konuşan ''konuştuğunuz her kelimenin hesabını vereceksiniz'' Ayet-i Kerime mealine uygun hareket eden M. Raşid (K.S.) Hazretleri buyurdular ki: ''Sizlere teşekkür ediyoruz, siz olmasaydınız bu memleket felaketlere düçar olabilirdi..dinsizleşebilirdi . Ah... Ahh... Bir de İslamı yaşayabilseydiniz yeniden Osmanlıyı ihya etmekAnadoluyu medeniyetin öncüsü yapmak sizlere nasip olabilirdi.'' Aman Allahım ne büyük mazhariyet, ne büyük teşhisti o, eksikliğimizi tamamlamamız ve yeniden diriliş için harekete geçmemiz gerekiyordu. Bir gün kendilerine Doğu ve Güneydoğudaki hadiseler soruldu ve aynen şöyle buyurdular: ''Kürtçülük küfürcülüktür'' ve kim ki müslümandır kardeşimizdir ve hep ümmet-i Muhammed için dualar... Dualar... Dualar... ediyorlardı.
O, Allah dostu idi, Peygamber sevgilisi idi. Hayatı boyunca Sünnet'e ittiba etti, sadatlara mutabaat halinde yaşadı, yüzbinlerce insanı dünyadan ahirete bağladı, insanları çirkeften,güzelliğe, zulmetten adalete karanlıktan aydınlığa, güzelliğe, adalete hicret ettirdi.
EFENDİM, MUHAMMED RAŞİD (K.S.) HAZRETLERİ'NİN ARDINDAN
Menzil-i ırak bu yolun, bu yola kim varası
Müşkülü çoktur bu yolun, bunu kim başarası.
(Yunus)
Gönülleri kainat çapında büyük olan insanları, kelimeleri dar kalıplarıyla ifade etmek son derece zordur. Mana iklimlerinin zirvelerinde dolaşan yüce kimseler için bu imkansız derecesinde zor bir iştir. Hiç şüphesiz bunlardan biri, belki de en birincilerinden biri (Mürid Şeyhini, Efendisini öyle bilmeli) de Ahlak-ı hamide sahibi, büyük öncülerden, Peygamber varisi, Silsile-i Sadatın gözbebeklerinden Seyyid Muhammed Raşid Erol Hazretleri'dir. (Allah ruhlarını ali etsin, Allah rahmet eylesin)
Görenlerin yüzünde dünya kirinin bulamadığı bir emsalsiz parlaklığı müşahede ettikleri, o büyük şahsiyetin en belirgin vasfı hiç şüphesiz sünnet ve cemaat yolunda gösterdikleri tarifsiz hassasiyettir. öyle bir peygamberi metodla, peygamberi meşrebli olarak yaşadı ki, hem otoriteyle çatışmak istemedi, hem de İslami metodtan hiç ama hiç taviz vermedi.
Şeyh Sunusi (K.S.) Hazretleri 40 gün uzakta kalır sonra seslenirdi; ''Getirin herhangi birisini getirirler, Rabb-i Rahimimüyn izni ile irşad eder, fena fillah, bekabillah makamına çıkarırdı. Yüz yıllar sonra ahir zamanda Anadolu'nun kıraç topraklarından bir güneş doğdu.
Değil birilerini, binleri irşadla görevlendirildi. Asil bir edayla asli görevini tam bir iştiyak ve vecd haliyle deruhte ettiler. O İbrahim meşrebli idi; aynen Ceddi İbrahim (A.S.) gibi çıkıp seslenecek ''Bayrak düştüğü yerden kaldırılır darb-ı meseli gereği insanlığı Hakka, hakikate, Allah'a davet edecekti. Duyuracak olan da Allahımızdı (C.C.).
Muhammed Raşid (K.S.) Hazretleri oturuşundan kalkışına kadar, yürüyüşünden ibadetine kadar tek bir bidatın bile bulaşmadığı sade hayatında Asr-ı Saadet'in güneşler çağının nurdan izlerini görmek mümkündü.
Kendileri ile tanışmam, 12 Eylül hazan rüzgarlarının vatan çocuklarını acımasızca savurduğu günlere rastlar. O 12 Eylül ki bir tomurcuk için binlerce ormanı yaktı. Mecburi ikametgah olarak tahsis edilen Buca Cezaevi'nden, Manisa emniyetine götürülmüştüm. Acılarım o kadar uzuiyet kazanmış, şahsiyetim, kişiliğim ayaklar altına alınmıştı ki, İslam'ın yasakladığı intiharı düşünür olmuştum. Zamanın geçmediği, eziyetlerin zirveleştiği, aklımın durduğu bu demde canıma kıymaya karar verdim. Ben med ve cezirlerinin fazlalaştığında uzaklaşmıştım. Bir ara (uyku ile uyanıklık arası) bir ses duydum, -Muhammed Raşid Hazretleri, Muhammed Raşid Hazretleri- diye birisini çağırıyordu, sesleniyordu. Gözlerimi açtım, karşımda hücremde beyaz sakallı, yeşil cüppeli, iri cüsseli bir zat. Bir an titredim, acılarım unutturuldu, gülümsedim. Gördüğüm siluet kayboldu. Bir daha sorguya alınmadım. 12 Eylül önceleri, Ahmet Er, ağabeyimden, Seyda Hazretleri'nin ismini çok duyduğum için, keramet izhar ettiklerini, hücrelerde dahi tasarrufta bulunduklarına bizzat şahit oldum.
''Tarikat ve tasavvuf; bir telkin ve tavsiye işi değildir, bir nasip işidir'' sözü gereğince, istihare ve istişarelerden ve de bazı gönlümüze getirilen ilhamlardan sonra intisap devri başladı. Herkes idraki oranında nasiplenmiş. Biz de o günden bugüne dek idrakimiz oranında himmetten nasiplendik.
Bizlere birgün hususi sohbetlerinden birisinde şöyle buyurdular: ''İslam'a hizmet edin, İslam'a zarar vermeyin, maddenize ve mananıza zof getirmeden hizmet edin'' Ne muhteşem bir hizmet düsturu, mücadele anahtarı.
''Her kim boynunda ''Biat'' şerefi bulunmaksızın ölürse cahiliyet ölümü ile ölür''.
Gönül erlerinin elini tutan, ellerine tutunanlar için her taraf bağ-ı iremdir. O günden sonra zindinlar, medrese-i yusufiye gül-gülistan oldu bizim için. Buca Cezaevinin koğuşlarını, İmam-ı Rabbani'nin, Abdülkadir Geylani'nin, Seyda Hazretleri'nin, Said-i Nursi'nin ruhaniyetleri doldurdu. Biz Rabbül Alemin ezel şerbetini içmiş bir eli tutalım ki, o da bizi tutsun diyorduk. Bulduk. El ele, elde Hakk'a ulaşsın istiyorduk. Başardık. Seyda Hazretleri'nin (K.S.) davası, insanı karanlıklardan çıkarıp Nur'a kavuşturmak sevdası idi. Kainatın süsü, yaratılanların en şereflisi olan insanı layık olduğu yere ulaştırma davası idi.
Bir cümle ile, ''ölü beşeriyetin dirilmesine vesile olmak'' ameliyesi şiarı, davası idi. Kanun-i umumidir ki, öğle vakti dünyaya gelen bir dava adamı yoktur. Onlar daima gece yarısı karanlıklar içinde dünyaya gelmiş, eziyet ve meşakkat içinde büyümüş, gördükleri zulüm ve işkence ile bilenmişlerdir. Seyda (K.S Hazretleri sürgünlere gönderildi, suikastlere maruz kaldı, gözetim altında tutuldu. Ama o irşaddan hiç geri durmadı.. ''Zaman imanları kurtarma zamanıdır'' diyen maneviyat kardeşi Said-i Nursi Hazretleri'nin döneminin şartlarında yapamadıklarını usul ve tasavvufla yapan son dönemin nadide güllerindendi. Mübarek Efendimiz'in (K.S.) kucağını kainat içine alacak kadar açarak, herkesi sinesine basması, bir taraftan ümmete merhametin nişanesi iken, öbür taraftan da, zamanı imanı kurtarma zamanı, tarikati de böyle bir vazifenin hareket merkezi olarak görme anlayışının şuurlu bir tecellisi olarak görülebilir.
O Menzil'i ruhani varlığı ile bir asr-ı saadet şehrine çevirendi.
O, dünya ateiler içerisinde iken Menzil'i gül-gülistan eyleyendi.
O, herkes şu veya bu sebeple, değişirken Kürd'ü, Türkmen'i, çerkez'i, Arab'ı, Yörük'ü kardeşliğin engin denizinde yüzdürendi.
O, herkes cehennemlere koşarken aynen Necip Fazıl'ın ifadesi ile ''Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak'' diye haykıran insanlığı cennete davet eden davetçi idi.
O, Allah'tan haber alan bir silsilenin, sadat-ı teşkilatın numunelerinden biri idi.
Bir gün kendisini ziyarete gitmiştik, bir arkadaşımız Adnan Menderes'in iade-i itibarının edildiğini söylediler. İyi ve güzel olmuş dediler, döndüler ve buyurdular ki ''Sizler de yakın bir zamanda (tarih verdiler) Osmanlı'nın iade-i itibarını istersiniz''. Sonra bir kardeşinin seyyidlerin itibarını sordular, buyurdular ki, ''Onların itibarını Mehdi (A.S.) alacak.
Henüz Medrese-i Yusufiye'den çıkmamıştım. Bir gece bir rüya gördüm, rüyamda bir büyük zat Keçiören'in girişindeki tepelerde (Fatih Sitesi) Muhammed Raşid Hazretleri, Bediüzzaman beraberlerdi. Büyük zat, bana döndü dedi ki, Bediüzzaman geçen yüzyılın kutbu idi, Seyda da bu yüzyılın kutbudur. 15 gün sonra da zahiri hürriyetle tanıştım. Keçiören'de devletin bir müessesinde çok önemli görevleri ifa ettirdiler.''
Neslimiz mana ve madde planında yeni fetihler yapmak istiyorsa Bediüzzaman, Süleyman Hilmi Tunahan, M. Zahid Kutku, M. Raşid Erol (K.S.) gibi gönül erleriyle bir bütün olmak zorundadır. İnanıyor ve iman ediyoruz ki, bu ruhla maneviyat sofrasının ev sahipliğini Müslüman-Türk milleti yapacaktır. (Maneviyat dünyasının keşfidir).
Efendimiz; seni tanımak, nefesinden nefeslenmek, nazarlarına uğramak ne büyük şerefti, bizleri şerefyab eylediniz.
Şefaatinize nail olabilmek için imanla teslim-i ruh etmeyi Allah bizlere nasip etsin. ülkemize ve insanlığa sizleri yüzler-binler olarak ikram etsin, lutfetsin.
O, (Seyda) Allah dostu idi, Peygamber sevgilisi idi. Hayatı boyunca sünnete ittiba, sadatlara mutabaat etti. Yüzbinlerce, milyonlarca insanı dünyadan ahirete bağladı. İnsanları zulmetten mutluluğa, çirkeften güzelliğe, dalaletten kurtuluşa, hicrete vesile oldu.
Efendime binler selam...
Efendime (K.S.) binler Fatiha...
Bir fatiha okumaz mısınız, bu yüce insana?... Şimdi 6halifesi(birkaç gün önce Yahya Pakiş efendi Hakkaa yürüdü) ve müezzinliğini yapan zat-I muhterem ile mahdumları olan seyyid Feyzettin hazretleri ile (Sivrihisar bilvanis köyündedir.) irşad devam ediyor.