Zulmeden içimizden olursa
Uluslararası Yaşayan Filistin Sempozyumu’nun açılış oturumunda konuşma yapan TBMM Filistin Dostluk Grubu Başkanı Zeyid Aslan önemli hususlara temas etti. Aslan, öncelikle İsrail işgal devletinin sergilediği vahşete dikkat çekerek bunun adının doğru konması gerektiğini, gerçek adının soykırım olduğunu, tüm uluslararası hukuk tanımlamalarında da böyle adlandırıldığının görüleceğini dile getirdi. Zeyid Aslan ayrıca Filistin’deki iç çatışmaların ve ihtilafların da sona erdirilmesinin zorunluluğuna dikkat çekerek, bunun başarılabilmesi için 2005 seçimlerinin sonuçlarının kabul edilmesi ve Hamas’ın Filistin halkının bir temsilcisi olarak muhatap alınması gerektiğini vurguladı. Onun bu sözleri Filistin’deki iç sorunun çözümünde sergilenmesi gereken tutumun mihenk noktasına işaret ediyordu.
Sempozyumun kapanışında okunan Kur’an âyetleri de iki bölümden oluşuyordu ve ikinci bölüm Filistin’deki iç çekişmeye ışık tutuyor, Müslümanların bu çekişme karşısında nasıl bir tavır takınmaları gerektiğini ortaya koyuyordu. O âyetlerin mealini burada verelim:
“Eğer mü'minlerden iki grup çarpışırlarsa aralarını düzeltin. Biri diğerine tecavüz ederse tecavüz edenle, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve adil davranın. Şüphesiz Allah adil olanları sever. Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'tan sakının. Umulur ki merhamet olunursunuz.” (Hucurat suresi, 9-10)
Kur’an-ı Kerim, dâhili ihtilaflar ve çekişmeler karşısında Müslümanlara, takınmaları gereken tavrı en mükemmel bir şekilde öğretiyor. Oğul babasına veya baba oğluna yahut iki kardeşten biri diğerine zulmediyor olabilir. Bu durumda aralarındaki yakınlık ve akrabalık bağı sebebiyle zalimle mazlumu aynı kefeye mi koyacağız? “Yapmayın, siz kardeşsiniz” demekle sorun çözülemiyor, zulmeden zulmünde ısrar ediyorsa her ikisini de aynı derecede suçlu ilan edip seyirci kalmak mı gerekiyor? Kur’an-ı Kerim öyle demiyor. Zulmedeni adalete gelmesi, Allah’ın emrine razı olması için zorlamak, sonra da aralarında yine adaletle hüküm vermek gerektiğini bildiriyor.
Filistin’de Allah’ın bu hükmünü uygulamak için Müslümanlar bir şeyler yapsa oradaki İslâmî hareket bayram eder. Ama ne yazık ki güya “arabuluculuk” eden Mısır yönetimi zulmeden tarafın adalete gelmesi için değil, zulme uğrayan tarafın bütün haklarından vazgeçmesi için baskı yapılmasını istiyor.
Âdil bir araştırma ve sorgulama yapıldığında eğer ki İslâmî hareket mensuplarının diğer tarafa haksızlık ettiği tespit edilirse bunun sona ermesi için baskı ve o tarafın âdil hükme gelmesi için zorlama hatta cezalandırma yapılmasına en başta İslâmî camianın destek vereceğinden şüphe etmiyorum. Ama görünen köy kılavuz istemez. ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi General Keith Dayton’un talimatlarıyla kurdurulan ve Filistin Parlamentosu’nun güvenoyunu bile talep etmeyen Ramallah hükümetinin zindanlarında binden fazla siyasi tutuklu bulunurken, son dönemde yeni bir tutuklama kampanyası başlatıldı. İşin ilginç yanı da bu kampanyanın, Filistin Anayasasına göre başkanlık süresi 9 Ocak 2009’da sona eren ve artık Filistin halkını temsil konusunda hiçbir vasfı bulunmayan Mahmud Abbas’la ABD Başkanı Obama arasında gerçekleştirilen görüşmeden sonra başlatılması. Obama ve Dayton’un talimatlarıyla harekete geçen Abbas güçleri sadece tutuklama yapmakla kalmıyor, Siyonist işgale karşı mücadele eden direnişçileri evlere sıkıştırıp topluca katlediyorlar. Bütün bu tutuklamaların ve cinayetlerin Siyonist işgalin güvenceye alınması ve onun karşısında duran direnişin dağıtılması amacıyla yapıldığını hadiseleri yakından izleyen herkes biliyor. Nitekim Siyonist işgal devleti yetkilileri de bu tutuklamalar ve cinayetlerden duydukları memnuniyeti gizlemedikleri gibi Abbas’ın üstlendiği sorumluluğu gereği gibi yerine getirdiğini açıkça ifade etmekten de çekinmediler.
Bu zulüm karşısında Müslümanların, İslâm âleminin yapması gereken, zulmedeni adalete gelmeye zorlamaktır. İslâm âleminin birlik ve bütünlükten yoksun olması, Allah’ın hükümlerinin icrası önünde engeller bulunması bu sorumluluğun yerine getirilmesini engelliyorsa o zaman Müslümanlara düşen en azından zalimle mazlumu aynı kefeye koymamak, zulmedene karşı mazlumdan ve haklıdan yana tavır sergilemektir.
Perde arkasında çevirdiği oyunlarla Filistin’de, Afganistan’da ve Pakistan’da kan dökmeye devam eden Obama’nın Kahire’den verdiği mesajların hiç de gerçekçi ve samimi olmadığını da muhtelif yorumlarımızda dile getirdik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.