Firavun’un şecaati
Filistin halkının meşru haklarını savunan ve işgal edilmiş topraklarını kurtarmak için mücadele eden, direniş açısından silahın bir ihtiyaç, dolayısıyla silah edinmenin meşru bir hak olduğunu daha önce de dile getirmiştik. Hatta ekmek, su kadar hayati bir ihtiyaç olduğunu söylersek, belki fazla mübalağa etmiş olmayız. Çünkü karşısında halkının, çocuklarının, hatta gıda ihtiyaçlarını temin amacıyla besledikleri hayvanlarının canlarına kasteden bir düşman var. O düşman elindeki silahı, insanları zorla yurtlarından çıkarmak ve bütün mülklerine el koymak için de değerlendiriyor. Ona ne kanun, ne uluslararası mekanizmalar, ne ekonomi, ne siyaset engel olabiliyor. Sadece ve sadece kendisinin kullandığı dille karşılık verildiği zaman durduruluyor.
Silah temin etme hakkının sadece devletlere mahsus olmadığı malumdur. Tehlike ve tehditle karşı karşıya olan fertlere de bu hak tanınıyor. Siyonist işgal gibi büyük bir tehditle karşı karşıya olan Filistin halkının devletten yoksun bırakılmış olması, onu canını ve mülkünü savunma hakkından mahrum bırakmayı da haklı kılmaz.
Filistin direnişinin, en meşru haklarından olan silah edinme hakkını hâkim sistemlerin tanımlamasına göre “kaçak” yollardan gerçekleştirmek zorunda kalması, işgalci Siyonistlere destek veren emperyalist güçlerin ve işbirlikçi yerel sistemlerin doğru, Filistin direnişinin ve ona destek verenlerin ise yanlış yaptığını göstermez. İnsanlık dışı ambargo uygulaması sebebiyle Gazze ahalisi, yediği ekmeğin ununu, çocuğunu tedavide kullandığı ilacı da “kaçak” yollardan temin ediyor. Bundan dolayı utanması gereken Gazze ahalisi değil, onu ununu ve ilacını “kaçak” yollardan temin etmeye zorlayan zalim sistemlerdir. Bu sistemlerin uyguladığı vahşi ambargo yüzünden Gazze’de şimdiye kadar yüzlerce hasta da ihtiyaç duyduğu ilacı veya tıbbi malzemeyi temin edememekten dolayı hayatını kaybetmiş ve bu gerçek insanlığın tarihine bir “utanç” olarak yazılmıştır.
Vicdan sahipleri, çağdaş emperyalizmin tanımlamalarını değil insanlığın ortak değerlerini nazarı dikkate alacaklardır. Dolayısıyla Mısır’daki Firavun rejiminin, Siyonist işgalci devlete destek ve yardım için Filistin halkının boğazını sıkması vicdan sahiplerinin nazarında bu halkın ve onun hayatta kalma mücadelesine destek verenlerin değil, işbirlikçi Firavun rejiminin mahkûm olmasına sebep olacaktır ve olmaktadır.
Bu sebeple, şecaat arz etmeye kalkışırken Filistin direnişine ve ona destek verenlere diş gösteren Firavun rejimi Filistinli direnişçilere silah sağlama suçlamasıyla Hizbullah mensuplarını tutukladığını ilan ederken gerçekte bu hareketin propagandasını yaptığının belki başlangıçta farkında değildi. Ama şimdi anlamış olduğunu sanıyoruz. Bundan dolayı Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrullah da iddialara karşı “hayır biz öyle bir şey yapmadık” tarzında bir savunma yapma ihtiyacı duymadı. Tam aksine “eğer bu bir suç ise bundan dolayı suçlu olmayı kabul ediyoruz” dedi. Nasrullah’ın böyle bir açıklama yapması işgale karşı meşru mücadele veren Filistin direnişinin silah temin etme hakkının da ilanıdır.
Firavun rejimi, tutukladığı kişilere sadece Filistin direnişine silah temin etme suçlaması yöneltmekle kalmayıp aynı zamanda Mısır’da karışıklık çıkarma hazırlığı yapma suçlamasında bulundu. Bu suçlama belki diğerinin, operasyonları kamuoyu nezdinde haklı çıkarmayacağının, belki amaçlananın aksine sonuç verebileceğinin tahmin edilmesinden ileri geliyordu. Ama hiç de inandırıcı gelmedi. Çünkü bu iddiayı haklı çıkaracak herhangi bir delilin ortaya konamaması, kurgulama olduğunu zaten gözler önüne seriyordu. Ayrıca Hizbullah’ın şimdiye kadar böyle bir metoda başvurmadığı da muhtelif yorumcular tarafından dile getirildi.
Mısır’ın söz konusu operasyonu Doha’daki Arap Birliği zirvesinden hemen sonra gerçekleştirmesi de düşündürücüdür. Bu durum karşısında “Mısır’ın zirveye İran ve HAMAS’ın katılmasını engellemekte ısrarlı davranması böyle bir planı gündeme getirme düşüncesinden mi kaynaklanıyordu?” sorusu akla geliyor.
Olaylardan sonra Siyonist işgal devletinin Mısır’ın tutumunu takdir eden açıklamalar yapması ve bu ülkenin Filistin direnişine karşı kendileriyle aynı safta yer aldığını çok açık dille ifade etmesi de Firavun rejiminin nerede durduğu konusunda herhangi bir şüpheye mahal bırakmıyor.
Firavun rejimi kötü siciline sürekli yeni şeyler ekliyor. Korkunç dalgaların boğazına dayandığı, ABD ve İsrail’in de imdadına yetişemeyeceği an “Filistin halkının kendini savunma ve bunun için silah edinme hakkı olduğunu şimdi kabul ediyorum” diyecek; ama o zaman artık iş işten geçmiş olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.