Çözümün etrafında dolaşmak
Eskiler, 'tekrar güzeldir, yüz seksen kere olsa bile' demişler.
Ekonomik kriz dolayısıyla Hükümet tarafından açıklanan ve yürürlüğe giren 4. tedbir paketi, daha öncekilerden bir gömlek daha ileri olmasına rağmen sadra şifa olmayacak gibi.
Bizim ekonomik krizimiz oldukça kendine has bir kriz.
ABD'de bir buçuk sene önce başlayan küresel krizle bizim krizimizin bağlantısı, öncelikle psikolojik.
Krizimizin psikolojik oluşunun temelinde de, sabit ve dargelirlilerin milli gelirden alageldikleri payın sürekli olarak düşmesinin etkisi var. İnsanların ceplerinde alışveriş yapabilecekleri para kalmamış durumda.
Bu arada cebinde az da olsa para kalanlar ise krizin bundan sonraki aşamalarından ürktükleri için, harcama hususunda fren yapmış durumdalar.
Ceplerinde para olmayanların harcama yapmaları beklenemez tabii. Olanlar da ürkek davranınca olan esnafa oluyor.
Esnafın yaşadığı durgunluk toptancıya, onlarınki üreticiye yansıyor. Üreticinin krizi işten çıkarmaları getiriyor, işten çıkarmalar işsizler ordusuna yeni neferler sağlarken, çoğu insan için hayat yükü gittikçe ağırlaşıyor... derken krizimiz derin noktalara doğru taşınıp duruyor.
Krize çözüm niyetiyle atılması gereken adımların en önemlisi insanların alışverişe yönelmelerini sağlayacak adımlar olmalı.
Bu adım da insanımızın gelirlerinin bir şekilde artabilmesiyle alakalı.
Ancak bu adımın bir türlü atılmadığını, atılmak istenmediğini görüyoruz.
Bunun teknik sebepleri var şüphesiz. Ama daha önce yurdumuzda benzerini göndüğümüz uygulamalar ve bazı ülkelerin aldığı tedbirler, eninde sonunda bu adımın, yani insanlara bir şekilde bazı ek ödemeler yapılması şeklindeki adımın atılmasının gerekli olduğunu; bu adımı atmakta geç kalmanın, gerekliliği ortadan kaldırmayıp, sadece yükü biraz daha ağırlaştıracağını gösteriyor.
Teorik olarak çalışanlara, üretenlere ve emeklilere sağlanacak imkanların alışverişe akacağını, oradan üretime ve ardından da istihdama yansıyacağını; sonunda da sağlanan bütün maddi imkanların, bir şekilde yine devletin kasasına akacağını varsayabiliriz.
İhtiyaçların tavan ve alışverişin nerdeyse dip yaptığı bir dönemde, insanların tasarruf gibi bir yola başvuracağını düşünmek mümkün olmaz.
Bazı vergilerde sağlanan üç aylık indirimin, beyaz eşya ve otomobilde hareketlenme getirmesi, piyasaların tümüyle açılabilmesi değil, malum. Piyasaların tümüyle açılabilmesi yaşanan kilitlenmenin çözülebilmesi ile yani piyasayı hareketlendirecek esas aktörlerin sahaya girmesiyle mümkün. Bu da o aktörleri sahaya sürebilecek ısınma hareketiyle, yani ceplerinde bir ağırlık olabilmesiyle ancak sağlanabilecek bir şey.
Borçların, kiraların; elektrik, su, doğalgaz paralarının ödenmesi; gıda ve giyim gibi ihtiyaçlarda yapılan kısıntıların kaldırılması, insanların yaşadıkları sebebiyle, eskisine nazaran biraz daha yavaş olsa da alışveriş yapanlar kervanına katılması gerek.
Şüphesiz iktidarın ekonomi kurmayları gelişmeleri daha dikkatli bir şekilde izliyor ve dünyanın çeşitli ülkelerinde alınan tedbirleri bizden daha iyi biliyorlardır.
Bu tedbirler arasında kendisinden en çok medet umulanın ve en çok fayda sağlayanın hangisi olduğu da onlara malumdur.
Yapmaları gereken, IMF'yi, Dünya Bankası'nı ve onların bu konuda söyledikleri her şeyi, kısa bir süreliğine de olsa unutarak, ülkemizdeki yangını söndürecek ve daha da büyümesini önleyecek adımları bir an önce atmalarıdır.
Çünkü tefecinin tahsilatçısı konumundaki bu kuruluşların krizin ülkemiz insanı açısından ne büyük zararlar doğuracağını düşünecek halleri olmadığı, krizi bizim için daha da derinleştirmekten korkmayacakları çok açık...
Demem o ki, krizle baş edebilmek için, çözümün etrafında dolaşmak yerine esasa gelelim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.