Siyonistin kini ve kutsal değerler
Şubat ayı içinde, direniş yolunu aydınlatan birçok önemli şehidin şehadet yıldönümü bulunmaktadır. Bu yüzden Şubat ayı şehitler ayı diye bilinir. 25 Şubat da el-Halil’de Hz. İbrahim Camii’nde bir sabah namazı esnasında gerçekleştirilen önemli bir katliamın yıldönümüdür. Biz daha önce Hz. İbrahim Camii şehitleri hakkında uzun dosyalar hazırladığımızdan, aynı bilgileri burada tekrar etmeye gerek görmüyor, sadece hadiseyi yıldönümü münasebetiyle hatırlatmayı yeterli buluyoruz. Gündeme getirmek isteyenlere de kişisel web sitemizde (www.vahdet.com.tr) bulabilecekleri söz konusu dosyalarımızdan yararlanmalarını tavsiye ediyoruz. Biz bugünkü ve müteakip yazımızda işgalci Siyonistin içindeki kin duygularını yansıtan bir başka önemli ve güncel gelişme üzerinde durmak istiyoruz.
Ama konuya geçmeden önce şunu ifade edelim ki; gerek el-Halil katliamı ve gerekse burada ele alacağımız gelişme, Siyonistin, başkalarının inanç ve değerlerine karşı içinde beslediği kin ve nefret duygularını açığa vurması açısından dikkat çekicidir. El-Halil katliamında Müslümanların gönül huzuruyla ibadetlerini yerine getirdikleri bir caminin, bir sabah namazı vaktinin ve insanların secdeye vardıkları anın seçilmesi tesadüf müydü? Bütün bunlar işgalci saldırganın savaşının aynı zamanda Müslüman'ın dinine, inancına ve bütün kutsal değerlerine karşı olduğunu gözler önüne sermiyor muydu?
Son Gazze saldırısında camileri özellikle hedef alması, minaresinin göğe yükseldiğini tespit ettiği bir tek camiyi ihmal etmeyip hedef alması, 45 camiyi tamamen yerle bir etmesi, 55 camiyi de neredeyse kullanılamayacak derecede tahrip etmesi de Müslüman'ın dinine ve inancına karşı yürütülen savaşın bir göstergesi değil midir? Artık Müslümanların bu gerçeği görmeleri ve Siyonist işgalciyi gerçek kimliğiyle tanımaları gerekir.
Bilindiği üzere son yıllarda uluslararası Siyonizmin güdümündeki medya organları, televizyon kanalları, film şirketleri Müslümanların inançlarıyla, kutsallarıyla, dinî değerleriyle, Peygamberleriyle ve onun eşleriyle alay etmeyi bir zevk haline getirdiler. Ortaçağdan kalma haçlı duygusunu bir türlü içlerinden atamayan Batılılar da bu konuda onlarla işbirliği yapmaktan çekinmediler. Yahut en azından onların bu tür iğrençliklerine sessiz kalarak, yaptıklarının gayet normal bir şey olduğunu, bunun düşünce özgürlüğü çerçevesinde ele alınması gerektiğini ileri sürerek destek verdiler. Çünkü hafife alınanlar Müslümanların kutsallarıydı ve Ortaçağ haçlılığının esaretinden kurtulamayanların bilinçaltına yerleşmiş duyguları tatmin ediliyordu.
Oysa yapmaları gereken, milyonların saygı duyduğu üstün şahsiyetlere böyle çirkin bir şekilde dil uzatılmasına tepki göstermek, o iğrenç dillerin bir gün başka üstün şahsiyetlere de uzanabileceğini nazarı dikkate almaktı. Çünkü Siyonist saldırganın o uzun ve yaralayıcı dilini harekete geçiren kin ve nefret duygusunun hedefindekiler, sadece Müslümanlar değildi. Antisemitizmle ilgili iddiaları hiçbir şekilde gündemlerinden çıkarmamalarının, çocuklarını sürekli bu doğrultudaki söylemlerle yetiştirmelerinin amacı Hıristiyan âlemine yönelik kin ve nefret duygularını canlı tutmak değil midir? Uluslararası Siyonizm, İslâm âlemiyle herhangi bir antisemitizm sorunu yaşamadığını kendisi de çok iyi biliyor.
Evet, hadisenin arka planına baktığımızda bu gerçeği görüyoruz. Ama öncelikli olarak şunu ifade edelim ki; Hz. Meryem (a.s.) ve onun mucizevî bir şekilde dünyaya gelen oğlu Hz. İsa (a.s.), biz Müslümanlar için de üstün ve saygın şahsiyetlerdir. Biz “baba-oğul-Ruhu’l-Kudüs” üçlemesi yapmayız. Ama Hz. Meryem’e (a.s.) iftira atılmasını bütün annelerin üstünde tertemiz bir anneye, onun saygın şahsiyetine iftira atılması olarak algılarız. Hz. İsa (a.s.) Peygamberler silsilesinin bir halkasıdır. Yani tüm Mü'minlerin Peygamberlerinden bir Peygamberdir. Onunla alay edilmesi, kendisinin hafife alınması, mizah konusu yapılması hepimizin zoruna gitmesi gereken edepsizlik, arsızlık, hayâsızlıktır.
Hz. Meryem’e iftira atan, Hz. İsa (a.s.) ile alay eden bir iğrenç televizyon programına karşı tepki gösterilmesi için Vatikan’ın açıklama yapmasının mı beklenmesi gerekiyordu? Gerçi Vatikan’ın yaptığı da sadece hadiseyi görmezden gelmiş olmamak kadar bir tepkidir. Ama orası hiçbir açıklama yapmasa bile Müslümanları temsil eden kurumların derhal harekete geçmesi; füzeleriyle, bombalarıyla insanları kitleler halinde katlettiği gibi, uzun ve yaralayıcı diliyle de insanların saygı duyduğu şahsiyetleri ve kutsal değerleri hedef alan Siyoniste tepki göstermeleri gerekirdi.
Konunun ayrıntısıyla ilgili tespit ve değerlendirmelerimize inşallah müteakip yazımızda yer vereceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.