PKK, TSK ve Fethullah Gülen cemaati
Türk Silahlı Kuvvetleri, 1984'ten beri PKK'ya karşı ülke müdafaası yapıyor. Bu, düzenli bir ordunun asimetrik savaş taktiği izleyen bölücü bir güce karşı savaşı şeklinde süregelmiştir hep. İki tarafın da kaybı yüksek...
Savaşan iki tarafından bahsettiğimize göre, ortada kan uyuşmazlığının olması gerekmektedir, değil mi?
Ama her konuda değil. Ülke halkına inanılmaz bedeller ödeten kâtil savaşa rağmen; PKK ve TSK arasında ortak nokta da mevcut.
Dağdakiler, TSK'ya tam da o müşterek nokta üzerinden her fırsatta mesaj göndermeyi ihmal etmezler. Kendilerinin kıymetinin bilinmesi gerektiğini hatırlatıp dururlar. Yoksa, TSK ve PKK'nın ortak düşmanlarının güçleneceğini, bir pazarlık kartı olarak masaya yatırırlar.
PKK'nın TSK'yı yemlemeye çalıştığı ve bizim altını çizmek istediğimiz ortak nokta ise lâiklik...
İki yapı da lâikliği ideolojik varlıklarının olmazsa olmazı görüyorlar. İki yapı da, lâikliğin en katı yorumuna tavlar. İki yapı da, “gericiliğe” karşı katı pozitivist aydınlanmayı muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için elzem saymaktalar. Buna bağlı olarak da, dinî hayatı, toplumsal hayatın kervan geçmez en uzak menziline mahkûm etmeye kararlılar.
Buna; zaman zaman PKK'nın siyasi sözcülüğüne soyunan kimi DTP siyasetçilerinin sözde aydınlanmacı politik söylemlerinde, zaman zaman da PKK yöneticilerinin açıklamalarında tanıklık ederiz.
Bu ideolojik akrabalığı, PKK'nın lider kadrosunun olası bir barışı ya da ateşkes meselesini gündeme getirdikleri zaman, ‘irtica’ tehlikesine gönderme yaparken de duyarız.
“Gericilik” tehdidine karşı ortak hareket etmemeleri hâlinde İslâmcı güçlerin Kürt halkı arasında palazlanacağını iddia ederek, TSK'yı hassas damarından yakalamaya çalışır, Kürt jakobenleri.
Yine öyle oldu. PKK'nın fiili lideri Murat Karayılan, Milliyet gazetesinden Hasan Cemal'e Kandil Dağı eteklerinde verdiği dört saatlik mülâkatta bu minvalde mesajlar gönderdi.
Geçenlerde Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Harp Akademileri Ders Yılı açılış konuşmasında “irtica” anlamına gelen “cemaatler”i yeni tehdit konsepti içinde sunmuştu. Karayılan ise aynı söyleme paralel bir duruş sergileyerek, hem Org. Başbuğ'a tam destek verdi, hem de ortak hareket etmenin ideolojik gerekçesini dillendirdi.
Hasan Cemal'in köşesinde “Kuzey Irak notları” başlığı ile yayımlanan o mülâkatın konuyla ilgili kısmını dikkatlerinize sunuyorum:
“PKK’nın Fethullah cemaati ile ilişkilerini, cemaatin Güneydoğu’daki faaliyetlerini sordum Murat Karayılan’a.
Fethullahçılardan hazzetmiyor PKK’nın bir numarası. ‘Bize karşı son 3-4 yıldır neden saldırganlaştılar?’ diye soru sorarak başladı konuşmaya ve şöyle devam etti:
‘Fethullahçılar devlet sistemine yerleşmek istiyorlar. AKP ile bunun için yakınlaştılar. Güç kazandılar. Amerika’dan da destek alıyorlar. Fethullahçıları İslâm dünyasına sürüyor Amerika... -Biz de PKK’ya karşıyız; biz de devletçiyiz!- diyerek devlete yerleşiyorlar. Belki bugün değil ama geleceğe dönük olarak risktir bunlar... Güneydoğu’ya gelince... Güneydoğu’da varlar ama yoğun değiller. AKP içinden geliyorlar. Poliste, öğretmende yaygınlar. Dine sıcak bakan kesimlerde yaygınlar.’”
Şu sözler de Karayılan'a ait:
“PKK'yı bastırmak imkânsız. Ama varsayalım PKK bastırıldı, bitirildi. O zaman ne olur bölge biliyor musunuz, gericiliğin merkezi olur Güneydoğu...” (Milliyet: 8 Mayıs 2009)
Bir anlamda; “Bölgede gericiliğin önünde en büyük engel biziz, biz olmazsak gericiler Kürt halkını ham yapar” tehdidiyle TSK'ya olta atıyor. Bu kışkırtıcı söylem de görüldüğü gibi ideolojik ve pragmatist yaklaşım içiçe geçmiş durumda.
İşin en tuhaf tarafı ne biliyor musunuz? Kürt ve Türk halklarını birbirine kenetleyen dindarlık, PKK ve TSK'yı, ortak düşman algısı kapsamında bir birleştirene dönüştürülmek isteniyor.
Hâlbuki bölgedeki bu kadar keşmekeşten sonra bile, hakiki ve kalıcı bir barışın garantisi hâlâ İslâm. Savaşın tarafları ise ironik olarak dindarları, dindarlığın öğrettiği kardeşliği kalıcı kılan cemaatleri hedefe yerleştiriyorlar. Ulus devlet arayışlarının açtığı yaralara merhem olan cemaatler geriletildiğinde, asıl ayrışma o zaman başlar.
Kendi ulus devletinin peşinde koşan PKK, lâikliğin jakoben yorumunu benimseyerek Kürt halkının yerleşik dinî değerlerine savaş açmıştı başından beri. Dağa çıkan genç kızların varlığını başka türlü açıklamak mümkün değil. PKK, ülkeyi bölmekte başarıya ulaşamadıysa eğer, bunda, bu örgütün halkın dinî duygularını düşman addetmesinin sebebi büyüktür. PKK'nın bu jakoben lâiklik yorumu ise önemli ölçüde Türk jakoben lâiklik anlayışından devşirilmiştir.
PKK'nın tanınması hususunda cemaat tehdidini öne sürmek de, bu benzeşme hâline istinaden yapılmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.