Darbeler solu ezdi, ama sol yine de darbeci!
- Lütfü Bey; Türkiye’nin askeri darbeleri sorguladığı, yargıladığı bu dönemde CHP sözcüleri de, solcu aydınlar da “Askeri darbeler asıl solu ezdi” şeklinde bir görüş dile getiriyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Askeri darbelerin solu ezdiğini dile getirenlerin, askeri darbelere karşı olması gerekir değil mi? Askeri darbelere en başta onların tepki göstermesi gerekir değil mi? Ancak gerçek öyle mi? Gerçek şu ki, CHP geçmişte askeri darbeleri desteklemiştir. Nitekim CHP yöneticilerinin bazı sözleri, bazı yaklaşımları, bugün bile orduyu darbe yapması için kışkırtıcı mahiyettedir. Daha geçenlerde CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce, Hükümet’e karşı darbe yapmayan, en azından Hükümet’e karşı sert bir tutum takınmayan ordunun komutanlarını kışkırtırcasına, “Bunlar hafif, yumuşak komutanlar” dedi. Daha önce de CHP yöneticilerinden Süheyl Batum, darbe yapmayan ordu için, “Meğer ordu kağıttan kaplanmış” demişti. Yine CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı da, darbe yapmayan komutanlara “Görevinizi yapmıyorsunuz, Cumhuriyet’i koruyup kollamıyorsunuz” diye seslenmişti. CHP’lilere göre, darbe yapmayan ordu görevini yapmıyor demek ki! Sadece bu hükümete karşı değil, Adnan Menderes’in başında olduğu Demokrat Parti Hükümeti’ne ve Süleyman Demirel’in başında olduğu Adalet Partisi Hükümeti’ne karşı da CHP ordunun darbe yapmasını teşvik etmişti. Ancak 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’de darbe yapıp sağcı Süleyman Demirel’i başbakanlıktan uzaklaştıran ordu, asıl solcuları, sosyalistleri ezmişti. Solcuları işkenceden geçirmiş, katletmişti. Peki askeri darbelerden böylesine zarar gören solcuların daha sonra ne yapması gerekirdi? En ufak bir darbe teşebbüsüne karşı bile tepki göstermesi gerekirdi. Ama örneğin solcu denilen, devrimci denilen DİSK, askeri darbelerden en çok zarar gören sendika olmasına rağmen, 28 Şubat darbesini teşvik eden, destekleyen kuruluşlardan biriydi. Maalesef ülkemizin çoğu solcusu adeta “Darbeler bizi ezdi, ama yine de darbeciyiz” der gibi! Oysa diğer ülkelerdeki solcular askeri darbeleri bırakın desteklemeyi, askeri darbelere karşı en büyük mücadeleyi verdi. Halk da örneğin Şili, Arjantin, Brezilya da olduğu gibi, askeri darbelere karşı en büyük mücadeleyi veren solcu partilere oyunu verip onları iktidara getirdi. Bu gibi örnekler de gösteriyor ki, halk darbeleri destekleyenleri desteklemiyor demek ki!
PATRON GİBİ SENDİKACILARA HAYIR,ONLARDAN İŞÇİYE GELMEZ HAYIR!
- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, geçenlerde yaptığı konuşmada “Sendikalaşmayı destekliyoruz” dedi. Sizin ülkemizdeki sendikacılık ve sendikacılar hakkındaki değerlendirmeniz nedir?
- Bugün ülkemizdeki 11 milyon işçiden 1 milyonu bile sendikalı değildir. 16 milyon ücretlinin büyük bir bölümü asgari ücretlidir ve ülkemizdeki asgari ücretle bırakın bir ailenin, bir kişinin geçinmesi bile mucizedir. Yine ülkemizdeki ücretlilerin büyük bir bölümünün iş güvenliğinin olmadığı koşullarda çalıştığı bilinmektedir. Nitekim Türkiye ölümlü iş kazalarında Avrupa’da birincidir. Neyse uzatmayayım; sırf bunlar bile bize Türkiye’de sendikalaşmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Gözünü kâr bürümüş kapitalistlere karşı emekçilerin hakkını savunacak sendikaların ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir. Çalışanların alın terini, emeğini acımasızca sömürüp servetine servet katanların karşısına dikilecek sendikalaşmanın ne kadar elzem olduğunu göstermektedir. Acaba Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Sendikalaşmayı destekliyoruz” derken böyle bir sendikacılığı mı destekliyor, onu bilmiyorum. Ancak geçmişten beri ülkemizin egemenlerinin sarı sendikacılık denen bir sendikacılığı desteklediğini biliyorum. Sarı sendikacılık, işçileri patronlara peşkeş çekip satan sendikacılıktır. Sarı sendikacılık, sendikacıları zenginleştiren sendikacılıktır. Bakın bugün ülkemizde serveti onlarca milyon dolarla ifade edilen sendika başkanları var. Kumar masalarında büyük parasına kumar oynadığı haberleri medyada yer alan sendika başkanları var. Yine mesela işçilerin parasıyla Türkiye ve Kıbrıs’ta beş yıldızlı oteller yaptıran ve bu otelleri kızı ile damadına işletip büyük paralar kazanan sendika başkanları var. Hatırlarsanız; geçmişte Maden-İş Başkanı Şemsi Denizer’in de işçilerin parasıyla kendisine dünyanın en pahalı arabalarından birini aldırdığı ortaya çıkmıştı. Şemsi Denizer’in, İstanbul’un ünlü eğlence mekanlarında vur patlasın çal oynasın şeklinde bir hayat sürdüğü haberleri medyada yer almıştı. İşçi gibi değil patron gibi yaşamak mıdır sendikacılık? Ya da işçi sınıfını patron sınıfına peşkeş çekip satmak mıdır sendikacılık? Maalesef ülkemizde yaygın olan da bu tür sendikacılık. Bu tür sendikacılığa hayır! Bu tür sendikacılıktan işçi sınıfına gelmez hayır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.