Yıkılsın halkı düzen bu düzen!
- Lütfü Bey; kimileri Başbakan Erdoğan gibi “Kriz teğet geçti” derken, kimileri de aksini iddia ediyor. Üstadım; sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
- Krizin teğet geçmesi ne demektir; hafifçe değip geçmesi demektir. Ancak gerçek şudur ki kriz değip geçmemiştir; delip geçmiştir! Bu, işsizlik oranını gösteren resmi rakamlardan da bellidir. Türkiye tarihinde böylesine yüksek işsizlik oranı görülmemiştir. Kapanan iş yeri sayısı krizin değip geçmediğini, delip geçtiğini göstermektedir! Gerçi Hükümet, “Bu krizde 2001 krizindeki gibi bankalar batmadı” demektedir ama, durum daha da vahimdir. Çünkü bankalar batmamıştır ama, fabrikalar batmıştır! Batık bankaların yerini batık fabrikalar almıştır! Ancak krizin hiç etkilemediği yerler de vardır; bunlar Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, bakanlıklar, Genelkurmay Başkanlığı ve topyekün bürokratik makamlardır! Çünkü bu makamlarda oturanlar sanki ülkede hiç kriz yokmuşçasına yaşamaktadır. Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’ına, Başbakan’ından bakanlara, bakanlardan Genelkurmay Başkanı’na, Genelkurmay Başkanı’ndan Anayasa Mahkemesi Başkanı’na, Anayasa Mahkemesi Başkanı’ndan Yargıtay, Danıştay, Sayıştay başkanına, onlardan da YÖK Başkanı’na kadar devlet görevlilerinin hepsi en pahalı, en son model Mercedes’lere binmektedir. Bırakın onları, en küçük illerin valileri ve yeni general olmuşlar bile Mercedes’ten başka arabaya binmemektedir. Anlaşılan ekonomik kriz devlete değip bile geçmemiştir, ama milleti delip geçmiştir! Ancak ekonomi konusunda asıl üzerinde durulması gereken bu kapitalist düzendir. Zengini daha zengin yapan, fakiri daha fakir yapan bu kapitalist düzendir. Nitekim mesela son beş yılda ülkemizin en zenginlerinden kimisi on kat, kimisi beş kat daha zenginleşirken, halk kat be kat fakirleşmiştir. Hükümetler değişse de bu düzen değişmedikçe zengin daha da zenginleşecek, fakir daha da fakirleşecektir. Bu kapitalist adi düzen yıkılıp, yerine insanca-hakça adil bir düzen kurulmadıkça zenginin daha zenginleşmesi, fakir halkın daha fakirleşmesi sürüp gidecektir. Öyleyse yıkılsın halkı düzen bu düzen!
MİLLETLE SAVAŞAN, DÜŞMANLA SAVAŞAMAZ!
- Meclis eski Başkanı Bülent Arınç, Ergenekoncu paşaları kastederek “İyi ki Türkiye bunların zamanında savaşa girmemiş. Bunların savaşacak hali yok” dedi. Onun bu sözleri Genelkurmay’ın da, holding medyasının da büyük tepkisini çekti. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Her Allahın günü milletle savaşan paşaların, düşmanla savaşmaya hali kalır mı? Gerçek şu ki, paşalarımız tüm enerjilerini, vakitlerini milletin iradesiyle, milletin değerleriyle savaşmaya ayırıyor. İşte Bülent Arınç’ın sözlerini bu gerçeğin ışığında değerlendirmek gerekiyor. Gerçi Bülent Arınç, bu sözleriyle sadece “Ergenekoncu” denilen paşaları kastetmiş ama, mesela Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay’a “Darbe yapmak için medya desteği lazım” diyen eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt gibilerin de “Ergenekoncu” denilen paşalardan bir farkı var mı? Demek ki bunların Ergenekoncusu da aynı, Engerekoncusu da aynı! Kaldı ki paşalarımızın savaşma kabiliyetiyle ilgili değerlendirmeler sadece günümüzle de sınırlandırılmamalı. Mesela Kıbrıs harekatında paşalarımızın kendi savaş uçaklarımıza kendi savaş gemimizi batırttıkları da unutulmamalı. Böylesine küçük çaplı bir savaşta bile kendi uçaklarımıza kendi gemimizi batırtan o paşalar, mesela o günlerde Sovyet Rusya ile bir savaşa girseydik bilmem ki ne yaparlardı? Hadi onu geçelim; mesela ABD askerleri Türk subaylarının başına çuval geçirdiğinde, dünyanın gözü önünde ordumuzun onurunu çiğnediğinde bu paşalarımız ne yaptılar? Ne yazık ki elleri kolları bağlıymışçasına oturup, bu duruma teslim oldular. Acaba ordumuzun onurunu koruyamayanlar, ülkemizi nasıl koruyacaklar? Paşalarımız darbe yapıp milletin tepesine çıkmak için uğraşacaklarına, ABD askerlerinin Türk subaylarının başına geçirdiği çuvalı çıkartmak için uğraşsınlar!
AMERİKANCI PAŞALARLA SOLCU DARBE OLUR MU?
- Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Hasan Cemal gibi basının tanınmış isimleri 12 Mart 1971 öncesinde bir askeri darbe gerçekleştirmek için generallerle işbirliğine girişmişlerdi. Şimdi de Mustafa Balbay gibi basınımızın bazı tanınmış isimleri bir askeri darbe gerçekleştirmek için generallerle işbirliğine girmişler. Basınımızın bu tanınmış isimlerinin ortak özelliği solcu olarak bilinmeleri ve 27 Mayıs 1960 darbesi gibi solcu denilen bir darbe gerçekleştirmek istemeleri. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- 27 Mayıs 1960 darbesi de dahil, ülkemizde hiçbir zaman solcu bir darbe olmadı ki. 27 Mayıs 1960 darbesini gerçekleştirenler daha ilk açıklamalarının ilk cümlesinde “ABD ittifakına, NATO’ya bağlıyız” demediler mi? ABD ittifakına, NATO’ya bağlılığını ilan eden her darbe sağcı darbedir. Belki şimdi kimilerinin aklına “Peki ama 27 Mayıs darbesi Amerikancı Adnan Menderes Hükümeti’ne karşı gerçekleştirilmemiş midir” sorusu gelecektir. Ancak Menderes’in Amerikancı olması neyi değiştirir? Unutmayalım ki, mesela 12 Eylül 1980 darbesi de ABD yönetiminin “Bizim oğlanlar” dediği generallerce “Morrison Süleyman” denilen Amerikancı Süleyman Demirel Hükümeti’ne karşı gerçekleştirilmiştir. ABD işine geldiğinde Amerikancı siyasetçileri iktidardan indirir, yerlerine de Amerikancı generalleri getirir. 12 Mart 1971’de de Amerikancı siyasetçileri iktidardan indirmiş, yerlerine de Amerikancı generalleri getirmiştir. Amerikancı siyasetçilerin iktidardan indirilmesi için generallerle işbirliğine girişen aydınlar, gazeteciler ise yine işbirliğine giriştikleri generallerin marifetiyle hapishanelere gönderilmiştir. Zaten darbe yapar yapmaz “ABD ittifakına, NATO’ya bağlıyız” diye açıklama yapan, mevcut düzeni koruyup kollamakla vazifeli olan generallerin başka türlü hareket etmesi mümkün değildir. Kaldı ki mevcut düzeni değiştirmek isteyenler, bunun askeri darbeyle değil halk devrimiyle gerçekleşeceğini bilir. Dünyadaki devrimlerin, mevcut düzenin koruyup kollayıcılarına karşı oluşturulan halk güçlerince gerçekleştirildiğini bilir. Nitekim Fransız devrimi de, Sovyet devrimi de, Çin devrimi de, İran devrimi de, mevcut düzenin koruyup kollayıcılarına karşı oluşturulan halk güçlerince gerçekleştirilmedi mi? Öyleyse kendisine “devrimci” diyenlerin paşalara değil halka güvenmesi gerekmez mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.