Duygu yüklü... Hüzün dolu...

Duygu yüklü... Hüzün dolu...

Canım efendim..
Şu an seninle o kadar sohbet etmek istiyorum ki..
Evet evet..
Karşımda gibisin.. Hiç değişmemişsin..
Yine bıyık altından gülüyorsun..
Güzel efendim..
Yine beni üzen meseleler için “bu da geçer Ya Hu” diyorsun..
Hani kimin yazdığı belli olmayan bir dörtlük vardı..
“Allah için ağlayıp gülen..
Allah için birbirini seven..
İki dosttan biri ölürse eğer,
Hayatta kalandır gerçek ölen..” diyordun ya!..
Tane tane, ne de güzel söylüyordun..
Geçen gün aklıma geldi..
Mırıldandım, durdum..
Ardından da ağladım, ağladım..
Şu an canım yine oldukça sıkkın..
Dinle beni biraz..
Son günlerde gelinin adeta kimyası bozuldu..
Bir surat, bir surat ki, o kadar olur..
Çayımı bile yarım dolduruyor..
Allah’tan kulaklarım ağır işitiyor da..
Duymuyorum ne söylediğini..
Ama yine de hissediyorum..
Beni bu evde galiba istemiyor artık..
Hey gidi günler hey!..
Oğlunu bilirsin, vur kafasına al lokmayı garibimin!..
İki arada bir derede kalır..
Ne yapsın yavrum, ana bu, atsa atılmaz satsa satılmaz..
Biliyor musun, evladım artık gizli gizli sarılıyor bana..
Dün akşam sessizce yanıma geldi..
Kapıyı kapadı usulca..
Sarıldı bana.. Hem de doyasıya..
Ana oğul, hem ağladık hem de koklaştık..
“Anneciğim, seni çok seviyorum, ne olursun bana hakkını helal eyle” dedi.. Bunu söylerken de sesinin sadece benim tarafımdan duyulmasına dikkat ediyordu sanki..
Nasıl ağırıma gitti bir bilsen,
Nasıl ağırıma gitti..
Hem biliyor musun, artık akide şekeri de getirmiyor..
Sebebini ise gelin söylüyor..
Dişlerim yok ya..
Güya yerken garip sesler çıkarıyormuşum..
Çocuklar iğreniyormuş benden!..
Yok, vallahi yalan, hiç yapar mıyım ben öyle şey?..
Gelin hanım çocuklara masal anlatmamı da yasakladı..
Üstelik seninle konuşuyormuşum diye duvardaki resmini bir yerlere sakladı..
Olsun!..
Koynumda sakladığım resminden haberi bile yok!..
Yine de beddua edemem..
Oğlumun karısı, torunlarımın anası o çünkü..
Bak, geçenlerde ne oldu?..
Eve üst komşular geldi..
Ne konuştuklarını duymayayım diye kapıyı üstüme kilitledi gelin!..
Pek duyamadım, lakin hissettim..
Huzurevine yatıracaklarmış önümüzdeki ay beni…
Ne yalan söyleyeyim, çok ağırıma gitti..
Peki sen ne diyorsun buna?..
Hani bir görünsen diyorum oğluna..
Ne de olsa babasısın..
Seni çok sever..
Seni dinler!..
“Bu odada otururum.. Dışarı bile çıkmam vallahi..
Akide şekeri de istemem..
Masal da anlatmam artık çocuklara..
Ne olur ayırmasınlar beni evimden..
Başka yerlerde yaşayamam ben..
Nefes bile alamam..
Sana ait hatıralardan uzak kalamam..
Mahallemden uzak yapamam..
Sokağın başındaki her gece yanan o ihtiyar fenerden ayrılamam..”
Söyle lütfen.. Söyle.. Ne yaparım ben?.. Ne ederim?..
Bahçemizdeki incir ağacına bakan camın pervazında hayalin durur..
Çekmecelerde el izin..
Meyve soyduğun çakıyla konuştum önceki gece..
Takken, tespihin, seccaden, terliklerin, bıraktığın gibi duruyor..
Bastonun hâlâ duvarda asılı.
Ama, istemiyorlar beni artık!...
İstemiyorlar hasılı..
Ah birlikte yaşadığımız o güzel anlar..
Bayat ekmekle, bir tas çorbayla bile mutlu olduğumuz o mesut yıllar..
Hepsi hayal oldu..
Zaman iyi bir hekim, adil bir hakim, derler..
Ama işin ne hekimi kaldı ne de hakimi..
Hani diyorum, bir çağırsan artık..
Alsan beni de yanına..
Ne dersin?..
Yoksa sen de mi unuttun beni canım efendim?..
Unutma beni..
Ben seni hiç unutamadım çünkü..
Benim efendim..
Sultanım..
Kıymetli eşim..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi