Arap liderler zirvede
Resmi adı Arap Devletleri Birliği olan, kısaca Arap Birliği diye anılan ve Arap dünyasındaki yönetimler arasında bir organizasyon mahiyeti taşıyan teşkilat, normalde güçlerin birleştirilmesi amacıyla kurulmuştur. Kuruluşu İkinci Dünya Savaşı’nın bitiş tarihi olan 1945’e gitmektedir. O tarihten bu yana Arap liderleri bir araya getiren ve ortak meselelerini tartışmalarını sağlayan birçok zirve düzenledi. Ama ne yazık ki Arap dünyasında bir güçbirliği oluşturamadı. Emperyalist baskı ve dayatmalar karşısında Arap dünyasının elindeki imkânları ve gücü değerlendirerek tavır koymasına öncülük edemedi. Bugün emperyalist cephe zayıfladığı ve gittikçe kan kaybettiği halde, Arap Birliği yine bunu yapamıyor.
Arap Birliği’nin kuruluşundan itibaren teşkilat üzerinde Mısır’ın önemli bir ağırlığı olmuş, merkezi olarak bu ülkenin başkenti Kahire seçilmiş ve genel sekreterleri de Mısırlı olmuştur. Sadece Mısır’ın Siyonist işgal devletiyle Camp David Anlaşması’nı imzalaması ve işgali resmen tanıması üzerine merkezi Kahire’den Tunus’a taşınmış, genel sekreterliğine de Tunuslu eş-Şazeli el-Kuleybi getirilmiştir. Bu durum 1990’a kadar devam etti ve o tarihte teşkilatın merkezi yeniden Kahire’ye taşındı; genel sekreterliğine de Mısırlı İsmet Abdülmecid getirildi. Şu anki genel sekreteri de eski Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa’dır.
Arap Birliği teşkilatı üyelerinin liderlerini bazen olağan, bazen de olağanüstü zirvelerde bir araya getiriyor. Fakat her ne kadar zirvelere çıksalar da yine emperyalizmin topuk hizasında kalmanın sıkıntısını yaşıyorlar. Bunun da en önemli sebebi güçleri değil, kelle sayısını hesaba katarak zirve toplantıları düzenlemeleridir.
Arap Birliği, 30-31 Mart tarihlerinde Körfez ülkelerinden Katar’ın başkenti Doha’da yine bir zirve düzenleyecek. Bu zirve öncesinde çok fazla gündeme gelmese de biraz tartışmalı geçebilir. Çünkü toplantının gündem maddelerinin en önemlilerini Filistin meselesiyle ilgili olanlar oluşturacak. Bu konudaki görüşmeleri de ABD’nin İsrail hesabını yakın takibe alması kuvvetle muhtemel. Ayrıca Arap Birliği’ne üye ülkeler, bu meselelerde ittifak halinde değil, bilakis cephelere ayrılmış durumdalar. Ortaya çıkan ihtilafların Doha Zirvesi’nde de belirgin bir şekilde kendini göstereceği anlaşılıyor.
Toplantı öncesinde en çok tartışmaya ve ihtilafa yol açan bir mevzu; zirveye kimlerin çağrılacağıydı. Tabiî tartışılan, üye ülkelerin liderlerinin çağrılması değildi. Teşkilat dışından da bazı ülkelerin liderlerinin davet edilmesi geleneğinin sürdürülüp sürdürülmeyeceğiydi. Bazı ülkeler buna özellikle İran’ın katılmasını engellemek amacıyla itiraz ediyorlardı. Türkiye’nin katılmasını istemeyen ülkelerin bulunduğuna dair tahminler de var. Bu yöndeki tutumlarını bir süre önce Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki hazırlık toplantılarında “Arap olmayanlar Filistin’e karışmasın” mesajı vererek ortaya koymaya çalışmışlardı. Böyle bir mesaj vermeleri, kendilerinin Filistin’e sahip çıkmalarından değil, Filistin meselesinin kendi kontrollerinden çıkmasını istememelerinden ileri geliyordu.
Bazıları Filistin meselesinde Türkiye’nin öne geçmesinden rahatsızlık duyduklarını belli ettiler. Ama bu, Arap liderlerin bir ortak tavrı değildir. Bilakis bazıları Türkiye’nin öne geçmesinden faydalanmayı ve Filistin için bir dayanışma içine girmeyi arzuladıklarını belli etmişlerdir. Zaten Filistin meselesiyle ilgili cepheleşme, bu konuda sergilenen tutumda da kendini göstermiştir.
Zirve öncesinde bazı Körfez ülkeleri İran’ın toplantıya çağrılması durumunda katılım düzeylerini düşüreceklerine dair açıklama yaptılar. Bu tartışmaların ardından alınan kararla zirveye Arap dünyası dışından kimsenin çağrılmayacağı duyuruldu.
Tartışılan bir konu da Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir’in katılıp katılmayacağıydı. UCM’nin Beşir hakkında tutuklama kararı çıkarması ve bu kararını onay için BM’ye göndermiş olması sebebiyle Arap Birliği teşkilatının onun zirveye katılması durumunda UCM polisliği yapmaya zorlanıp zorlanmayacağı endişesi vardı. İlk kez bu konuda Arap Birliği çağdaş emperyalizme kafa tuttu ve Beşir’in zirveye bir Cumhurbaşkanı sıfatıyla katılacağını, herhangi bir engel söz konusu olmadığını duyurdu. Bu elbette hayra alamettir ve Amerikan emperyalizminin takat kaybettiğine artık Arap Birliği’nin de inanmaya başladığına delalet eder.
Kahire’de yürütülen Filistin diyalog görüşmeleri de zirve sonrasına ertelendi.
Zirvenin gündeminde Filistin, Gazze ve Kudüs’ün ağırlıklı yer tutacağı tahmin ediliyor. Ama bakalım ortaya konanlar bir ceviz kabuğunu dolduracak mı? Onun değerlendirmesini de inşallah zirvenin tamamlanmasından ve sonuç bildirgesinin yayınlanmasından sonra yapacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.