Çok yoğun propaganda
Haftayı, 29 Mart seçimleri için propagandanın olağan dışı yoğunlaştığı günleri yaşayarak kapatıyoruz. (Kapatıyoruz) kelimesini yanlış yazdığımı hemen anladım. Zira yarın ve öbürsü gün, seçim mücadelesi sürüp gidecek, ne cumartesi ve pazar, ne tatil ve bayram dinlemeyecektir.
Ne oluyoruz? 29 Mart referanduma dönüşmüş gibidir. Ne referandumu? buyurursanız, AK Parti için referandum cevabını vermem gerekir.
Pekiyi, Adalet ve Kalkınma Partisi -il genel meclisi oylamasında- hangi oranda oy alırsa ne anlama gelir? Yüzde 47’nin çok veya az altı, gene 47 civarı az üstü, yüzde 50, hattâ 60 alırsa ne değişecektir? (rekor Menderes’in 1954’te aldığı yüzde 57, 2. rekor Demirel’in 1965’te aldığı yüzde 54’tür ama onlar genel seçimdi). Yerel seçim oylarını, genel seçim oyları çizgisine yükselten hassasiyete hangi sebeplerle düştük?
Seçimin favorisi Adalet ve Kalkınma Partisi’dir. Hattâ tek başına Tayyip Erdoğan’dır diyebilirim. Bayar’ın 1946 ve 1950, Menderes’in 1954 ve 1957 seçimleri için dağ taş gezdikleri günler de oldu. 19 ve 26 milyon nüfuslu (1946 ve 1957 yılları), çok seyrek şehirli bir Türkiye idi. 1961’den itibaren yeni teknikler oluştu. Günümüzün bütün üstün teknolojisini kullanan Sayın Erdoğan’ın, kıyas kabûl etmez bir enerji gösterdiği açıktır.
Bu atmosfer, yüzyılın en büyük evrensel finans krizini yaşadığımız ortamda gerçekleşti. Propaganda furyasını ne kriz, ne Obama ve Clinton gibi konular hafifletemedi.
Aynı atmosfer, 29 Mart gecesinden başlayarak, bütün ilkbahar boyunca, seçimin her parti tarafından ayrı istikametlerde tefsiri ile, karşılıklı ithamlar silsilesi şeklinde devamı durumunda hâlimiz nice olur? diye düşünüp duruyorum. Vehme mi kapılıyorum?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.