Kürt meselesinin çözümü; statükocu yaklaşımların uzağına düşer
Obama’yla beraber Irak’tan Afganistan’a birçok meselede global çapta bir hareketlilik yaşanıyor. Kartlar yeniden karılıyor. Bir önceki Amerikan yönetiminin soyunduğu küresel fetih çılgınlığı, küresel çapta derin siyasi ve ekonomik kayba, ahlâk zaafına yol açtı. Şimdi hasar telâfi edilmek isteniyor.
Nisan ayının ilk haftasında, Türkiye’ye, bu açılımın bir gereği olarak geliyor, Obama. Ülkeyi ve bölgemizi ilgilendiren birçok meseleyi görüşecek. Bunlardan birisi de, “Kürt meselesi” olacaktır.
Kürt meselesi deyince sadece bizdeki Kürt sorunu akla gelmemeli. Kürt meselesi, ülke sınırlarını aşan, ama tüm yönleriyle de bizimle alakalı bir meseledir.
Meselâ, Irak Kürtlerinin siyasi ve ekonomik devinimi bizi ırgalamaz, diyebilir miyiz? Burada oluşan “Kürt ulusal bilinci”nin Türkiye’de, İran ve Suriye’de yaşayan Kürtleri etkilemediğini söyleyebilir miyiz?
Osmanlı sonrası bölge halkları ulus devlet inşaası peşinde koşarken, kimi Kürt örgütler de kendi ulus devletine tamah ettiler. Bölgesel ve uluslararası dengeler, onlara bu şansı vermedi. Bu siyasi hedefle oyalandılar, sınırları içinde yaşadıkları ulus devletlere karşı kullanıldılar. Lâkin, bedeli tüm bölge ve hassaten Kürtler için çok ağır oldu.
Şimdi, genelde Osmanlı ve özelde de Irak işgali sonrası yaşanan tüm acı tecrübeler; bölge halklarının geleceğinin, ekonomik zenginliğinin, kalkınmasının ve sosyal barışının ne bir tek ulus devletle, ne de tek bir etnik yapıyla mümkün olmadığını ayan beyan ortaya sermiştir.
Kürtler huzurlu olmadan Türkler de, Araplar da, Acem de mutlu olamayacaktır. Bunun aksi de doğrudur. Bölgenin huzuru bütün etnik yapıların ortak huzuruyla mümkündür.
Bu gerçeği bugün daha iyi hissedebiliyor bölge halkları. Siyasilerin de söylemlerini bu minvalde geliştirdiklerini düşünüyorum. Birbirine eklemlenmiş gelecek tasavvurları, kansız bir gelecek için tek çıkış yolu.
Kürt sorunu, her şeyden önce bir bölge sorunudur. Ancak bu bütünlük içerisinde, Türkiye, kendi Kürt sorununa çözüm üretebilir, üretmelidir de.
TRT ŞEŞ gibi çok önemli adımlar atıldı. Ama bunun arkasının mutlaka gelmesi gerekiyor. Siyasi irade de bunun farkında.
Cengiz Çandar, geçenlerde, kendisinin de içinde bulunduğu üç gazeteciye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Tahran yolunda; “Önümüzdeki günlerde Kürt meselesine ilişkin iyi şeyler olacak” dediğini yazmıştı.
Sayın Gül’ün bu sözünün açılımını, hükümetin de paylaştığı belli. Ama bu açılımın hangi boyutlarda olacağını bilemiyoruz tabiî. Hakiki ve sorun çözücü açılımlar olmasını umut ediyoruz.
Gerçekci bir açılımın yapılabilmesi için de, ulus devlet kuruldu kurulalı korku ve şüpheye mebnî Kürt idrakini terk etmek durumunda, hem siyasi, hem de bürokratik kadrolar.
Açılımın sağlıklı ve korkuları tetiklemeden yapılabilmesi için PKK’nın silahsızlandırılma çalışmaları çok önemli. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin gelecek aylarda Erbil’de örgütün silahsızlandırılması hedefiyle bir Kürt konferansının toplanacak olmasını haber vermesi ve Sayın Gül’ü ağırlarken, PKK’ya; “Ya silahı bırakın, ya da Irak’ı terkedin” demesi de.
PKK’nın silahsızlandırılmasının önünde ise, önemli engeller var elbette. Örgütün lider kadrosunun ve dağdaki insanların gelecek kaygıları gibi. Bu örgüt üzerinden Türkiye ve İran üzerinde baskı oluşturan yabancı güçlerin beklentileri gibi.
Engellerden birisi de, malûm Ergenekon çetesi. Akan kandan siyasi rant devşiren, karapara trafiğinden ciddi nemalanan bu çetenin önemli hayat damarlarından birisidir PKK.
Ergenekon çetesinin sıkıştığı bu günlerde; dağdakilerin gelecek kaygılarını ciddiye alan ezber bozucu yeni açılımlar sunmak için ülkenin önünde bir fırsat var. Akan kanı durdurmak ve Türkiye'nin önünü açmak üzere bu fırsat değerlendirilmeli.
Meseleye komplekssiz ve cesaretle yaklaşmalı. Vatanseverlik, vatanın tüm coğrafyasını, bütün insanlarıyla beraber sevmekle olur. Kültürel haklar devletin dağıtacağı bir ulûfe değildir, haktır, buna böyle bakmalı ve bu doğrultuda çözümler sunmalı.
Âdil gelir dağılımı, temel insan ihtiyaçlarının karşılanması, işsizliğin giderilmesi gibi sorunlar bütün ülkeyi ilgilendiren ortak sorunlardır. Bunlarla beraber bölgenin özel konumundan neşet eden taleplere de, bölgesel Kürt realitesi çerçevesinde yaklaşılmalı.
Kimi partiler, sırf muhâlefet olsun diye atılacak adımları sert eleştirecekler. Kimileri de, “Vatan elden gidiyor” nâraları atacak. Bu ülke, bu sorununda, statükoculuktan çok çekti. TRT ŞEŞ açılımı bile statükocuların beslediği korkunun anlamsız olduğunu, kendi halkına güvenmemekle hata ettiğini göstermedi mi?
İç ve bölgesel meselelerimizde inisiyatifi biz ele almadığımızda başkalarına dâvetiye çıkarmış oluyoruz. Sonrasında şikâyet etmenin reel bir anlamı kalmıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.