Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Hz. Ömer’in (r.a.) Kur’ân seferberliğini bugüne taşımak

Hz. Ömer’in (r.a.) Kur’ân seferberliğini bugüne taşımak

Hz. Ömer (r.a), Rasûlüllah’ın vefatının üzerinden daha birkaç yıl geçmişken -ki Hz. Ömer (r.a), Rasûlüllah’ın (s.) vefatından yaklaşık iki yıl sonra, Hz. Ebûbekir’in (r.a) ardından halife seçilmiştir-, ümmetin Kur’ân’la ilişkisi noktasında çok önemli gördüğü bir boşluğu, eksikliği hatta tehlikeyi önceden sezmiş olmalı ki, valilerine/ordu kumandanlarına birer mektup göndererek şu talimatı verir:
“Kur’ân hafızlarının/okuyucularının isimlerini bana yazın ki, ben onları şeref ve maaş hususunda yükselteyim. Onları etrafa göndereyim ki halka Kur’ân öğretsinler.”
Ebû Musa el-Eş’arî (r.a), Hz. Ömer’e (r.a) yazdığı cevabi mektubunda şu bilgiyi verir:
“Benim yanımda Kur’ân hafızlarının/okuyucularının sayısı üç yüz küsur kişidir.”
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) onlara şu mektubu yazar:
“Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla! Allah’ın kulu Ömer’den, Allah’ın kulu Abdullah b. Kays’a (Ebû Musâ’ya) ve beraberinde bulunan Kur’ân hafızlarına!
Selam sizin üzerinize olsun. Kesinlikle bu Kur’ân sizin için bir ecirdir, bir şereftir, bir hazinedir. Siz Kur’ân’a tâbi olunuz. Sakın Kur’ân’ı kendinize uydurmayınız. Çünkü kim Kur’ân’ı kendisine uydurursa, Kur’ân onu yüz üstü cehenneme atar. Fakat kim Kur’ân’a tabi olursa, Kur’ân onu Firdevs cennetlerine götürür. Kur’ân’a uyarsanız, o mutlaka size şefaatçi olacaktır. Sakın Kur’ân sizin hasmınız olmasın. Kur’ân kime şefaat ederse, o cennete girer, kime hasım olursa, o da cehenneme girer. Biliniz ki bu Kur’ân hidayetin kaynaklarıdır, ilmin çiçeğidir ve Allah katından en son gelen ilahi kitaptır. Allah, onunla kör gözleri, sağır kulakları ve kapalı kalbleri açar. Biliniz ki kul geceleyin kalkar, misvakla abdest alır, sonra tekbir getirir ve Kur’ân okursa, Allah’ın meleği ağzını o kulun ağzı üzerine koyar ve ona “Oku! Oku!”. Temiz ve güzel kokan ağzınla oku. Sana mübarek olsun” der. Kesinlikle namazda okunan Kur’ân korunmuş bir hazinedir; kurulmuş bir hayır ve bereket sofrasıdır. Öyleyse bunu elde etmek için gücünüz yettiği kadar çalışın. Çünkü namaz, zulmet perdelerini yırtan bir nurdur. Zekât yol gösteren bir rehberdir. Oruç, kötülüklerden koruyan bir kalkandır. Sabır ferahlatan ışıktır. Kur’ân ise, ya lehinize veya aleyhinize şahittir. O halde Kur’ân’a saygı gösterin, onu küçümsemeyin. Allah Teâlâ, Kur’ân’a saygı gösterenlere şeref verir. Onu hafife alanları alçaltır. Biliniz ki, Kur’ân’ı ezberleyen ve onun emirlerini yerine getiren kimsenin duası Allah katında muhakkak kabul edilir. Allah dilerse ona ecrini dünyada verir, dilerse ahirette verir. Şunu unutmayın ki, Allah katındaki nimetler, Allah’a inanarak tevekkül edenler için dünya menfaatlerinden daha üstün ve süreklidir.” (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 3/511)
Ebû Musa el-Eş’arî’nin, yaklaşık üç yüz kişi olan kurraları bir araya toplayarak, “Sakın huzuruma bütün Kur’ân’ı ezberlemeyen kimse girmesin” dediği dikkate alınırsa, onların tümünün sıkı Kur’ân hâfızları ve âlimleri olduğu anlaşılır. Huzuruna giren kurralara Ebû Musa (r.a) şöyle öğütte bulunur:
“Siz memleketin kurralarısınız. Sakın uzun emellere kapılmayınız. Ehl-i kitabın kalblerinin katılaşması gibi kalbleriniz katılaşır.” (A.g.e.: 3/512)
Ebû Musa el-Eş’arî’nin (r.a.), Hadid sûresinin 16. âyetine gönderme yapıldığı açıktır:
"İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki, kalpleri Allah'ın Zikrine (Kur’ân'a) ve inen hakka huşû duysun ve bundan önce kendilerine Kitap verilmiş, sonra da üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar."
Bu âyet müminlere, bir adı da “Zikr” olan Kur’ân’la ve O’nun içerdiği mutlak hak ve hakikatlerle sürekli yoğrularak kalplerini O’nunla arındırmalarını, tatmin etmelerini ve yumuşatmalarını emreder.
İşte Hz. Ömer’in Kur’ân seferberliği, böylesine kesintisiz ve sürekli bir Kur’ân’la yoğrulma sürecini ifade eder. Hz. Ömer (r.a) zamanında İran/Sasani İmparatorluğu topraklarının tamamı ve Bizans İmparatorluğu topraklarının da büyük bölümünün fethedildiği göz önüne alınırsa, bu kadar geniş bir bölgede hem İslâm’a yeni giren kalabalıkların tepeden tırnağa Kur’ân’la şekillenmeleri, hem de yeni toprakların fatihleri olan mümin mücahidlerin Kur’ân çizgisinden sapmamaları ve kalplerinin katılaşmaması bakımından bu Kur’ân seferberliğinin ne kadar hayati olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Ümmetin 21. yüzyıldaki manzarasına baktığımızda; Kur’ân’ı okuyup anlama ve O’nun hayat verici ilkelerini ayakta tutma konusundaki duyarsızlığın had safhada olduğu ortadadır. Kur’ân’la ilişkimizin zayıflaması sebebiyle kalplerin kirlendiği ve katılaştığı da ortadadır. Öyleyse, Hz. Ömer’in başlattığı Kur’ân (Okuma-Öğrenme-Anlama-Yaşama) Seferberliği’ni bugüne taşımanın tam zamanı değil mi?
DAVET: 5 Haziran 2009 Cuma günü saat: 18.00’de Cemil Tokpınar kardeşimle birlikte, Samandıra/Ortadağ’daki (Fatih Mah.) Sivas-İmranlı-Uyanık Köyü Derneği salonunda (Fenerbahçe Samandıra Tesisleri yanı) “Namazla Diriliş” panelimiz var. Ailecek davetlisiniz.(Tlf: 05368314468)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi