“Dünya İslâm Günü”
23 Şubat 2009, “Dünya İslâm Günü” olarak ilan edildi, birileri tarafından. Konuyu değerlendirmeden önce hakkaniyetin bir gereği olarak aynı isim adı altında kurulan internet sitesinde (www.dunyaislamgunu.org) bu inisiyatifi başlatanların kendi beyanlarına bakalım:
“23 Şubat 632 tarihi, Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed’in insanlara Veda Hutbesi’ni okuduğu ve son ayetin (Kur’an, Mâide 3) vahyedildiği, yani İslam’ın tamamlandığı tarihtir. Veda Haccı’nda, Mekke’de, yüz binden fazla insana verilen Veda Hutbesi, İslam tebliğinin özü ve özeti niteliğindedir. Can, mal, ırz, din emniyeti gibi en temel haklardan kadın haklarına kadar birçok konuya değinen ve sadece müslümanlara değil tüm insanlara seslenen bu çağrı yüzyılları aydınlatmıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden (1948) tam 1316 yıl önce verilen bu hutbe ile İslam’ın evrensel değerleri insanlığa armağan edilmiştir.
Dolayısı ile bu anlamlı günün yadedilmesi ve feyzinden yararlanılabilmesi için, 23 Şubat tarihi “Dünya İslam Günü” olarak ilan edilmiştir. İlki 23 Şubat 2009 olmak üzere, tüm müslümanlar ve tüm insanlık bu günü kutlamaya davet edilmektedir.”
Ülkemizde, “modernite”yi derin tahlil eden ve esaslı eleştiriler getiren az yazardan birisi olan sayın Akif Emre, bu girişimi, ihtiva ettiği tehlikelere binâen eleştirdi.
Bu girişimin, “İslam’ı popüler kültürün bir nesnesi haline getireceğinin, tüketim toplumu için tüketilebilir bir malzeme durumuna düşüreceğinin” altını çizerek, İslam’ın kapitalizmin tüketim alışkanlıklarına cevap verecek bir muhtevaya dönüştürüldüğünü dillendirdi.
Yazarımız; “Modernitenin, özelde İslam’ı protestanlaştıran, dinin önerdiği insanın ruhunu boşaltıp, hayatı profan ve seküler bir kalıba döken; özetle dinin anlamını değiştirip modern dünya tasavvuruyla barışık hale getiren anlayışın sorgulanması gerekir. İslam eğer kapitalist ilişki biçimlerinin payandası ve tüketim toplumunun bir parçası olarak popüler kültürün nesnesi haline geliyorsa bu Müslümanlık’la kurduğumuz ilişki son derece arızalı demektir” sözleriyle de, İslâm algısının, dinle kurulan yeni ilişki biçiminin dinden ne kadar beslendiği sorunsalını gündeme getirdi. (Yeni Şafak: 26 Şubat)
Ciddiye alınması gereken bir çıkıştı bu.
Buna mukabil, yine aynı gazetede, muhterem Hayrettin Karaman Hoca, Emre’nin bu eleştirilerini ve üslûbunu anlamsız bulmakla yetinmedi, sert yanıt da verdi. Bu tepkinin, kendini beğenmişlik, üstten bakış ve hakaret imtiyazı ile malûl olduğunu söyleyerek, aynı minvalde eleştirel yaklaşanları da aynı parantez içerisine almış oldu.
“İslam’ı korkunç ve tehlikeli göstermek üzere dünya çapında açılmış bir kampanya var, Müslümanlar da buna karşı bazı çareler arıyorlar. Çarelerden biri de pekala “dünya İslam günü” olabilir. Bunun İslam’ı metalaştırmakla, tüketilir bir malzeme haline getirmekle ne alakası var?! Böyle olacağını kim, nereden biliyor?” diyerek, başlatılan inisiyatife desteğini verdi. (Yeni Şafak: 27 Şubat)
Hâlbuki, Karaman Hoca’nın, zihniyet dönüşümü sonucu moderniteyle kurulan yeni ilişki biçiminin mahzurlarını ve bu zemindeki endişeleri ciddiye alarak cevap vermesi gerekirdi. Zira, sayın Karaman sıradan birisi değil, önemli bir kesimin siyasi ve dinî meselelerdeki duruşunu, onun duruşuna göre tesbit ettiği bir ilim adamıdır.
Kimsenin niyetini okuma çabasında değiliz elbette. Yapılmak istenenin iyi niyetlere mebnî olduğunu da teslim etmekteyiz. Ancak, inisiyatifi başlatanların kullandığı problemli dil ve bu dilin ele verdiği zihin algısı, görmezden gelinebilir mi?
Meselâ, “Bu anlamlı günün yadedilmesi ve feyzinden yararlanılması” ne demek?
Tüm müslümanları ve tüm insanlığı, bu günü, vehmedilen feyzinden dolayı kutlamaya çağırmak, dinde özel bir gün ihdas etmek değil midir?
Hele bu ihdas edilen günü meşrulaştırmak için, Kur’an’ın tayin ettiği “Kadir Gecesi” ve “Ramazan Ayı” gibi özel gecelerle, Efendimiz’in kutsallığını beyan ettiği “Üç Aylar”, “Kurban ve Ramazan” bayramları gibi günlerle kıyas edilmesi, sayın Karaman’ın uzman olduğu fıkıh ve usûlü fıkıhtan onay alması mümkün müdür?
Sitede, “Neler Yapılabilir” başlığı altında da; “Bugün birkaç sayfa daha fazla Kur’an ve Kur’an Meali okuyup, çevrenizdekilere de okumalarını tavsiye edebilirsiniz” tavsiyesi, sadece iyi niyetle geçiştirilebilir bir durum mudur?
Niyet ve varılmak istenen hedef meşru olabilir, ancak, meşru hedeflere de meşru yollarla ulaşmak bu dinin ilkeleri arasındadır.
Kutsalları çoğaltmak, sâbit olan dinî kutsalların içini boşaltmanın bir yoludur ve modernite bu yönteme sık başvurmaktadır. Bundan dolayı da bu tür durumlara karşı hassas olmak durumundayız.
Meseleye salt ideolojik faydacı mantıkla yaklaşmak yerine, ilkeler perspektifinden yaklaşmak önceliğimiz olmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.