Obama’nın gelişi…
Obama’nın bir ay içinde Türkiye’yi ziyaret edecek olması, üzerinde ciddiyetle durulmayı hak ediyor.
ABD’nin çiçeği burnunda başkanının ilk yurt dışı ziyaretini nereye yapacağı merakla bekleniyordu. Bazı AB ülkelerine Türkiye ayağının da eklenmiş olması, yeni ABD başkanının gözünde Türkiye’nin önem ve ehemmiyetine işaret ediyor.
ABD, en büyük dış politika sorunlarını Türkiye’nin merkezinde yer aldığı bölgede yaşıyor.
İran’la nükleer silahlanma konusunda yaşanan gerilimler, bir ara ABD’yi sıcak bir savaşın eşiğine getirmişti. Suriye, Bush döneminde Haydut devlet ilan edilerek kara listeye alınmıştı. Irak’ta yaşananlar, ABD için tam bir hayal kırıklığı oldu. Filistin-İsrail meselesi İsrail üzerinden ABD’nin imajını vuruyor. İslam ülkelerinde yapılan tüm anketlerde ABD en istenmeyen ülke sıralamasının başında geliyor.
Obama bu sorunlu coğrafyada Türkiye’nin bir huzur adası ve önemli bir aktör olduğunu görüyor. Yakın geçmişte Türkiye’nin bölgesel sorunları çözme istikametinde yaptığı kimi hamlelerin değeri, ABD yönetimince şimdi daha iyi anlaşılıyor. Daha önce Türkiye’nin Hamas’la temasına karşı çıkan ABD yönetimi, şimdi Hillary Clinton’un ağzından bunu–yararlı- bulduğunu ifade etmekten kaçınmıyor.
Türkiye’nin önemi, sorunların tam merkezinde olmasına rağmen, bu sorunların hiç birinin tarafı olmamasından kaynaklanıyor. Sorunun tarafı olmamak, çözümün tarafı olma imkanını artırıyor. İşte Obama Türkiye’nin bu konumundan faydalanmak, uzun zamandır ABD’nin hem itibarını vuran, hem ayaklarına dolanan problemlerden kurtulmak, böylece dibe vuran Amerika ekonomisine daha fazla zaman ayırmak istiyor.
Obama yönetimin Türkiye’ye dönük bu yeni yönelişi Jeostratejinin her zaman yerinde durmadığını gösteriyor. Daha birkaç yıl önce, Berzenski santranç tahtası isimli kitabında ABD açısından bazı ülkelerin jeostratejik değerinin düştüğünü söylemiş, buna örnek olarak Türkiye’yi göstermişti. Berzenski’ye göre; Soğuk savaş döneminde, Sovyet yayılmacılığına karşı bir tampon ülke olan Türkiye, Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte, Batı dünyası ile Sovyet bloğu arasında ki hayati konumunu kaybetmiş, ikinci, üçüncü plana düşmüştü. Bu analizin yanlışlığı Bush döneminin ABD imajını yerle bir eden uygulamalarıyla ortaya çıktı. Obama yönetiminin Türkiye’yi ziyaret edilecek birinci öncelikli ülkeler arasına alması bunun en bariz göstergesidir.
Ancak Türkiye’nin önemi sadece ABD açısından sorunlu bir bölgenin ortasında olmasından kaynaklanmıyor. Yani Obama yönetimini Türkiye’ye yönelten tek etken Türkiye’nin Jeostratejik konumu değil. Türkiye Müslüman olmasaydı Obama’nın ziyaret zincirinin ilk ayağına dâhil edilir miydi sorusu, bu ilgi ve yönelişin bir başka vechesine işaret ediyor. Müslümanlarla problemli bir ülkenin, Müslümanlarla sorununu Müslümanların güvendiği bir ülke ile çözme düşüncesinin bu ziyarette önemli rol oynadığı anlaşılıyor. Türkiye’nin dini kimliği ve duruşundan kaynaklanan güven telkin eden çizgisi bu tercihi kolaylaştırmıştır. Ancak Türkiye’nin yığınla eksiğine rağmen demokratik bir ülke olmasının da bu yeni yönelişte etkili olduğu gözden ırak tutulmamalıdır. Hem Müslüman, hem Demokratik bir ülke olmak, Türkiye’yi ABD yönetiminin gözünde vazgeçilmez bir partner ve önemli bir oyuncu haline getirmiştir. Türkiye, Müslüman kimliği ile oynayacağı rolü başka hiçbir kimlikle oynayamaz. ABD’nin dünyanın diğer ucunda tespit ettiği bu hakikati, umarım içerideki ahmaklar da bir gün öğrenirler. Onun için Türkiye hem dini değerlerle barışmalı, hem de demokrasisini geliştirmeli, derinleştirmelidir.