Özgürlük korkusu
özgürlük korkusu Türkiye’nin carî rejiminin karakteristik özelliklerindendir. Son haftalarda meydana gelen bazı olaylar bu gerçeği bir kere daha apaçık bir şekilde gözler önüne sermiştir. Bunların başında, üniversitelerdeki haksız-hukuksuz başörtüsü yasağının kaldırılması girişimine çeşitli kişi ve kuruluşların verdikleri bağnazca tepkiler ile Prof. Atilla Yayla’nın bir konuşmasından dolayı yine haksız-hukuksuz bir şekilde mahkum edilmesi gelmektedir.
Atilla Yayla olayında, devlet ve onun sivil görünümlü uzantıları, ifade özgürlüğünün Türkiye’nin ‘Büyük Tabu’sunu sarsacağından korkmuşlardır. İfade özgürlüğünün, ilkokuldan (şimdilerde artık ana okulundan) itibaren zihinleri uyuşturulmuş ve yalan-yanlış bilgilerle uyutulmuş insanların gözlerini açacağından endişe edilmiştir. Kısaca, Prof. Yayla’nın ifade özgürlüğü ‘karanlığın efendileri’nin içine sistemin meşruluğunun tuzla buz olacağı korkusunu salmıştır. Ama hiç düşünmüyorlar, hiç idrak etmiyorlar ki, bir kelimelik ‘fiske’nin yıkacağından korkulan bir sistem zaten davasını baştan kaybetmiş demektir!
Peki, üniversite öğrencisi kimi genç kız ve kadınların başlarını örtmesi rejim bekçilerini niçin korkutuyor olabilir?... İsterseniz, bunu da gelin İstanbul Universitesi rektörünün sözlerinden hareketle anlayalım. Sayın rektöre göre, başörtüsü özgürlüğü ülkenin birlik-bütünlüğünü bozar. Nasıl derseniz, toplum içinde oluşmuş ‘karşıt gruplar’ arasında ‘acımasız’ bir gerilim yaratarak...
Şimdi, yapılan bütün araştırmalar başörtüsü yasağının kaldırılması konusunda toplumda geniş bir mutabakat olduğunu gösterdiğine göre, bu çatışmacı söylemle anlatılmak istenen nedir? Her halde, bu geniş mutabakatın dışında kalan ‘azınlık’ın hakkının korunması kastediliyor olamaz. çünkü, bu olayda söz konusu olan, mutabık çoğunluğun muhalif azınlığın haklarını gasbetmesi veya ona ağır bir maliyet yüklemesi değil, fakat sadece -yine bir azınlığı mağdur eden- bir yasağın kaldırılması talebidir. Bir özgürlük talebidir.
öyleyse, ‘çatışma çıkar, barış bozulur’ diye haykıranlar aslında demek istiyorlar ki, yasağı kaldırma girişiminden vazgeçilmezse biz çatışma çıkarırız; hem de ‘özgürlük korkumuz’dan ne yaptığımızı bilemeyip, ‘acımasız’ bile davranabiliriz... Toplumun çoğunluğuna karşı böyle bir tehdidi savurmaya cür’et edenlerin nasıl olup da kendilerinde böyle bir gücü vehmedebildikleri gerçekten araştırılmaya değer!
Rektör bey buyurmuşlar ki, başörtüsü yasağını kaldırma girişimiyle, ‘eğitim özgürlüğü kisvesi altında cumhuriyet ilkeleri ayaklar altına alınmaya çalışıl’maktadır. Bu sözden ne anlamak gerekir? Sanırım şunu: Bir üniversite mensubunu, bir akademisyeni, öğrencilerinin ‘eğitim özgürlüğü’nden önce rejimin ilkeleri ilgilendirmektedir. İlgilendirmek ne kelime, onu ‘kisve’ diye nitelemesinden de belli ki, bu rektör rejimin ilkelerinin eğitim özgürlüğünü ezip geçmesinden yanadır.
İstanbul üniversitesi diyor ki, rejimin ilkelerinden ‘asla ödün vermedik, asla vermeyeceğiz’. Oysa, onlardan asıl beklenen, öğrenim özgürlüğünden, akademik özgürlükten ve bilimsel standartlardan taviz vermeyeceklerini söylemekti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.