Oy kullanmak caiz (mi) ?

Oy kullanmak caiz (mi) ?

Seçim yaklaştıkça oy kullanmanın fıkhî yönüyle ilgili tartışmalar da artarak devam ediyor. Bazı illerde bu konuda el altından cd, bildiri ve broşürlerin dağıltıması da medyaya yansımaya başladı. Seçim zamanı daraldıkça bunun daha da artması mümkün.
Peki böylesine önemli bir konu tartışılmasın mı? Elbette tartışılacak. Ancak her konu gibi bu konuda da tartışmanın usulüne uygun yapılması önemli. Sıradan vatandaşın kendisini ilgilendirdiği kadarki kısmıyla ilgili tartışmalara girmesi, asıl konuyu ise işin ehli olan uzmanlara bırakması ve kendisinin de bu ehil uzmanların söylediklerine göre hareket etmesi daha uygundur.
Bir yerde her konuda her kes konuşursa işler içinden çıkılmaz olur. Nitekim Türkiye de siyaset ve dini konular gibi bazı konuların içinden çıkılması güç hale gelmelerinin bir sebebi de bu olsa gerek.
İşin İslami yönüyle ilgili asıl konuşması gerekenler İslam alimleridir. Bu konuda uzman olmayan sıradan insanların tartışmaya sınır tanımaksızın dalmaları ve oy kullanmayı küfür sebebi sayacak kadar ileri gidişleri acınacak bir tablodur. Halbuki tekfir konusu çok hassas ve bir o kadar da tehlikeli bir konudur. Çünkü tekfir edilen insanda küfür sebepleri yoksa o tekfirin sahibine dönmesi tehlikesi barizdir. Öyle ki bu konuda bizzat Resulullah (sav) uyarı yapmakta ve şöyle buyurmaktadır: "Kim bir insanı kafir diye çağırırsa yahut öyle olmadığı halde ey Allah’ın düşmanı derse söylediği söz kendisine döner” (Buharî, “Feraiz”, 29; Müslim, "İman", 27)
"Bir insan müslüman kardeşine ey kafir diye hitap ettiği zaman, ikisinden biri bu sözü üzerine almış olur. Şayet söylediği gibi ise küfür onda kalır, değilse söyleyene döner" (Buharî, "Edeb", 73; Müslim, "İman", 26).
Oy kullanma işi fıkhi, ameli bir konu olup tartışmaya açıktır. İctihada açık konularda ise farklı görüşlerin ortaya çıkması doğaldır. Dolayısıyla her iki tarafında anlayışlı davranarak birbirinin görüşüne tahammül göstermesi esas alınmalıdır. Aksi halde değil asgari, azami müştereklerde dahi ittifak düşünülemez. Önemli olan konuyu değerlendirenlerin konuda uzman ve ehliyetli olmalarıdır.
Bir diğer yersiz tartışma da İslami cenahtan değişik parti bünyesinde çalışan Müslümanların tartışmasıdır. Daha doğrusu bir tarafın diğerini tekfire yeltenmesi veya münafıklıkla suçlaması. İnanç açısından tehlikeyse bu her ikisi içinde geçerli olup bu konuda biri diğerinden daha şanslı değildir.
Doğru olan siyasetle uğraşan Müslüman’ın siyaseti yalnızca bir araç olarak görmesi. Amaç ise Allah (cc) ın dinini ihya ve ikame etmektir. Bunun için asıl olan nebevi metot olan davet, tebliğ, eğitim vb tüm meşru vasıtaların kullanılmasıdır. Siyaset ise nebevi metotla çalışırken yolumuza çıkan ve çıkması muhtemel engelleri aşmada bir vasıtadır. Yoksa davanın kendisi değildir.
Siyaset özellikle Türkiye’de çirkef halini almıştır. Buna rağmen bir sürü şaibelerle kuşatılmış bulunan herhangi bir partiyi İslami davanın kendisi diye algılayıp öylece lanse etmek her şeyden önce İslam’ın kendisine hakarettir. Zira İslam’ın kaynağı vahyi ilahidir. Partilerin tüzükleri ise beşeri sistem ve ideolojilere dayanır.
Ancak şurası da unutulmamalıdır ki burada yaşayan bir insan için oy kullanmaktan kaçmak, o kişiyi sorumluluktan kurtarmamaktadır. Müslümanların oy kullanmaması tam tersine İslam düşmanlığını şiar edinen bir partinin kazanmasına zımnen destek vermektir ki bu daha büyük bir vebaldir… (bu konudaki fikhi delilleri isteyen kardeşlerimle paylaşabilirim)
TAVSİYELER
Nebevi metodu yol edinen, siyaset fanatizmine bulaşmayan, taasuptan uzak, her konu gibi bu konuya da objektif yaklaşan basiretli Müslüman’lara şunları tavsiye ederiz.
• Asıl uğraş ve çabamız nebevi metot çerçevesindeki ameller olsun. İnsanları partiye değil İslam’a davet edelim. Gerekli İslami şuuru kavrayan bir mü'min kime oy vereceğini zaten bilir.
• Siyaseti amaç değil araç olarak değerlendirme, imkan ve meşruiyet ölçüleri dahilinde davet yolundaki engelleri aşmada vasıta kılma.
• Konuya fanatik siyasetçi üslubuyla değil tarafsız bir davetçi vakarıyla yaklaşma. Dolayısıyla hangi parti İslam’ın ve Müslümanların maslahatına uygunsa desteğimizi ona verme…
• Tekfir konusunun hassaslığını bilerek insanları tekfir etmekten sakınma. Unutmayalım ki hiç kimseyi tekfirle görevli değiliz. Mahşer günü herhangi bir insanı niçin tekfir etmediğimiz sorulmayacak. Aksine bir mü’min i tekfir etmişsek bunun hesabı çok zor olacaktır…
• Bu konunun kardeşliğimizi zedelemesine asla izin vermeme, unutmayalım ki partiler, seçimler, parlamentolar vs. geçicidir ama kardeşlik bakidir.
• Tartıştığımız zaman sözümüzün üste çıkmasını değil sadece hakkın ortaya çıkmasını hedefleme. Hak namına değil de nefis namına tartışma münafıklık alametlerinden sayılmıştır…
• Oy kullanılması ve hangi bir partiye verileceği ictihada dayalı bir fetva konusudur. Fetva ise zaman mekan ve şahsa göre değişebilir…
• Her fıkhi konu gibi bu konuyu da işin ehli olan alimlere bırakalım ve gerektiğinde onlara müracaat edelim. Bilgimizin yeterli olmadığı konuları tartışmak hem zaman kaybıdır, hem de ciddi sorumluluklara sebep olabilir.
• Oy kullanan ve kullanmayan taraflar olarak birbirimizi hoş görme, kendi görüşümüzü tek doğru olarak kabul edip karşı tarafı dalalette görme ve rencide etme yoluna gitmeme…
• İslami Saiklerle oy kullanma, dolayısıyla İslam a ve Müslümanlara faydalı olacak veya onlara gelebilecek zararlara engel olacak bir partiyi tercih etme.
• Her amelimizden hesaba çekileceğimizi unutmama, siyasi tavrımızı belirlerken de bunu aklımızdan çıkarmama…
• Desteklediğimiz partinin İslam adına Müslümanlara verdikleri sözlerinde durup durmadığını takip etme ve değerlendirme. Gerektiğinde sorgulayıp uyarma…
• İslami camiadan ikinci bir pati varsa bir tarafın kendi partisini mutlak doğru diğerini de mutlak yanlış görmemesi..
Allah (cc) kalplerimizin arasına ülfet ve muhabbet koysun. Ümmeti Muhammed in saflarını birleştirsin, ihtilaflarımızı iftiraka dönüştürmekten muhafaza eylesin. Amin!..
Şeyh edabali’nin Osman gaziye vasiyeti
Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler.

En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..

Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.

Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...
(Okuyucularımın yoğun talepleri ve önemine binaen bu konuyu yeniden tekrarlamış bulunuyorum.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi