N’oluyoruz? Bu olanlar neyin nesi?..

N’oluyoruz? Bu olanlar neyin nesi?..

İstanbul Edirnekapı’daki Kariye Camii… Cami bahçesinin büyük bir bölümü, yakında içkinin her türlüsü bulunan, dolayısıyla içki servisi yapılan Kariye Oteli’ne verildi. Otel, câmi avlusundan kendilerine verilen yeri kafe olarak kullanacak. Tabii ki otelin içki servisi yapmasına bir yasak yok. Kafe alanına 5 metre mesafede ashabın büyüklerinden Ebû Said Hudrî radıyallâhü anhin kabri şerifleri bulunuyor.
Kariye Câmii’ni 1945’de CHP’nin İsmet Paşa’sı kilise yapmıştı. Şimdi bahçesinin bir kısmının otele verilmesi, 2009’da AKP iktidarı zamanında olsa bile AKP’nin suçu sayılamaz. Çünkü dolaylı olarak bu da CHP icraatı sayılır. Zira bahçenin bir bölümü, otele Kültür Bakanlığı’na bağlı Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü (DÖSİM) tarafından tahsis ediliyor. Kültür Bakanı da eski üst düzey CHP’li Ertuğrul Günay. Yani suçlu CHP…
“Çarşaf ile kurbanın çağdaş olmadığını” söyleyen Sayın Bakan’la ilgili 10 gün önceki haber şöyleydi:
“Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, kilise ve putperest tapınaklarının onarımı için 4 trilyon 758 milyar lira ayırırken, harap haldeki İslâm eserleri için sadece 1 trilyon 395 milyar lira tahsis etti.”
Bizim eski CHP’li yeni AKP’li Kültür Bakanı bunu yapıyor, şimdiki CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi de, kurucuları arasında rotaryenlerin de bulunduğu İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’na 164 bin 220 lira veriyor. Ama ikisi arasında KOCAMAN BİR FARK VAR. Biri CHP’li, diğeri eski CHP’li olan bir AKP’li…
Bu Sayın Bakan, Kariye bahçesi meselesine hiç müdahale eder mi? Halbuki, bahçeyi otele veren DÖSİM kendisine bağlı. DÖSİM Kültür Bakanı’na bağlı da peki Kültür Bakanı kime bağlı? Onu söyle(ye)mem!..
Söyledim mi? Söylemedim! “Kültür Bakanı da Başbakan’a bağlı, peki Başbakan Kültür Bakanı’na niye müdahale etmiyor” falan demedim. Demem de.. Ben masumum, aman haaa kimse üzerime gelmesin.
Hatta şunu bile söylüyorum. Sayın Başbakan’ın, meydanlarda CHP’nin geçmiş icraatıyla ilgili dile getirdiği yanlışlar hep doğru. Ama, CHP’nin o icraatında, AKP’nin eski CHP’li Kültür Bakanı’nın hiç mi suçu yok...
Bir diğeri, Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı M. Said Yazıcıoğlu. Bakan Bey, “Aleviler Diyanet’te temsil edilemez” demiş. Sebep olarak da, “Diğer cemaatlerin de aynı talepte bulunabileceğini” söylemiş… Okuyunca, aklıma Türkiye’de komünist parti kurulmasının yasak olduğu günler geldi. O günlerde, her sözü kanun olan Kenan Evren’e bir uçak seyahatinde gazeteciler soruyorlar: “Niçin Komünist partisi kurulmasına izin vermiyorsunuz?” Evren Paşa, cevap veriyor: “Komünist partisi varsın kurulsun. Ama o zaman ya şeriatçılar, biz de parti kuracağız derlerse!”
Yani mantık, komünist partisinin Türkiye’ye zararlı olup olmadığı değil, başka bir kesime yol vermemek…
(Hiç korkmamalılar. Şeriatı bile bilmediği halde şeriat gelsin diyen üç-beş kişi nerdeee, şeriat nerde!)
Evren’in dediği gibi, varsın Aleviler Diyanet’te temsil edilsin, bunun bir zararı yok da ya diğer cemaatler de temsil edilmek isterlerse! İşte asıl tehlike orada.
Bakan Bey’e, bizim arşiv sahifesinde tek cümlelik cevap verilmiş: “Yanlış yerdesiniz Sayın Bakan…”
Eski Diyanet İşleri Başkanı ve ilâhiyat profesörü Bakan Bey’i biraz daha anlatayım:
YÖK kurucusu ve başkanı Prof. İhsan Doğramacı’yı bilirsiniz. Kendisi, Kenan Evren’in gücünü de arkasına alarak başörtüsü zulmünü başlatan şahıs olur. Yani Cumhurbaşkanımız Gül’ün teklifi ve AKP’nin oylarıyla kendisine 2007 senesi TBMM onur ödülü verilen şahıs. Hani bu ödülün kendisine münasip görüldüğünü Bülent Arınç’ın telefonla alel-acele müjdelediği şahıs var ya işte o…
İşte o şahsın babası, nasıl bir inanca sahipse, oğlu İhsan Doğramacı’nın söylediğine göre, şöyle bir vasiyette bulunmuş: “Oğlum! Câmi, kilise ve havranın bir arada bulunduğu bir ibâdethâne(!) yap.”
Bayağı ihtiyar olan ve Bilkent Üneversitesi’nin sahibi olup paraya para demeyen Doğramacı, bu vasiyeti bu yaşta mı hatırladı nedir, 2008’de babasının vasiyetini gerçekleştirdi. Orada teravih namazını da sandalyede kıldı.
Bu kiliseli havralı câminin açılışında kimler vardı? E canım kimler olmaz! Açılan sıradan bir câmi değil ki gidilmesin. Bakanlar bu açılışa koştular: Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu, Elazığ Milletvekili Necati Çetinkaya, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ile RTÜK Başkanı Zahid Akman.
Bu üç başlı ibâdethaneyi beğenen bir ilâhiyat pröfesörü var ki, hepiniz tanırsınız: Şahin Filiz. Ama beğenen, “Çok güzel olmuş” diyen birisi daha var: Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu…
Değerli okuyucular! 450 sene kadar önce Hindistan’da İslâm karşıtlığıyla meşhur Ekber Şah isminde bir hükümdar vardı. İslâmı da dışlar gözükmeyerek, üç dinin birleşmesinden meydana gelen yeni bir din ortaya koydu. Bayağı muvaffak da oldu. Üstelik de ortaya koyduğu dinin adına da Allah’ın dini mânâsına Din-i İlâhî diyerek. Halbuki, onun Din-î İlâhî dediği, aslında dini tahrifin ta kendisiydi.
Bunu niye mi yazdım? Pek mühim bir sebebi yok canım. Tarihten bir not olsun diye…
Yazacak başka bir şey bulamadığım için. Yani laf ola beri gele… Laf olsun torba dolsun diye yazdım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi