Ekonomiyi yönetmek ama anlatamamak
“İşsizliğin yapısal sebeplerinden birisi işsizliktir. Son dönemde artan işsizlik oranında işgücüne yeni katılan kadın nüfusun etkisi vardır”. Bu iki analiz cümlesini ben söylediğimde veya bir ekonomist yorumladığında -belki tartışılır ama-tepki toplamaz. Lakin, bu cümleyi ekonomiden sorumlu bakanlardan birisi, üstelik seçime 5 gün kala söylerse hem yanlış anlaşılır, hem tepki toplar. Bırakın empatiyi, antipati oluşur. “Hükümet krizi hafife alıyor, etkilerini önemsemiyor” diyenlerin eli güçlenir. Kastedilen şey -teknik olarak- doğrudur ama beklenti ve algı yönetimi açısından yanlıştır. Nitekim, Bakan Mehmet Şimşek, bilahare izah etmeye gayret ettiyse de seçim sandığına bu beyanların negatif yansımaları oldu.
***
4-5 ay önce “IMF parasına ihtiyacımız yok” dedikten sonra şimdi çıkıp “IMF ile biran evvel anlaşma yapılmalı” diye konuşan ben olsam hiç etkisi olmaz. Lakin bu cümleleri sarfeden, para otoritesi olan Merkez Bankası Başkanı olunca kafalar karışır; MB guvernörünün beyanları “gereken” tesiri icra etmemeye başlar. Nitekim, birkaç ay önce IMF parasına ihtiyaç olmadığını söyleyen Başkan Durmuş Yılmaz‘ın, geçen hafta IMF anlaşmasına muhtaç olduğumuzu ihsas eden açıklamasını okuyunca, “döviz pozisyonumuz zannettiğimiz kadar sağlam değil mi acaba?” diye düşünmeden edemedim.
***
Dünya “benzersiz” bir krizden geçiyor. Dünün doğrusu bugünün yanlışı olabiliyor. Ancak krizin şiddetini -biraz da- beklentilerin yönü belirliyor. Nitekim, ÖTV ve KDV indirimlerinin -fiyatlarda muazzam indirimler sağlamamasına rağmen- insanları nasıl alışverişe yönelttiğini gördük. Ekonomiyi yönetenler aynı zamanda kriz psikolojisini, dolayısıyla beklentileri yönettiklerini de hiç unutmamalılar...Seçim sonuçları, “krizin vatandaşa pek de iyi anlatılamadığını” gösterdi. Hükümet bunu bir nakısa olarak görüyorsa, “ekonomi yönetiminin de bir özeleştiri yapmasında” fayda yok mu acaba?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.