Kriz derinleşirken; İslâm finans modelini tartışmak
Dünya ciddi bir ekonomik krizden geçiyor. G-20 zirvesi, bu krizin etkilerini en az zararla atlatmak amacıyla yapıldı. Daha önceden açıklanan paketlere trilyon dolarlık yeni destek paketi eklendi.
Küresel ekonominin kalbi zirvede alınacak kararlara kilitlenmişti. Küreselleşen dünyanın krizleri de küresel olduğundan dünya patronlarının alacağı kararlar, Brezilya sokaklarındaki insanları ilgilendirdiği gibi Çin’deki, Malezya’daki, Kore’deki ve Türkiye’deki insanları da ilgilendiriyordu. Bu yüzden dünya halkları sadra şifa bir çözüm bekliyordu. Şimdilik bekle-gör pozisyonunda herkes.
Ama kriz devam edecek, zira köklü çözüm önerileri çıkmadı zirveden. Zirveye katılan liderlerin çıkmazı, çözümü, tıkanmış olan sistem içi aramalarıydı. Karşılarında alternatif bir model yok. Olmasına da hiçbir zaman izin vermediler.
Kapitalizmin dünyaya rakipsiz egemen olmasını sağladıklarında, zafer çığlıkları atıyorlardı. Bu sistemin yakın bir gelecekte tıkanabileceği akıllarına bile gelmiyordu. Farklı coğrafyalarda farklı modellerin oluşmasına müsaade etselerdi, bugünkü gibi alternatif model krizi de yaşanmayabilirdi.
Her ekonomik model muayyen bir dünya görüşüne dayanarak kurulur. Farklı dünya görüşleri de farklı ekonomik modeller geliştirirler. Düşman bellenen bir dünya görüşü de zaman gelir tıkanan hâkim modele çözüm yolları gösterebilir.
Bu girişten sonra, sözü, İslâm finans sistemine getirmek istiyorum. Böyle bir sistemin İslâmî toplum modelinde ete kemiğe bürünmesine izin vermediler. Bu tür girişimleri binbir desiseyle durdurdular, olmadı, direkt askerî müdâhalelerde bulundular. Diktatörleri iş başına getirdiler, ama model arayışına geçit vermediler.
Müslümanların kendi modellerini hayata geçirme fikri bile korkuttu onları. Meselâ, “Altın Dinar” önerisinin yeşil kağıt basarak reel ticareti kontrol edenleri nasıl ürküttüğünü hatırlayın.
Kapitalist sistem içi sınırlandırılmış alanlarda kimi İslâmî finans girişimlerine izin verilmedi değil. Faizsiz bankacılık denemeleri yapıldı elbette. Ama bu faaliyetlerin tümü kapitalist sistem içerisinde, dar alanlarda ve kontrollü tutuldu. Henüz yeni olan İslâmî finans girişimleri siyasi ve ekonomik nedenlerle önüne çıkartılan engeller yüzünden arzu edilen modeli ortaya tam koyamadı.
Bu da sadece Müslümanlar adına değil, bütün dünya için bir kayıptır aslında. Faizsiz bankacılık sistemini çalışmaya başladığını okuyoruz, İngiltere gibi bazı merkezlerin. Önemli, ama işin özü gözden kaçırılıyor. İslâm’ın öngördüğü faizsiz sistem, ancak İslâm modeli içerisinde nihâî hedeflerine ulaşabilir.
Kapitalizme endekslenmiş, özgün bir toplum modeline dayanmayan faizsiz finans kurumları, nihâyetinde faydacı kapitalist bir uygulamadan öteye geçemez.
Neden mi?
Çünkü, kapitalist dünya düzeninin üzerine kurulduğu sistem üç katmanlı bir yapıya sahiptir. Temelde ekonomi, sonrasında ekonominin üzerine oturtulmuş olduğu siyaset ve en üstte de ahlâk ya da değer yargıları gelir.
Bu şu demek: Ekonomik çıkarlar temel belirleyendir, hem de hiçbir ahlâkî kaygı gütmeden. Siyaset, bu ekonomik çıkarlar perspektifinden kurgulanır. Siyasetin ana hedefi, üzerine oturtulduğu ekonomik çıkarları gerçekleştirmektir. İcra edilen siyaset de, kurgusuna paralel olarak değerler sistemini belirler. Siyasetin belirlediği değerler de, geriye dönüp yapılanları legalize eder.
Hâlbuki, İslâm modeli bunun tam aksini öngörür. Sistem, evvelemirde, ahlâkî ilkeler üzerine kurulur. Her şey mubah değildir. Helâl ve haramlar belirleyicidir. Siyaset ise, dinin belirlediği bu değerler üzerine kurulur. Meşruiyetini değerlerden almayan bir siyasetin kabûlü de mümkün değildir. Ekonomi ise son aşamada gelir, ahlâk ve siyasi sisteme tabidir. Bu meyanda paranın bir rengi vardır ve bu rengin adı; Besmele’dir.
İslâm modeli, öncelikle faizsiz bir sistemi elzem kılar. Spekülatif para-sermaye sömürüsüne izin vermez. Üretmeden ve risk almadan para kazanmayı soygunculuk addeder. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bir sistem, ürettiğinden daha fazla tüketen bir toplum meydana getirir. Gayr’i ahlâkî olan bu işleyiş de ekonomiyi çökertir.
Faizli sistem küresel çapta tatbik edildiğinden, elbette kriz de küresel olmaktadır. Üçüncü dünya ülkelerinin ömrü, sistemin baronlarına, faizden kaynaklanan borçları ödemekle geçer. Fakir halkların millî geliri, parayı kontrol eden merkezlere akar. Amerika toplumu ancak bu zeminde ürettiğinden iki kat fazlasını tüketebilmiştir.
Krizin söylediği, hem faizle hem de askerî müdahalelerle başka halkların zenginliğini çalmak da yeterli değil artık. Obama’nın zirvede verdiği rakamlara göre, Amerika’da işsizlik oranı yüzde 8.5’lere fırlamış. Müreffeh Batı Avrupa toplumlarında da işsizlik oranı her geçen gün artıyor. İstatistikler, dünya nüfusunun 1.2 milyarının fakirlik sınırının altında yaşadığını söylüyor. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon yaklaşmakta olan kaosun alarm zillerini çalıyor.
Kapitalist sistemin ekonomik krizi derinleşirken, Müslümanların kendi modellerini kurmalarını engellemek, model krizini daha da büyütmüştür...
Bu hakikati şimdi tartışmayacaksak, başka ne zaman tartışacağız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.