Karanlık oda rejiminin asitli ölüm kuyuları
Söylenecek sözün bittiği anda. Yılların acısı yaradır canda. Unutturuldu Mekke-Medine, önümüze konuldu Lozan... Papaz ister özel devlet! Monşerler de buna diyor “Evet”.
Acaba nereden böyle bu ünsiyet? Kopenhag’ın kriteri. Ne kemik koydu, ne deri... Yarım eyledi bizleri. Birkaç kimliği yitik. Tutturdular Ekümenik. Ne düzen kaldı, ne de güvenlik! Taşı atanı değil, attıranı bulmalı, bizi karanlık oda rejimine mahkûm edenleri sorgulamalı.
Bizi özyurdumuzda garip hale getirip parya muamelesi yapanlardan çekmediğimiz ahlar mı kaldı. Ellerinden yemedik şamar mı kaldı.
İslâm’ın değil, ideolojinin egemen olduğu bu ülkede, özlemler gün görmeden ötelere uğurlanır. Akıl olmazların döküm kalıplarında taşlanır. İnsan annesinden doğar doğmaz yaşlanır.
Müslüman insan yaşadığı zaman diliminin harfiyyen şahidi ve mes'ûlüdür. Her birimiz yaşadığımız dönem içerisinde ne ettiğimizden, ne etmediğimizden bir gün hesaba çekilecek, bakiyesini dereceğiz. Yaşananların zabıt haline getirildiği ‘zaman’. Şahitlerin desteklendiği ‘zaman’. Biz kendi çağımıza şahidlik ederken, aynı zamanda bize de şahidlik ediliyor. İnsanlar, birbirine şahid. Dağlar, taşlar şahid. Uçanı uçmayanı, kaçanı kaçmayanı her bir ferd için, her amel için yalan bilmez, yanlış yapmaz şahidlerdir.
Gördüklerimiz ve duyduklarımızla şahidlik ediyoruz. Ne günlere kaldık. Allah’ın gönderdiği hayat sistemi İslâm’ın yerine geçirilen sistemler, ideolojiler insanları ne hale getirdi. “İkna Odaları”, “Asit Kuyuları”, “Ölüm Kuyuları” bu kuyulardan çıkarılan insan kafatasları... Kim bu insanları bu hale getirdi? Elbetteki insanları birbirlerine düşman edip bu hale getirenler; hakkı inkâr edip hukuku hafife alan ve kendi keyiflerini kanun haline getirip hukuk diye dayatanlardır!
Hakkı inkâr edip hukuku hafife alan ve kendi keyiflerini kanun haline getirip hukuk diye dayatanların sığındıkları ve savundukları rejimin adı “Karanlık Oda Rejimi”dir. Hukuku tekelleştiren, yasaları kendi hevesleriyle mukayyed gören adalet düşmanı bütün rejimler, karanlık oda rejimleridir. Elbetteki karanlık oda rejiminin mahsulü; “ikna odaları”, “asit kuyuları”, “ölüm kuyuları” olacaktır. Bir ülkede gözyaşı dökülüyorsa, ayrımcılık yapılıyorsa, vatandaşlar arasında çifte standart uygulanıyorsa, etnik kökeninden dolayı, kıyafetinden dolayı, inancından dolayı, siyasi görüş ayrılıklarından dolayı ayrımcılık yapılıyorsa, bilesiniz ki o ülkede uygulanan rejimin temeli ırkçılık, inkârcılık ve ayrımcılığa dayanmaktadır. Böyle bir ülkede sürgüne gönderilen tek şey hak ve hukuktur. Geriye kalan ise karanlık oda rejimi ve karanlık oda rejiminin dayandığı ideolojilerdir.
İdeolojiler, hakikati bulmanın değil, hakikatten mahrum kalmanın, huzura kavuşmanın değil, huzursuzların elinde savrulmanın vasıtalarıdır. Rabbimiz uyarıyor: “Sizin Allah'ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım (ideolojilerden) isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Yûsuf Sûresi, 40)
Allahû Teâla’nın inzal ettiği hayat nizamını bırakıp kul kaynaklı ideolojilere yapışanlar, işkencenin her türlüsünü peşinen kabul edenlerdir. Çünkü ideolojiler insanı insanın kurdu haline getirirler. Şunu bilelim ki; Firavun, bütün zamanların despotlarına “zihniyetini” ve “karanlık oda rejimi”ni miras bırakmıştır... Hiroşima ve Halepçe jenositlerini, Enfal Operasyonlarını, Beyrut ve Gazze’deki kıyımları, Müslüman kanı akıtılarak Afganistan ve Çeçenistan’da gerçekleştirilen vahşetleri, Irak’ta yüzbinlerce kişiyi öldürenler ile bu ülkede hukuksuz karanlık işleri işleyenler aynı zihniyetin mirasçılarıdır... Kulluk kitabımız Kur’an bize hatırlatır:
“...Allah'ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara Sûresi, 229)
İlahi iradeden kaynaklanmayan ve ilahi iradeninin hükmü hâkimiyetine bağlı kalmayan sosyal ve siyasal rejimler ya otoriter olurlar, ya da totaliter olurlar. Yeryüzünde totaliter ve otoriter rejimler, hevâlarını ilah edinen devlet adamları için en ideal rejimlerdir. Dolayısıyla hayat rejimleri İslâmî olmayan toplumlar, hevâlarını ilah edinmiş devlet adamlarından hali olmazlar.
Devleti insan için değil, insanı devlet için gören zihniyet, totaliter siyaset kültürünün mahsulüdür. Totaliter siyaset kültürünün zaruri sonucu olan “Hikmet-i Hükümet” felsefesi, mukaddes devlet anlayışını ön plâna çıkaran bir felsefedir. Bu felsefenin menşei, totaliter siyaset kültürüdür. Aslında totaliter siyaset kültüründe takdis edilen mücerred devlet değil, devleti kuran kadroların dünya görüşleridir.
Türkiye’deki cari rejim; kuruluş yıllarından itibaren, sivil ve asker bürokartlar tarafından korunan bir rejim olma özelliğini muhafaza etmiştir. Bunun bir değil, birden fazla sebebi vardır. Yeni bir siyasi rejimi benimseyen devletlerin; kuruluş yıllarında insanlara yön vermeyi, hatta “Tek Tip Vatandaş” yetiştirmeyi esas aldıklarını gizlemenin bir anlamı yoktur.
Türkiye coğrafyasında darbelerin, muhtıraların sahibleri olan zinde güçlerin ağızlarından düşürmedikleri “Onuncu Yıl Marşı”, bu psikolojinin zaruri bir sonucudur. Hatta bu marşta yer alan “On yılda, onbeş milyon genç yarattık her yaştan” ifadesi, yeni rejime “yaratıcı”(!) misyonunu yükleyen bir anlayışın ifadesidir.
Yıl görmemiş bebeler, tozlaşan bedenler ve yok edilen değerler... Böyle bir yerde insan ilerlemez, aksine geriler. Hukuka hasret mazlumlar, mahrumlar her gün inler. Düdüklü tencerede (baskı rejimi altında) kaynatılmış, pelteleştirilmiş halk yığınları, ya davulcuya, ya zurnacıya varmaktan öte bir şansa sahip değiller. Dolayısıyla 50 yıl düdüklü tencerede kaynatılmış, pelteleştirilmiş bir milleti yeniden ayağa kaldırmak, sanıldığı kadar kolay değildir.
Söz bilmeyen olur gözden; kemlik gelmez doğru sözden. Gelin İslâm’a teslim olun, kaplasa da ağıtlar semayı, Arş’ı. Biz birlikte yürürüz zulme ve zalime karşı.
Türkler, Kürtler, Araplar, Çerkezler, Lazlar, hâsılı kelâm bu ülkenin bütün sakinleri! Yetmedi mi sağa tos, sola tos. Yetti artık, İslâm’ı hayata hâkim kılın, ötesine paydos. Kesin hüküm, resmi ilâm, “Gelin İslâm’a teslim olun, kurtulun” vesselâm...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.