Cindoruk, Yazıcıoğlu ve 28 Şubattan bir kesit
16 Mayısta DP olağanüstü kongresini yapacak. 29 Mart yerel seçimlerinde alınan sonucu tatmin edici bulmayan DP genel başkanı Süleyman Soylu, genel başkanlıktan istifa etmişti. Partinin başkansız kalması bazı çevrelerin iştahını kabarttı. Özellikle elindeki yönlendirme mekanizmalarının çoğunu kaybeden, siyaseti dizayn etme imkânını elinden kaçıran Ergenekoncu’lar için boşalan DP genel başkanlığı bir umut oldu. Ulusal emanetçi Sülamettin Cindoruk hemen devreye sokuldu.
“Gençlerin önünü açmak gerek” diyerek sahalara dönüş yapan Cindoruk’un genel başkan adaylığına DP delegesinin nasıl tepki vereceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. 28 Şubat’ta darbecilerle işbirliği yaparak DP’nin hem anası hem torunu DYP’yi paramparça eden bu köhnemiş politikacının genel başkan adaylığını düşünmesi bile büyük cesaret. Hayatı boyunca hep birinin himayesinde siyaset yapabilen Cindoruk’un yine birilerinin himayesinde olduğuna şüphe yok.
Cindoruk’u değerlendirirken onu tek başına ele alıp teşrih masasına yatırmak gerçeği gözden kaçırmak olur. O biraz Süleyman biraz Hüsamettin’dir. Onun için yazının ilk paragrafında Sülamettin Cindoruk dedim.
Şimdi yine Hüsamettin Cindoruk olarak değil, Sülamettin Cindoruk olarak DP genel başkanlığını kovalıyor. Ancak işi o kadar kolay değil. Köprülerin altında çok sular geçti. On yıl önce hamisi İslam köylü Çoban Sülo’ydu. Şimdiki hamisi ise 28 Şubat’ta onuncu yıl marşını huşu ve hudu içinde dinleyip, işte çağdaşlık diye haykıran morrison Sülo. İki Süleyman arasında dağlar kadar fark var. Bu dağlar birbirine kavuşamayacağı için Cindoruk’un delegeden eski ilgiyi görmesi de zor görünüyor. Hele, hele gerçek bir demokrat olan Süleyman Soylu’nun adaylığı halinde Cindoruk’un hedefe varması neredeyse imkânsız.
Ancak burada Sülamettin Cindoruk’un şansı ile ilgili bir değerlendirme yapacak değilim. Nasıl bir siyasetçi olduğunu göstermek için 28 Şubat’ın karanlıklarında gizli kalan tarihi bir gerçeğe işaret etmek istiyorum.
28 Şubat’ın dağdağalı günlerinin birinde Cindoruk ve arkadaşları –darbecilerle işbirliği-yaparak Çiller’in başında bulunduğu DYP’den istifa ettiler. Başta nasıl bir yol izleyeceklerini, ne yapacaklarını tam planlamamışlardı. Kendilerine bir çıkış yolu ararlarken, bir gün bir aracı BBP genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun kapısını çaldı. Bir kaç milletvekilinin BBP’ye katılmak istediğini söyledi. Katılmak isteyenler Cindoruk ve 6-7 milletvekili arkadaşıydı. Taraflar arasında bir görüşme ayarlandı. Ankara’nın o puslu havasında bir görüşme yapıldı. Yazıcıoğlu,Cindoruk ve arkadaşlarını görür görmez rahatsız oldu.Nezaketi gereği onları direk ret etmedi, ama ipe un sererek onları partiye almadı,Partideki çok dar bir çevreye de, beni birileriyle görüşmeye götürdüler, baktım Cindoruk ve arkadaşları şaşırdım, ama savsaklayarak kendilerine yol verdim diyerek hayretini dile getirdi. O Cindoruk daha sonra darbecilerin emellerine hizmet etmek amacıyla kurulan şemsiye Partisi Demokratik Türkiye Partisine geçerek demokrasi tarihimize adını kara harflerle yazdırdı. Kıyamete kadar unutulmayacak bir utancın, milli iradeye ihanetin sembolü oldu.
Sonradan meclis başkanı olan, akil adam rolleriyle malum medya’da ahkâm kesen ve siyasi tarihimizin ikinci bir Demirel’i olan Cindoruk işte bu Cindoruk’tur. Elli yıl Türk toplumunu Menderes’in Avukatı diye aldatabilmeyi başarmıştır. Bu kişi, bir dönem BBP’ye katılmak için BBP genel başkanın kapısını çalan kişidir. Tarihin gizli kalmış sayfaları arasında kim bilir buna benzer daha ne bilgiler var. Keşke siyasetçilerimizin yazma alışkanlığı olsaydı da, bu tip görüşmelerin gerçek mahiyetini tam olarak bilebilseydik. Çünkü o zaman, aramızda kahraman diye gezip, dolaşan insanların gerçek çaplarını da daha iyi anlardık.