Mescid-i Aksa'yı yıkma stratejisi
Açlıkla terbiye edilmek istenen Gazeliler dünyanın en büyük açıkhava hapishanesinin duvarını yıkıp sınırın öte tarafına geçtiklerinde yaşanan insanlık ayıbını kimse üstüne alınmadı. Batı bir yana Müslüman ülkeler bile Filistinlileri açlığa mahkum eden İsrail'i kınayamadılar bile, çünkü, Arap rejimlerinin çoğu bu konuda suç ortaklığı yapıyordu.
İsrail'le yapılan suç ortaklığı Hamas bahanesi ile Gazzelilerin cezalandırılmasıyla sınırlı değil. Filistin'in İslami kimliğinin tanığı olan kültürel miras sessiz sedasız yok edilirken sergilenen tepkisizlik İsrail'e sadece cesaret vermiyor aynı zamanda suç ortaklığını pekiştirmiş oluyor. Mescid-i Aksa'nın altına açılan tüneller, başlatılan yeni kazıları durduracak girişimler çaresiz Filistinlilerin hayatları pahasına gerçekleştirdikleri gösterilerle sınırlı kalıyor.. Mescid-i Aksa'nın bir taşının sökülmesini engellemek, dünyanın ilgisini buraya çekmek için attıkları bir taş, o gencin hayatının en önemli kısmını zindanda geçirmeyi, işkenceyi göze alması demektir.
Filistin'in işgali sadece askeri eylemden ibaret değil. İşgalin meşrulaştırılması, kalıca hale gelmesi ve de Filistinlilerin buraya aidiyetlerini silecek kültürel savaş savaş ve yıkım makinelerinin desteğinde devam ediyor. İsrail kendi mitlerine dünyayı ikna etmek için oranın yaşayan gerçeğini yok etmek, tarihi derinliğini silmek için her fırsattan yararlanıyor.
Filistin'deki tarihi mirası, İslami kimliğini yok etme girişimlerinin bir parçası olarak yeni bir karar uygulamaya konuyor. ümmü Tube köyünde bulunan 700 yıllık Hz. ömer camii belediye kararı ile yıkılacak. Bir haftalık süre verilen caminin yıkılma gerekçesi ise ruhsatsız olması: 700 yıllık mabedi ruhsatsız sayan işgalciler. Kudüs müftünsün çığlığı bakalım yankı bulacak mı?
Daha önce tarihi Kudüs surlarının hemen dışında bulunan Şeyh Cerrah camii de 2003 yılında, benzer yıkma girişimiyle karşı karşıya kalmıştı. Haçlı ordularının komutanlarını bile tedavi etmesiyle ünlü Selahaddin Eyyubi'nin hekimi Şeyh Cerrah'ın adına yapılmış tarihi camii bile yıkmak isteyen “Ortadoğunun tek demokratik ve laik” yönetiminin hangi efsaneleri diriltip, hangi tarihi gerçekleri yok etmek istediğini artık siz düşünün. Sonuçta Şeyh Cerrah Camii yıkılmadı ama benzer pek çok eser ya yıkıldı ya da Yahudileştirilmek istendi. Mescid-i Aksa'yı, Kudüs'ü ele geçirme stratejisi onun çevresini boşaltmak, Müslüman kimliğin olabildiğince ortadan kaldırılmak suretiyle gerçekleştirilmek isteniyor.
Mescid-i Aksa'ya sahip çıkmak isteyenlerin fark etmeleri gereken en önemli boyutlardan bir bu: işgali, “insansız bir toprağa (Filistin) vatansız insanların (Yahudiler) yerleştirilmesi” olarak dünyaya takdim eden siyonist işgal, aynı zamanda Filistin'i tarihsizleştirmek istemektedir. Tarihsiz bir Filistin üzerinde safsatalara dayalı bir işgalin meşrulaştırılması daha kolay olacaktır.
Nihai olarak bu aidiyet savaşının en yoğun yaşandığı, tüm dünyanın da odaklandığı mekan Kudüs ve Mescid-i Aksa'dır. 1969'da Mescid-i Aksa'yı yakma girişiminden sonra İslam dünyasında ortaya çıkan tepkiden İsrail ders almış görünüyor. İslam Konferansı örgütü bile bu yakma girişimi sonucunda ortaya çıktı.
Ne var ki, uzun zamana yayılmış bir strateji adım adım uygulandığı da bir gerçek. İsrail'in, Mescid-i Aksa'nın etrafında bilimsel görüntü aflında arkeolojik kazı girişimi işgal stratejisinin bir parçası olduğunu apaçık bir gerçek. Filistin'deki İslam varlığı sadece Kudüs ve Mescid-i Aksa'dan.ibaretmiş gibi takınılan tavır bizzat bu kutsal mekanların varlığını tehdit eden vurdum duymazlığa dönüşüyor.
İsrail'in kuruluşundan bu yana Filistin'de gerçekleştirilen yıkım, bölgenin sistematik olarak tarihi kimliğini değiştirip bir tür Yahudileştirme girişimleri işgalin görmezlikten gelinen önemli boyutudur. İbrahimi geleneğin ortak mirasını bu zamana kadar koruyan İslam medeniyetinin izlerini acımasızca silinişine tüm dünya sessiz kaldı. Bu mirasın önemli bir kısmı Osmanlı dönemine ait olmasına rağmen Türkiye bu zamana kadar yıkımları görmezden geldi. Gerçi kendi sınırları içinde tarih katliamı konusunda Balkan ve Ortadoğu ülkelerinden hiç de geri kalmayan Türkiye'nin bu konuda sicili hiç de olumlu değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.