Ahmet Varol

Ahmet Varol

Perde arkasında zulüm

Perde arkasında zulüm

İsrail işgal devleti, Gazze’ye yönelik saldırısında hedefleri bayağı yüksekten tutturmuştu. Bazı işbirlikçi yerel rejimlerle de yardımlaşarak Filistin’deki İslâmî direnişin kökünü sökmeyi ve Gazze’ye kendi istediği yapıyı yerleştirmeyi amaçlıyordu. Bunun için hem Filistin halkının direnme gücünü kırmak hem de dünya kamuoyunu zihnen hazırlamak amacıyla hizmetindeki medyadan yararlanarak yoğun bir psikolojik savaş başlattı. Ama bu aynı zamanda tüm insanların gözleri önünde şiddet ve vahşet icra etme anlamına geliyordu. Böyle bir uygulama ise ters tepti ve bütün vicdan sahiplerinin Siyonist şiddete karşı tavır koymalarına sebep oldu.
İşgal devleti Gazze saldırısında başarılı olamayınca hedeflerini gerçekleştiremedi ve yürüttüğü psikolojik savaş büyük ölçüde kendi aleyhine işledi. Ama amaçlarından ve zulüm uygulamalarından da vazgeçmedi. Şu var ki; Gazze tecrübesini dikkate alarak uygulamalarını mümkün olduğunca perde arkasında yürütüyor. Gürültü çıkarmamaya, medyanın olayların üzerine gitmesine fırsat vermemeye çalışıyor. Hatta bu yüzden son dönemde Batı Yaka ve Kudüs’te hadiseleri takibe alan medya mensupları tehdit edildi, tutuklandı ve saldırıya uğradı. İşbirlikçi medya ise ya tamamen olaylara bigane kalıyor ya da dikkat çekmeyecek haberlerle geçiştiriyor.
Birkaç günden beri Siyonist devletle Filistin direnişi arasında yine esir pazarlığı var. İşgalciler Gazze’deki yenilgiden sonra esir pazarlığında da Filistin direnişinin şartlarını kabul etmeleri durumunda bunun ikinci bir yenilgi olarak algılanacağını ve askerî yıldırma stratejilerinin tümüyle çökeceğini düşünüyorlar. Kendi içlerinden de buna dikkat çeken önemli yorumlar ve uyarılar oldu. Öte yandan esir askerin anne ve babasının Olmert’in evi önüne çadır kurarak işgal devletinin esirini kurtaramama acziyetine dikkat çekmesi en azından Yahudi göçmen kitlenin dikkatinden kaçmadı.
İşgal devleti meseleye kendi formülüne göre çözüm bulduğu mesajı verebilmek için Filistin direnişinin istediği tutsakları serbest bırakacağını açıkladı, ancak onların Filistin dışına çıkarılmalarını şart koştu. Direniş ise kabul etmedi. Çünkü bu, Filistinlilerin yurtlarından sürgün edilmeleri için Siyonistlere yeni bir kapı açılması sonucu doğurabilir. Mercu’z-Zuhr’a sürgün edilenlerin hiçbir ülkenin davetini kabul etmemelerinin ve bütün zorluklara katlanarak yurda dönüş haklarında ısrar etmelerinin sebebi de buydu.
Direnişin, “sürgün” şartını kabul etmemesi bazılarınca esir değişiminde tutumunu sertleştirmesi olarak yorumlandı. Böyle bir yorum, işgalcinin yumuşak davrandığı mesajı da taşır. Oysa zorluk çıkaran işgalcidir. Filistin direnişinin yaptığı ise esir pazarlığında başından beri hiçbir geri adım atmamasıdır. Yani tutumunda ne sertleşme ne de yumuşama var. Olduğu yerdedir ve işgalciyi deli eden de zaten bu kararlılıktır.
Filistin direnişinin problemi haklı ve meşru mücadelesinde yalnız olmasıdır. Bu yüzden kendi sorununu kendi çözmek zorunda kalıyor. İşgalcinin zindanlarında 12 bin civarında Filistinli tutsak var. Bunlar herhangi bir yasal suç işlemelerinden dolayı değil, işgal edilen vatanlarını kurtarmak için meşru ve haklı savaşa katılmaları yahut destek vermeleri sebebiyle zindanlara veya esir kamplarına gönderilmişlerdir. Dolayısıyla bütün uluslararası hukuk kurallarına göre savaş esiri konumundadırlar. Filistin direnişinin elinde de bir tane savaş esiri var. Gazze saldırısı esnasında esir edilenler bizzat işgal güçleri tarafından kasten hedef alınarak öldürüldü.
Dünya Filistinli savaş esirlerinin sorunlarıyla ilgilenmediği için direniş elindeki bir işgalci tutsakla mübadele yapmak istiyor. Üstelik Filistin direnişi elindeki savaş esirlerinin tümünü serbest bırakma karşılığında işgalcilerin elindeki esirlerin sadece yüzde onunun serbest bırakılmasını şart koşuyor. Şartında herhangi bir örgütsel ayrımcılık yapmaksızın, kadınlara, çocuklara, yaşlılara, uzun süre zindanda kalmış olanlara, bakanlar, milletvekilleri ve örgüt liderleri gibi karizmatik şahsiyetlere öncelik veriyor. İstediği karizmatik şahsiyetler arasında Fetih örgütü ileri gelenlerinden Mervan el-Bargusi ve FHKC lideri Ahmed Seadat da var. Fakat uluslararası güçler bu pazarlıkta işgalci Siyonistleri değil Filistin direnişini geri adım atmaya zorluyor.
İşgal devleti esir pazarlığında amacına ulaşamayınca özellikle Hamas’ın Batı Yaka’daki ileri gelenlerini hedef alan yeni bir tutuklama kampanyası başlatarak tehdit stratejisini devreye soktu. Ama bu ona bir şey kazandırmayacak ve Filistin direnişi olduğu yerde durmaya devam edecektir.
Siyonistlerin Kudüs’e yönelik sinsi uygulamaları da ne yazık ki dikkatlerden kaçıyor. Müteakip yazımız inşallah bu konuda olacak ve mutlaka okumanızı öneriyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi