Bülent Arınç kimi temsil ediyor?
Geride bıraktığımız haftanın en önemli olaylarından bir tanesi muhakkak ki kabine değişikliğiydi. Muhalefet ve malum çevreler bunun bir “seçim sonrası kelle operasyonu” olarak nitelendirse de değişikliği sağlıklı bir bakış açısıyla okuduğumuzda gerçeğin aslında çok farklı olduğunu görmek zor değil.
Belki de Türkiye demokrasi denen anlayışla hiç bu kadar yakın temas içinde olmamıştı da denebilir. En azından son 7 yılda yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin atlattığı badireler ve sonrasında yaşanan olumlu gelişmeler bu ihtimalin daha da güçlendiğini gösteriyor.
“Demokrasi kendini nasıl gösterir?” sorusuna verilecek cevabı siyasi partiler açısından değerlendirirsek, bu tarz değişikliklerin bir “kelle operasyonu” değil bir zorunluluk olduğunu görürüz.
Yeni kabinenin de bu tarz bir niyetle yapılmış olması Türkiye’nin iyi bir geleceğe sahip olmasını isteyen her insan için bir umuttur.
Yeni kabinenin en önemli değişikliği olarak görülen isimler üzerinde yapılan tartışmalar, değişikliğin gerçek hedefine ulaştığını da gösterdi bana göre. Zira Türkiye’de ne zaman gerçek anlamda bir iyileşme sözkonusu olsa, ne zaman milli iradenin tecellisi sözkonusu olsa malum mihraklar isimler üzerinden değerlere, inançlara, en önemlisi dolaylı olarak mütedeyyin kesimlere saldırıyor. Bunu bir şekilde başarıyorlar.
Bunun en büyük acısını 28 Şubat’ta canlı olarak yaşadık. Hala yeni yeni skandallarla gerçek yüzünü öğrendiğimiz 28 Şubat’ın bıraktığı kirli izler bir bir ortaya çıkarken, devamında gelen 27 Nisan e-muhtırasının da nasıl bir kirli tezgâh olduğu gerçeğini öğrenmiş oluyoruz.
Her dönemde ülkenin başına musallat olan, kendisini millete rağmen ülkenin sahibi zanneden karanlık yüzlü insanların bugün de fırsat kolladıkları, belli yerlerden destek aldıkları, hala gündem oluşturabildikleri ortadadır.
Mesele nedene düğümleniyor peki?
Bu sorunun cevabı Bülent Arınçtır.
İki yıl önce olsaydı bu soruya verilecek cevap yine Bülent Arınç olacaktı. Bir iki ay önce olsa yine aynı isim üzerinde düşünüyor olacaktık.
Çünkü o “Meclisimizin sivil, dindar ve demokrat bir cumhurbaşkanı seçecek olmasına yine itiraz ediliyor” dediğinde “dinci kanadın militanı” olarak yaftalanmaktan çekinmiyordu. Çünkü biliyordu ki millet artık bunu istiyor…
Millet “Kamusal alan” saçmalığını bir dayatma yapan ve “Gerekirse ibadetlere kısıtlama getirilebilir” diyen fosilleşmiş zihniyetten artık bıktı.
Çünkü biliyordu ki, milleti kandırmak pahasına ülkede siyaset yapan bir güruh, yüzde 99’u Müslüman bir ülkenin insanlarını dinci-laik diye ayırmaktan hiç çekinmiyordu. Öyleyse o neden sakınsın sözlerini.
Arınç böyle söylediğinde ülkeyi ayağa kaldıranlar, insanları sokaklara dökenler darbe çağrıları yapıyordu. Ama ne oldu. Milletin uyandığını fark ettiler.
Türkiye müthiş bir yargı sürecinden geçiyor. Belki de en karanlık ve en kör nokta burası. Bir Ergenekon gerçeğiyle karşı karşıya olduğumuz günlerde bir bir ortaya çıkan ses kayıtları, skandal belgeler, ajandalar, darbe planları, krokiler…
Ve Arınç, yine milletin duygularına tercüman oldu…
Emekli generallerin şok ses kayıtlarını yorumlayan Arınç, “Allah'a çok şükür ediyorum ki Türkiye bunların zamanında savaşa falan girmemiş” dediğinde yine ortalığı ayağa kaldıranlar mesajı başka yerlere çekmeye çalıştılar. Ama gerçek ortadaydı. Millet bunu artık çok iyi biliyordu. Bunların “Peygamber Ocağı”nda nasıl cirit attıklarını kimse saklayamazdı artık.
Sonra ne oldu. Yalan mı çıktı hepsi. Sadece emekliler mi vardı bunun içinde. Mehmetçiğe süs köpeği bakıcılığı yaptıranları bu millet artık kolay kolay unutur mu sanırsınız.
Bülent Arınç en son yeni kabineye seçilmesiyle de olay oldu. Hangi camiada; malum camiada. Neden, çünkü artık kapalı kapılar arkasında kirli işler çeviremeyecekler. Çünkü artık, Bülent Arınç ve onun gibi düşünen cesur adamlar darbe manyaklarının tam da ensesinde.
Arınç’ın yeni kabinedeki görevini yorumlayanlar onun deyimiyle saçma da gelebiliyor, mantıklı olanlar da var vesaire…
En kötüsü Arınç’ın seçimini Saadet Partisi’nin yükselişine bağlamak. Arınç bunu yine büyük bir siyasi ustalıkla cevaplıyor: “Geçmişimde Milli Görüş siyaseti yapmış olmaktan ve o geleniği taşıyan partilerle bugünlere gelmekten utanmıyorum ki.”
Bunun adı Milli Görüş olur, bunun adı Adalet ve Kalkınma olur. Arınç’ı ne değiştirebilir ki…
Yine milletin istediği cevabı o veriyor: “Tabi ki Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına katılacağım.”
Millet işte bunu istiyor, millet kendisini gerçek manada temsil edenlerin anayasal kurumlarda masada olmasını istiyor.
Millet, kendi öz değerlerine saygısızlık yapanları, dinine küfredenleri, başörtüsüne el uzatanları, Kur’an’ına hor gözle bakanları, ilahi okuyan çocuklarını terörist gibi görenleri artık istemiyor.
Bülent Arınç, gerçek manada milleti temsil ediyor. Miletin ve herkesin sustuğu yerde bir de bakmışsınız ki o konuşmuş…