Barış olsun ki, ilkbahar sonbahar olmasın!
- Lütfü Bey; ülkemizde 30 yıldır süren iç savaşa son vermek için başlatılan barış sürecine, “Madem devlet PKK ile barış masasına oturacaktı, o halde bizim çocuklarımız neden öldü” diye karşı çıkanlar da var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Öncelikle “Bizim çocuklarımız neden öldü” diye soran insanları anlamamız gerekli. Tıpkı Kürtlük uğruna Türklük elden mi gidiyor şeklinde kafalarında soru işaretleri olan insanları anlamamızın gerekli olduğu gibi. Devletin PKK liderliğiyle başlattığı barış görüşmelerine kafalarında soru işaretleriyle yaklaşan, hatta itirazı olan her insanı barış düşmanı olarak görmemeliyiz. Şiddet içermedikçe her düşünceye, hür düşünceye saygı göstermeliyiz. Bu barış sürecinin Kürtlerin kadar Türklerin de ikna edilmesiyle, Kürtlerin kadar Türklerin de istemesiyle başarıya ulaşacağını bilmeliyiz. İnsanların sararan yapraklar gibi toprağa düştüğü sonbaharın yerini, yaprakların yeşerdiği ilkbaharın almasını istiyorsak, bırakalım da yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın! Bu barış sürecine kafalarındaki soru işaretleriyle yaklaşan insanların da kafalarındaki soru işaretleri cevaplansın. Onlar da ikna edilmeye çalışılsın. Sorunuzda dile getirdiğiniz gibi, “Madem devlet PKK ile barış masasına oturacaktı, o halde bizim çocuklarımız neden öldü” diye soranlar var. Oysa artık “Bizim çocuklarımız neden öldü” yerine, “Bizim çocuklarımız neden ölsün” diye sormakta yarar var! Öyle ya, ülkemizde 30 yıldır süren bu iç savaşta 50 bin insan ölmesine rağmen PKK yok edilemedi. Devlet 30 yılda her türlü savaş yöntemini denedi, ama yine de PKK’yı bitiremedi. Zaten devlet her türlü savaş yöntemini denemesine rağmen PKK’yı yok edemediği için barış görüşmeleri gündeme geldi. Devlet de gördü ki, 30 yıldır süren bu iç savaş 130 yıl daha sürse, yine PKK bitmeyecek. Devlet de gördü ki, bugüne kadar 50 bin insanın öldüğü bu iç savaşta 150 bin insan daha ölse, yine PKK yok olup gitmeyecek. Öyleyse bizim çocuklarımız neden ölsün? İşte “Bizim çocuklarımız neden öldü” diyenler de artık bu gerçeği görsün. Onlar kaybettikleri evlatlarının acısıyla yanıp kavruldu, bari başkaları evlat acısıyla yanıp kavrulmasın. 30 yıldır süren bu iç savaş hayatlarının ilkbaharındaki gençler için hayatlarının sonbaharı oldu; ama artık böyle olmasın!
TÜRKLÜĞÜN TÜRKÇÜLÜĞÜ İFADE ETMEDİĞİ BİR ANAYASA!
- Aralarında İlber Ortaylı, Hasan Celal Güzel’in de bulunduğu 300’e yakın aydının, “Türk ifadesi anayasadan çıkartılmasın” içerikli bildirisi tartışma yarattı. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bence bu konu Türk’ün, Türklüğün neyi ifade ettiğine göre değerlendirilmeli. Mesela Osmanlı’da Türklük, Türkçülüğü ifade etmezdi. Oysa Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Türklük, Türkçülüğü ifade eder hale getirildi. Nitekim Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşı İsmet İnönü, 1925 yılında Türk Ocakları’nda yaptığı konuşmada, “Vazifemiz Türk vatanı içinde Türk olmayanları behemehal Türk yapmaktır. Türklüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız” dedi. Evet, aynen bunları söyledi. Yine Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşlarından Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt ise, “Türk olanlar bu ülkenin sahibi, efendisidir; Türk olmayanlar ise hizmetçisi, kölesidir” şeklindeki sözleri dile getirdi. Sonuçta çocuklar ta ilkokuldan beri bu Türkçü zihniyetle yetiştirildi. Her sabah Türk olmayan çocuklara da “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” andı söyletildi. Türk olmayanlar da zorla Türk yapılmak istendi. “Ben Türk değilim, farklı milliyettenim” diyenlere “Zulümlerden zulüm beğen” denildi. Bırakın geçmişi, Cumhuriyeti koruyup kollama adına 12 Eylül 1980’de darbe yapıp bugünkü anayasayı yaptıran darbeci generaller de bu zihniyete sahipti. Onlar da Türk olmayanları, örneğin Kürtleri zorla, işkenceyle Türk yapmak istedi. Dahası, onlar Atatürkçü olmayanları da zorla, işkenceyle Atatürkçü yapmak istedi. Bu yüzden Diyarbakır Cezaevi’nde Kürtler, Mamak gibi cezaevlerinde de devrimciler ile ülkücüler ağır işkencelerden geçirildi. İşte halen yürürlükte olan 12 Eylül Anayasası da insanları zorla Türk ve de Atatürkçü yapmak isteyen bu zihniyetin eseri. Ta başta da dediğim gibi, Türk kelimesinin anayasadan çıkartılıp çıkartılmaması Türk’ün, Türklüğün neyi ifade ettiğine göre değerlendirilmeli. Osmanlı’da Türklük, Türkçülüğü ifade etmezdi. Osmanlı topraklarında yaşayan herkese Türk denilmezdi. Ancak Cumhuriyet döneminde Türklük, Türkçülüğü ifade eder hale getirildi. Türkiye’de yaşayan, vatandaş olan herkese Türk denildi. Anayasada “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür” şeklinde ifade yer aldı. Yeni anayasada bu tür ifadeler olmamalı. Bu ülkede sadece Türklerin yaşamadığı, Kürt, Laz, Çerkes gibi pek çok farklı milliyetin yaşadığı unutulmamalı. Yeni anayasa Türklüğün, Türkçülüğü ifade etmediği bir anayasa olmalı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.