Nazım, Ahmet Kaya,12 Eylül; Demokratik leşmeye Devam mı? Statükoya selam

Nazım, Ahmet Kaya,12 Eylül; Demokratik leşmeye Devam mı? Statükoya selam

Dünya değişiyor.“Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu ’’kuralı da işlemeye devam ediyor.

Türkiye de bu değişimden nasibini şu veya bu ölçüde alıyor. Özal la başlayan demokratikleşme, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda ki duyarlılık artıyor, insanlar temel hak ve özgürlükler konusunda daha duyarlı davranmaya çalışıyor.

Mevcut AKP iktidarının yaptıkları ile yapamadıklarını, önündeki engelleri teşrih masasına yatırarak değerlendirmekte fayda var. Bu değerlendirme bizi yeni açılımların istikameti hususunda daha sağlıklı bir yol haritası çizmeye götürür.

Demokrasinin önündeki takozlar anlaşılmadan yapılacak hamleler bizi işin başında eldekini de yitirme noktasına götürebilir.

Bu bağlamda Nazım Hikmet’in vatandaşlığa kabulü, fikir ve eylemlerine katılmamakla beraber anlamlı bir jest olduğunu düşünüyorum. İşin doğrusu Nazım hayatı, fikirleri ve mücadelesi ile Rusya’ya daha yakışıyordu. Bunu şunun için söylüyorum, bir televizyon programında Nazım Hikmet in mezarının Türkiye‘ye getirilmesi tartışılırken, Sultan Vahdettin’inde mezarının getirilmesi teklif edilmiş, Bu teklife hanedan ailesi.“Dedemizin naşını nereye getireceksiniz; Şam’da bizim toprağımız Vahdettin kendi toprağında yatıyor, rahatsız etmeyiniz” diye tepki vermişti. Nazım’ın fikirleri doğduğu topraktan çok öldüğü toprağa daha yakışıyor çünkü.

Evet, aziz kari;

12 Eylül den önce, Nazım’ın bir çınar ağacının dibine gömülme isteği yerine getirilmek istense yer yerinden oynardı. Moskova’yı Kâbeleri, Stalin’i ölümsüz önderleri’’yapan Türkiyeli komünistler bunu asla kabul etmez, Rus topraklarını Türkiye topraklarına tercih ederlerdi.

Türkiye Solu zaten hiçbir zaman “Türk Solu’’ olamamıştır. Ya Rusya’nın, ya Çin’in ya da Küba’nın solu olmuştur. Ay yıldızlı bayrak yerine orak çekiç, Kızıl yıldız; Fatih, Yavuz veya Atatürk yerine de Stalin poster veya rozetlerini taşımışlardır. Gerçi son yıllarda akıllanıp, Lenin’den, Stalin’den vazgeçip, bol, bol Atatürk posteri taşımaya başladılar. Atatürk’ü bir nevi sazan avlama aracı olarak kullanıyorlar.

Bu satırların yazarı 7 yıl, sistemin kör kuyularında mahpus kaldı..63 gün işkence hanelerde zulüm gördü. Eşi, Dostu, Ailesi perişan edildi. Hayalleri, sağlığı ve istikbali çalındı.
Nazım’a vatandaşlık verelim, naşını Türkiye’ye getirelim; Ahmet Kaya’dan Devlet özür dilesin, Türkiye’ye Anıt mezarını inşa edelim. Hiç bir diyeceğim yok. Evet, hoş görülü, barışçı, kucaklayıcı olalım. İyi ama ya bu ülkede inançlarından, kılık kıyafetinden dolayı ezilenler ne olacak. Her darbede tehdit skalasının birinci sırasına yerleştirilen insanlar ne olacak? Onların hakkını, hukukunu kim koruyacak?

Evet; mevcut iktidarın özgürlük konusunda attığı her adımın alkışlayalım. Fakat esas yapılması gerekenleri de hatırlatalım. Tek taraflı açılımlarla demokrasinin gelmeyeceğini haykıralım. Zaman zaman Devletin bazen de devlet kisvesine bürünerek bürokratların (sivil-asker) yaptığı her yanlışı düzeltelim ve de muhataplarından özür dileyelim. Ama bunu sistemin tekerleri altında ezilen herkes için yapalım.

12 Eylül’ü tüm acılarıyla yaşayanların gençliklerini, sağlıklarını kaybedenlerin acıları ne olacak?

28 Şubat’ta vebalı muamelesi gören, okullarından atılan, istikballeri elinden alınanların hali ne olacak?

Yapılması gereken birçok iş var.

Mesela,Anayasanın geçici 15. maddesini, bütün partiler el ele verip kaldırmalıdır.. Bu maddenin kaldırılması darbecilerle hesaplaşma yolunu açar,meclisin vesayete boyun eğmediğini gösterir.Böylece dönemin Mağdurları haklarını iç ve dış hukuk zemininde arama imkanı bulurlar.. Milletin iktidarı lafla değil ancak bu düzenlemelerle gerçekleşir. Önemli olan Davos Fatihi olmak değil Ankara Fatihi olmaktır. Bunun yolu da yıllardır zaten her türlü imkânı elinde bulunduranların imkânlarını iyice genişletmek değil, köle muamelesi gören, inancından dolayı horlanan insanların da istek ve taleplerine kulak vermektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi