Hangi kanuna göre yasak?..
Yine aynı hikaye!..
2007 Temmuz Genel Seçimi sırasında sandıklardan birisinde bulunun başörtülü bir görevli sebebiyle rahatsızlık hisseden bir vatandaş yargıya başvurmuş ve 'böyle bir şey olamayacağı...' şeklinde karar çıktığı için şimdi sandıklarda başörtülü sandık görevlisi bulunamayacakmış.
Neden?
Yüksek Seçim Kurulu öyle karar almış da ondan.
YSK, temyizi olmayan yargı kurumlarından. Verdiği karar kesin yani.
YSK'nın 'TC Kimlik numaralı nüfus cüzdanı olmadan oy kullanılamayacağı' şeklindeki kararı tartışıldı günlerce ve sonunda TC kimlik numaralı nüfus hüviyet örneğinin geçerli olabileceği şeklinde bir kararla iş yumuşatıldı.
Şimdi de sandık kurullarında görev alacak kişilerle alakalı böyle bir şey çıktı karşımıza.
Olacak olan ne?
Normal şartlar altında on binlerce sandıkta görevli olan insan, başörtülü ya da değil, gelip görevlerini yapacak.
Ama özellikle gazetecilerin tarassut altına girebilecek sandıklardan birisinde ya da işgüzar vatandaşların oy kullandığı bir başka sandıkta problem çıkacak.
Daha doğrusu problem çıkarılacak.
Başörtülü sandık kurulu görevlisi olurdu, olmazdı tartışması yapılıp, herhangi bir kanunda olmayan ve birilerinin keyfine göre konulup uygulanan bir yasak sebebiyle, ortalık yine karışacak...
Başörtüsü ile ilgili yasak, malum Anayasa'ya aykırı.
Aynı şekilde kanunlara da aykırı.
Anayasa ve kanunlarda olmayan bir hususu, hem de temel haklardan sayılması gereken bir hususu yasak kapsamına almak ve yasak uygulamak, aslında cezayı müstelzim bir suç!..
Suç, çünkü insanların temel haklarını kullanmalarının önüne, kanunla tesbit edilmemiş bir engel getiriliyor.
Ancak, bu hususta harekete geçmesi ve bu suçu işleyenlere 'durun bakalım' demesi beklenen mekanizmalar paslandığı için olsa gerek, bu konu ile ilgili işlem bile yapılamıyor.
İş kapanın elinde kalıyor yani.
Üniversite önlerinde yaşanan trajedi ya da komedinin bir benzeri seçim sandıklarının bazılarında yaşanacak şimdi.
-Dur, bu kılıkta burada bulunamazsın, diyecek birileri şimdi.
-Neden, diye sorulduğunda da:
-Kanun var, nizam var, diyecekler büyük ihtimalle...
-Peki hangi kanun, hangi nizam? Sorusu sorulduğunda da şişip kalacaklar. Ama yine de 'bu böyledir' diyerek, bildiklerini sandıklarını icra etmenin yolunu arayacaklar.
Nasıl ki üniversite önlerinde kızlarımızı geri çeviren zihniyet, aslında bal gibi suç işliyorsa, sandık önlerinde görevlileri geri çevirmeye kalkışacak zihniyet de aslında bal gibi suç işleyecek. Ama gariptir, bu türden insanlar tuhaf bir şekilde 'vazifesini yaptığını zannedenlerin' gururunu da yaşıyacaklar.
21. Yüzyılda modern bir insanın utanması gereken bir eylemden dolayı, gurur bile duyabilecekler yani...
İyi de, Yasamayı bir kenara bırakalım ama Yürütme ne yapacak bu arada?
Öyle ya, bu ülkede bir de Yürütme var ve bütün olup bitenlerin kanunlarda olduğu gibi cereyan etmesinden o sorumlu.
Yani sandık başlarına oturup, kanunlarda olmayan bir yasağı uygulama gayretine kapılabilecek olanlara karşı, yürütmenin tedbiri ne olacak?
Asıl önemli olan bu bizce.
Unutmayalım, 'Yasama, Yürütme, Yargı' sıralamasının hiyerarşik bir üstünlük belirtmiyor olduğu iddia ediliyor olsa da, 'Anayasa, Kanun, Yönetmelik' sıralaması hiyerarşik bir sıralamadır.
Ve Anayasa ve kanunlarda olmayan bir yasağın yönetmeliklerle uygulanmaya konulabilmesi, ciddi olarak bir yüzkarasıdır!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.