Urfa... Mardin... Diyarbakır... Başım gözüm üstüne...
21-25 Mayıs tarihleri arasında Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır’ı içine alan bir seyahatta bulundum..
Rin-Tur organizasyonunda ve Av. Remzi Yedikardeş’in riyasetinde yapılan seyahatte; Prof. Dr. Niyazi Eruslu, Prof. Dr. Ümit Arınç, Prof. Dr. Hüseyin Yıldırım, Prof. Dr. Kadircan Keskinbora, Adalet eski Bakanı Av. İsmail Müftüoğlu, Kaymakam Dursun Ali Şahin, Dr. Ufuk Özaydın, Dr. Mehmet Doğan, Dr. Yakup Aktaş, Dr. Ergün Turan, Dr. Mehmet Sular, Dr. Emre Eroğlu, Av. Rıfkı Eşit, Gazeteci Nuh Albayrak gibi gönül dostlarının da bulunduğu pek çok gezi erbabı vardı..
Şanlıurfa unutulması mümkün olmayan bir şehir.. Halik-i Zülcelal’in “Halilim” dediği Hz. İbrahim’le bütünleşmiş bir şehir.. Balıklıgöl’üyle ünlenmiş bir şehir.. Cömert insanlarıyla gönüllere girmiş bir şehir..
Urfa’da bir gece kaldık.. 5 yıldızlı El Ruha Oteli’nde.. Balıklıgöl’e yürüyerek 3-5 dakika mesafede.. Ertesi gün rehber Kamil Türkmen nezaretinde Hz. Eyyüb’ün çile çektiği makamı ziyaret ettik.. Cuma namazını o mübarek mabedde eda ettik.. Daha sonra Harran’a geçtik.. Tarihi kümbet evler.. Hayati Harrani Hazretleri.. Tarihi M.Ö 11 bin yıllarına uzanan Neolitik Çağ’a ait mimari kalıntılar, dikili taşlar ve üzerinde kabartmalı yabani hayvan ve bitki figürlerinin bulunduğu Göbeklitepe’yi de gördük.. O hengamede işin içine bir de protokol sıkıştırdık.. Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan’la birlikte tarihi Gümrük Han’da bir çay içme zamanı bile bulduk.. MÜSİAD Şanlıurfa Şube Başkanı Ecz. Haluk Akçal da bizi yalnız bırakmayan dostlarımızdandı..
Ardından ver elini Mardin..
Seyahatimizi uçakla gerçekleştirdik ancak şehirden şehire geçişlerde Urfa Cesur Seyahat’in süper lüks otobüsünü kullandık.. Kaptan şoförler Müslüm Aynalı ve Ali Polat’ın idaresinde şahsen çoktandır yapmadığım otobüs seyahatinin lezzetine vardım, keyfini çıkarttım..
Mardin bir başka alem.. Tarihin tanığı bir şehir.. Başka bir ifadeyle farklı kültürleri, farklı inançları bünyesinde harman etmiş ve günümüze kadar taşımış bir gizemli kent.. Tarihin derinliklerinden geliyor Mardin ve tam 12.000 yıllık bir geçmişe sahip..
Mardin’e mimarlık tarihi yönünden bakıldığında M.Ö. 4800 yıllarından başlayarak günümüze kadar gelen bir şehir yaşamı görülür.. Sümer, Akad, Huri, Asur, Babil, Hati, Hitit, Pers, Roma, Bizans, Artuklu, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerine aite sosyal, kültürel ve mimari yapıyı bünyesinde barındırır Mardin şehri..
Teolojik yapı olarak ise, Şemsi, Kameri, Yezidi gibi putperestlerin yanı sıra, ehli-kitap olan Müslüman, Musevi, Süryani ve Ermenilerin yıllar boyu yaşamlarını birlikte ve barış içerisinde sürdürdüğü bir şehirdir..
Evet, Mardin buram buram tarih kokuyor.. Taş binalarıyla, dar sokaklarıyla, dehliz görüntüsü veren birbirine ilintili “abbara”larıyla adeta bir sırlar şehri.. Geceleri pırıl pırıl aydınlatılan kalesiyle “geceleri gerdanlık, gündüzleri seyranlık” ismini almış..
Mardin mideye de hitap ediyor.. Kaburga dolması, kibbe, etli ekmek, çiğköfte, Mardin kebabı, alluciye, dahudiyet, içli köfte ve damakta tad bırakan daha nice yemeğiyle gelenleri hayran bırakıyor.. Tabii bu lezzetli ancak ağır yemekler “mırra” adı verilen kahve içilerek sindirilebiliyor..
Mardin, cami açısından çok zengin!.. Camilerde Artukoğlu medeniyetinin izleri görülüyor.. Camilerin çoğu 700-800 senelik ve Artuklu Sultanları tarafından yaptırılmış.. Ulu Cami (Cami-i Kebir), Latifiye Camii, Şehidiye Camii, Reyhaniye Camii, Şeyh Çabuk Camii (içerisinde Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) postacısı Abdullah Bin Enes El Cüheyni’nin türbesinin bulunduğu cami), Melik Mahmud Camii (Babu’s Sur), Reyhaniye Camii, Pamuk Camii bunlardan bazıları..
Ve medreseler.. Çoğunun restorasyonları Mardin Valiliği İl Özel İdaresi tarafından yapılmış.. Kasımiye (Sultan Kasım), Zinciriye (Sultan İsa), Sıti Radviyye (Hatuniye) bunlardan birkaçı.. Sıti Radviyye Medresesi’nde Peygamberimiz Hz Muhamed (sav)’e ait olduğu kabul edilen bir de “ayak izi” bulunuyor..
Kiliseler de Mardin şehrinin zenginliklerinden.. Deyrulzafaran ve Midyat’ta bulunan Mor Gabriel (Deyrulumur) Manastırı da ilgimizi çeken yerler oldu..
Mardin’in çarşıları da görülmeye değer.. Diğer bir ismi Revaklı Çarşı olan Tellallar Çarşısı.. Kayseriyye Çarşısı.. Hasan Ayar Çarşısı.. İşin enteresanı her sanatkarın çarşısı ayrı.. Bakırcılar, ayakkabıcılar, kuyumcular, demirciler, semerciler hepsi ayrı hizmet veriyorlar..
Remzi Yedikardeş ciddi ve sıkı bir program düzenledi.. Tura katılanlara mihmandar Bülent Bey marifetiyle Mardin’in pek çok yeri gezdirildi.. Mardin’de Otel Erdoba’da kaldık.. Erdoba Mardin’in yüz akı otellerinden.. Terasından bakıldığında Mardin Ovası ayaklar altında.. Sahibi, Mardinli işadamı Hıdır Sümer.. Otel Müdürü Emrecan Aydın ve ekibi bizlerin rahat etmesi için var güçleriyle hizmet verdiler.. Ayrıca MÜSİAD Mardin temsilcisi Kazım Aksoy da bizi Mardin’de yalnız bırakmayan kardeşlerimizdendi..
Programda Nusaybin de vardı.. Nusaybin Mardin 1 saatlik mesafede.. İsmini Arapça’dan almış.. (Nasibeyn-çift nasipli).. Suriye’yle sınır ve bir sigara içimi mesafesi var.. İlçe ufak, beş-on dakikada bitiyor.. Tarihi Zeynel Abidin Camii’nde öğle namazını kıldık.. Zeynel Abidin Camii, Nusaybin’in en eski camilerinden!.. Peygamberimiz (sav)’in 13. torunlarından Zeynel Abidin Hazretleri’nin ve onun kızı olan Zeynep Sultan’ın türbeleri de bu caminin avlusunda bulunmakta.. O türbeleri de ziyaret ettik.. Ancak bu güzel mekanda bir de rezalete şahit olduk.. Caminin şadırvanında su akmıyor.. Tuvaletlere pislikten girilmiyor!.. Taşıma suyla abdest alınıyor.. Hadi bırakın bizi, bu durum orada medfun bulunan Allah dostlarına saygısızlık değil mi?.. Nusaybin halkının yerel seçimlerde % 82 oyunu alan DTP’li belediye niye çare üretmiyor?..
Programda Mardin-Nusaybin arasında Beyazsu ismiyle anılan bir mesire alanında yemek vardı.. Gerçekten nefis bir yer.. Her taraf yemyeşil.. Ağaçlar enva-i çeşit.. Coşkun bir dere adeta çağlıyor.. Alabalıklar natürel.. Derenin üzerine resmen “taht” kurulmuş.. Ayaklarınızı suya sokarak dinleniyorsunuz. Yemeğinizi tahtın üzerinde yiyorsunuz. Kısacası; Beyazsu’da şarj oluyorsunuz..
Erdoba Otel’de kafilemiz için bir de sıra gecesi düzenlendi. Remzi Yedikardeş, Fevzi Yedikardeş, Münür Çağlar ve ünü ülke sınırlarını aşmış uluslararası ressamımız İsmet Yedikardeş bölgenin ünlü “Reyhani” oyununu oynadılar.. İsmail Müftüoğlu Bakanımız da sanki 40 yıllık Mardinli gibi onlara eşlik etti..
Dönüşümüz, Midyat, Hasankeyf ve Batman üzerinden oldu.. Tarihi özelliklere sahip bu yerleri de gördükten sonra Diyarbakır’a intikal ettik..
Daha önce konuştuğumuz üzere Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu Beyefendi kafilemize Gazi Köşkü’nde bir yemek verecekti.. Biz de bu münasebetle Gazi Köşkü’ne geçtik. Bulunduğumuz mekan dinlendiriciydi..
Vali Bey kafilemiz şerefine bir yemek verdi.. Sohbet ettik.. Vali Beyi dinledik.. Bilgilendik..
Sonunda da Vali Beye veda ettik.. Kafilemize tahsis edilen eskort önde, otobüsümüz arkada, Diyarbakır caddelerini yara yara havaalanına geçmemiz unutulacak gibi değildi..
Uçağımız Diyarbakır’dan havalandığında saatler 22.00’yi gösteriyordu.. 1,5 saatlik yolculuktan sonra Atatürk Havaalanı’na indik.. Kafilemizdeki dostlarımızın hemen hepsi yorgundu ama verdikleri fotoğrafta mutlu oldukları belli oluyordu.. Ben ise, doğduğum, büyüdüğüm ve aşık olduğum şehire, yani İstanbul’uma dönmenin mutluluğunu yaşıyordum..
Her yer güzel.. Her yer mübarek vatan toprağı..
Ama İstanbul başka.. Hem de bambaşka..